Bu değişikliklerin arkasından kademeli olarak Merkez Bankası gösterge faizlerinde artışa gidilerek yüzde 8.5’ten ocak ayı itibarıyla 250 baz puanlık son artışla yüzde 45’e gelindi. Para politikasında daha sıkı duruş devam ettirme gayreti içerisinde olundu. Uygulanan politikalar çerçevesinde, kredi derecelendirme kuruluşları tarafından da her ne kadar not artışı yapılmasa da olumlu mesajlar verilmeye başlandı ve CDS puanında ciddi bir iyileşme görüldü. Geldiğimiz noktada CDS puanı 280’li seviyelere gerilemiş durumda.
 

BAŞKAN DEĞİŞİKLİĞİ İYİ YÖNETİLDİ

Yaklaşık 9 ay sonra Merkez Bankası Başkanı değişikliği yapılmasına rağmen piyasada kayda değer bir olumsuzluk yaşanmadı. Bunda, başkan değişikliğinin mevcut politikaların değişimi anlamına gelmediğine olan inanç ve başta sayın Mehmet Şimşek olmak üzere Hükümet tarafından sürecin çok başarılı yürütülmesi etkili oldu. Yeni Başkan’ın da birikimi itibari ile bu işi bilen, işin içinde olan ve zaten önceki dönemde de Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı görevinde bulunan biri olmasının da önemli etkisi oldu diyebiliriz. Ayrıca Başkan Fatih Karahan da göreve başlamasının hemen akabinde, mevcut politikaların devam ettirileceğini ve halihazırda yeni bir faiz artışına gerek olmadığını vurgulayarak, yapılabilecek spekülasyonları baştan kesmiş oldu. Nitekim ilk toplantısında da beklentiler paralelinde faizde herhangi bir değişikliğe gidilmedi.  
 

SEÇİM SONRASI NE BEKLENİYOR?

Bu köşede de sıklıkla belirttiğimiz üzere ekonomide temel olan beklentileri doğru yönetmektir. Bu bilinçle olacak ki, genelin aksine, özellikle sosyal medyada bazı sözde ekonomi yorumcuları döviz kurunun patlayacağını iddia ederek toplumun aklını bulandırmaya ve geleceğe yönelik beklentileri bozmaya adeta özel çaba gösteriyor. Mart ayının sonunda belediye seçimlerinin yapılacak olması zaman zaman bu yayınların da etkisiyle toplumun bazı kesimlerinde en azından şüphe uyanmasına neden oluyor. Zaten bizim de bu konuyu tekrar değerlendirmeye almadaki amacımız, gidişatı izleyen ve daha eski dönemlerde ekonomi yönetiminde yer almış biri olarak, halkımızın bu felaket tellallarına kulak asmamaları konusunda katkı sağlamaktır. 

Yazımızın başlığında belirttiğimiz gibi normal şartlarda mevcut ekonomi politikasının devam etmesi ve seçimlerden sonra da kamu tarafından belirlenen bazı fiyat ayarlamaları sonrasında enflasyonun; öncelikle mayıs ayında zirve yapıp, daha sonraki aylarda baz etkisi ve beklentilerin daha da iyileşmesiyle düşüş trendine gireceğini değerlendirebiliriz. Ekonomi yönetiminde ve uygulanan ekonomi politikalarında bir değişikliğin olmayacağına inanç daha da güçleneceğinden yabancı girişi hızlanacak; Merkez Bankası, kur seviyesinin hızlı bir şekilde geri gelmesini engellemek için döviz alımı ile rezervlerinde artışