Çeşitli platformlarda dile getirilmesine rağmen, Kurumun sicilinde olan Bağımsız Denetçiler ve Denetim Kuruluşları ile olan sağlam kategorik bir iletişim, güven bunalımını tetiklemeye havidir. Demokratik ortam, işte bu denetçiler ile denetim kuruluşları arasında bir duvar örerek, demokratik forumlar ve komisyonlar ve de istisnalar hariç çalıştaylar kurulmasına manidir.

  Her şirket ya da markası öne çıkan kurum, bir senfoni orkestrasına benzer. "Kurumsal İtibar Yönetimi" de o orkestradaki tüm çalgıların, aynı bestenin notalarını, belirlenen ahenk içinde çıkarmasının sağlanmasıdır. Eğer orkestralar nasıl ki bunu başaramaz ve gürültü kirliliğine neden olursa, kurumlar da bunu başaramazsa iletişim kirliliği ile karşı karşıya kalır. *

Giriş

Mali sistemimizin küresel ekonomiler ile entegre olabilmesi, her şeyden evvel ulusal ticaretimizin var olan hukuki alt yapısının değişimi ile mümkündür.  Dolayısı ile dünyamız üzerinde özellikle 21. yüzyılın hemen başlarında meydana gelen, istenilmeyen sansasyonel ekonomik yıkımlar, tabi olarak diğer ülkeler ile beraber, ülkemiz kurumlarını da harekete geçirerek, hem dünya da olabilecek finans skandallarına ve hem de ülkemizin istikrarını bozabilecek kötü durum senaryolarına önlem almayı önemli kılmıştır.

Revize edilerek 14.02.2011 Tarihli ve 27846 Sayılı Resmi Gazete ‘de yayınlanan 6102 sayılı TÜRK TİCARET KANUNU(TTK), bu vesile ile, tüm yönleri ile hayatımızın bütününü kapsayacak şekilde ve özellikle ticari hayatımız da ezber bozduracak yeni değişimleriyle, bermutat halini ters köşe etmiştir.

Ticari hayatımızın kalbi niteliğindeki bu yasa, her ne kadar sonrasında atılan geri adımlar ve yapılan muhalefetlere rağmen, finansal ve mali miladımız olmuştur. Öyle ki; evrelerinden biri, Üçüncü Bölüm “Denetleme” başlığı ile 397‘den başlayarak, 406 maddeleri ile hayatımızda yerini alan realitedir. Burada bahse konu, TTK ‘da adı geçen “Denetleme” konusunun yasası ve uygulama yönetmeliği marifeti ile paydaşlar arasındaki bu ilişkinin, gözetimi ve bağımsız denetimin güven mekanizmalarının yapılandırılmasıdır.

Odak noktamız,

İşte bu mekanizmaları hangi kurum nasıl yerine getirecek ?

Kamu üzerindeki güven olgusunun kuruma olan itibari etkisi nasıl artacak ?

hususudur.

R.G. Tarihi : 2/11/2011-No : 28103 KHK/660 sayılı “Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” (KHK)

02 Kasım 2011 tarihli Resmi Gazete ’de yayımlanmış ve aynı tarih itibarıyla yürürlüğe girmesi ile ivme kazanmıştır. Bağımsız Denetimin düzenlenmesi, gözetimi ve yönetilmesi, tam da bu amaca münhasır bir Kurum ihtiyacı doğurduğundan, 660 Sayılı KHK ile Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK) kurulmuştur. (Yer yer Kurum diye de ifade edilecektir.)

Zaman kaybetmeden, KGK tarafından 26.12.2012 tarihli ve 28509 sayılı Resmi Gazete ‘de yayımlanan “Bağımsız Denetim Yönetmeliği” ise, bu alanın yeni dünya düzenine göre yapılan uyumlaştırma çalışmalarına yön vermeye başlamıştır.

Fakat buradaki yön verme eylemine, aslında zaafları tetikleyecek bir düzenleme ile sekte vurularak gelindiğini, paydaş olan işletmelerin ve meslektaşların unutmaması gerekir.

30.06.2012 Tarih ve 28339 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 6335 Sayılı Kanun, bu zaafların ortaya çıkmasının müsebbibi olarak ortadadır.

Hatırlanacağı üzere bu revize kanun ile, denetime tabi olacak şirketler Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek(TTK 397.Maddeye eklenen 4.fıkra) ve anonim şirketlerin denetlenmesi, Denetim Kuruluşu, Ymm ve Smmm ‘lerin elinden alınmıştır.(TTK 400. Madde)

Gelinen noktada tüm milli ekonomileri yakından ilgilendiren, mali sistem değişimleri, sürecin içinde yer alan ilişkili gerçek ve tüzel kişiliklerin, dikkatine sunulacak finansal tablo ve raporlamaların standartlar çerçevesinde, gerçeğe uygunluğunu önemli hale getirmiştir.

Peki kamunun gözetimi, çeşitli kereler dünyayı sarsan ekonomik skandalların müsebbibi olan muhasebenin bilinen kayıtlama sistemini de yerle bir ederek,  bu sisteme dokunan herkesi etkileyen finansal raporlara olan güven kaybını tetiklemesine kafi midir?

Bu soruyu özellikle düşünmemiz ve belli idealar için, doğru süreçleri ortaya koyarak, gelecek için herkesin katılımını sağlayacak anti-kırılgan bir sistemler bütününe yol almamız gerektiğinin umarım sonucuna varırız.

En azından bu satırları yazan olarak düşüncem, bu minvaldedir. Böyle düşünmeye iten elbetteKurumun tutum ve davranışları eşiğinin, sağlam(!) kategoriye göre şekillenmesinden olsa gerek.Oysa ki, bilinmesi gereken insanın doğası ve tabiat ananın varlığı, anti-kırılgandır.

Bağımsız Denetim, Türkiye mali sisteminde yerini aldığından bu yana, yapılanma sürecini bir ölçüde tamamlayarak günümüze doğru gelmiş ve bir sürü ara kararlar ve dahi KHK ile kurulması dolayısı ile kanunlardan alamadığı güçleri kendinde toplamaya devam etmektedir. Daha öncekiKamu Gözetim Kurumu Cezai Ehliyeti makalemde de belirttiğim üzere, KHK’da çıktığı ilk an itibari ile bir çok düzenleme yer almamaktaydı…

Çeşitli platformlarda dile getirilmesine rağmen, Kurumun sicilinde olan Bağımsız Denetçiler ve Denetim Kuruluşları ile olan sağlam kategorik bir iletişim, güven bunalımını tetiklemeye havidir. Demokratik ortam, işte bu denetçiler ile denetim kuruluşları arasında bir duvar örerek, demokratik forumlar ve komisyonlar ve de istisnalar hariç çalıştaylar kurulmasına manidir.

Özerk bir kuruluş olması, dışarıdan bakınca güçlü ve emin durmaları ve neticesinde baskıcı bir anlayışın hakim olması ile de malumun ilanıdır.

Halbuki, 660 sayılı KHK ‘den evvel bilinen şekli ile ülkemiz düzleminde, kendi özel kanunları gereği kurulan kurumlar, kendilerine bağlı firmaların kamu adına gözetimini yapmaktaydı.

Yine aslında üzerinde çok durulması gereken ve gelecekte daha fazla sorgulanır olacağına kanaat getirdiğim, TÜRMOB (Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği) ve Maliye Bakanlığı Muhasebe ve Bağımsız Denetim Standartlarını belirleme yetkisini ellerinde bulundurmaktaydılar.

Bütüncül bir hukuki yapı oluşturmak adına bu yetkilerin hemen hemen tamamı KGK ‘na verilmiştir. Burada altını özellikle çizerek dikkatlerinize sunmak isterim;

Kanun Hükmünde Kararname ‘ de yer aldığı gibi Kurul Üyelerinin atanması işlemi hükümet tarafından yapılmaktadır. Yani hükümet geleneklerine göre esastan hiyerarşik atama pozisyonu hem bağımlılık yaratır ve hem de iktidar siyasetinin erk olması itibari değerin askıya alınmasına ve dahi güven bunalımına da sebep olmaktadır.

Kamu Gözetim Kurumu, Kurul Üyelerinin atanması açısından bağımlı bir kurum görünümü oluşturduğu aşikar olsa da, çalışma şekli ve karar alma süreçleri açısından özerk ve bu hali ile zımni bir bağımsız(!) otorite oluşturulmaya çalışılmıştır.

Öyle ise, daha önce doğru düzgün bir tecrübesi dahi olmayan Kurumun, anti-kırılgan yapılanmasının şiar edilmesinde büyük yarar vardır. Sermaye Piyasası Kurumu(SPK), netice itibari ile, kendine bağlı firmalar üzerindeki gözetimi ve güven konusundaki algısı ile şimdilik Kamu Gözetimi Kurumu ‘nun önüne geçmesi tesadüf değildir.

SPK ‘yı bir kenara bırakacak olursak, mali ve finansal verilerde yer alan tüm bilgi ve belgelerin doğruluğunun ve güvenirliliğinin sağlanmasında tüm ülkeler de olduğu gibi ülkemizde de kamu gözetimine tabi denetim büyük önem arz etmektedir. Ki bu kamu gözetimi, bağımsız denetim de var olması gereken, güven mekanizmasının olmazsa olmazıdır.

Burada hemen üç başlık altında bunları özetleyebiliriz…

Gerçeklik, Hesap verilebilirlik ve Şeffaflık. Bu özellikler olmadığı müddetçe, taraflar denetim raporuna olan güven bunalımı hasıl olmakta ve bu da denetim kalitesini düşürmektedir.

Bu yüzden var olan otorite ve kurulların, ülke gereksinimlerine göre revize edilmesi ve gerektiği taktirde yenilerinin açılması olağandır. Entegre olmaya çalıştığımız uluslararası denetim ağının da, ihtiyaçlara göre şekillenerek, kurulduklarını akıldan çıkarmamak lazım.

Bilindiği üzere ülkelerin kayıt dışına karşı her attığı adım, devasa yel değirmeninin dinamoya olan çıldırtan etkisi ile anlatılamayabilir. O zaman önemli olan bu husus karşısında, denetim yapabilme edimlerini, olması gerektiği gibi kaliteye yönelik, daha nasıl iyi bir şekilde yapılabilmesi olasılığını gözetecek özerk ve kimseden emir almayan bağımsız bir takım erklerin örgütlendirilmesi bir hayli önemlidir. Bunun neticesinde ise, finans ve denetim raporlama standartlarının oluşması çok da zor olmasa gerek..!

O halde güven olgusu Kurum ‘un itibarı ile yakından ilişki içindedir. Dolayısı ile güven ve itibar kriterlerinin bir birleri ile olan bağlantısı, yine birbirini hangi yönde ve nasıl etkileşim içinde anlaşılması gerektiğinin önemini kavrayarak, anlatmamız lazım.

“Kamu gözetimi” her ne kadar bir takım var olan yasalar çerçevesinde, yine gerektiğinde çıkarılabilir yasalar ile sağlanıyor olsa da, “güven” kavramını oluşturmak bir süreç ister. Bu aşamada öyle ki, kamu gözetiminin, ancak Kurum ‘un kendi icra sahasında siciline tabi olan denetçi veya denetim kuruluşlarının Anayasamız ‘da garanti altına alınan çalışma ve sözleşme hürriyeti(48.Madde) ile, devletin piyasaların denetimi ve ticaretin düzenlenmesine verdiği güvenceye havi olmasına rağmen, Kuruma olan güven olgusuna bir katkısı olmayacaktır.

Bu çok önemli olgunun kazanılması için çok daha fazla çalışılması gerekir. Sorumlu vergiciliğin revaçta olduğu geleceğin muhasebesi, dünya da yaşanan skandallar sonrası vazgeçilmez bağımsız denetim, hali ile, Kurum ‘dan beklentileri yükseltmiştir.

Ancak, sayısal olmaya yeni yeni alıştığımız ülkemiz coğrafyasında, yanlış alınan kararlar ile mağdurlar sınıfı yaratıldığı aşikârdır.

Bu durumdan geri dönüş adına yapılan tüm gayretler güvensizlik unsurunu tetiklemekle kalınmıyor, bu süreçte alınan Kurum Kararları da, olmayan iş alanları nezdinde yöneten ve yönlendirenler ile uygulamada bulunan denetçi ve denetim kuruluşları arasında, güven bunalımına sebep olmaktadır.

Olağandan fazla sicile kaydı yapılan denetçilerin alınan kararlar eşliğinde, öğretilen çaresizlik bıkkınlık yaratarak sahadan kendiliklerinden ayrılmalarına imkan sağlamaktadır.

Bağımsız denetim de Kurumun, diğer  kurumlarla çok başlılık izlenimi vermesi, olmayan iş sahasına çıkarılan kısıtlama temalı kararlar ve sürekli eğitim, psikolojik bir sorunsalı da beraberinde getirmiştir. Burada tabi olarak, çok başlı bir denetim yönetişimi, hem denetlenecek firmalara hem de denetçi ve denetim kuruluşlarına ek maliyetler yükleyerek, etkili ve verimli çalışmalarını engellemektedir.

Kamu gözetiminin itibari değerler ölçütünde adaletli bir güven olgusu ile ilişkilendirilmediğin de, başarı aranması doğru değildir.

Sonuç olarak, Kurum ‘un sicil olarak kendine bağladığı tüm denetim insanları ile olan iletişimlerinde güven kazanılması ve bunun sağlamlaştırılması için, yeniden yapılanma çalışmaları yapılarak, denetim insanları ile uyumlu ve çeşitli komisyonlar oluşturularak daha katılımcı bir yönetim anlayışı için zemin oluşturulmalıdır.

Saygılarımla…26.02.2018

Selahattin İPEK
Bağımsız Denetçi

[email protected]

Kaynak:

* Sezer ALTAN(Yeni Asır)
--- İrem Ayan/Güven Olgusunun Kurumsal İtibara Etkisi on 29 December 2017
--- Rauf Karasu/Yeni Bir Düzenleyici ve Denetleyici Kurum: Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu
--- Elif Şafak/Anti-kırılganların kudreti
--- KGK Uzmanı - Alparslan FIRAT KGK / Uzman Yardımcısı - Muhammed ŞAHİN Türkiye’de Bağımsız Denetimin Gözetimi Ve Denetim Faaliyetletlerinin Gelişimi Ve Tarihçesi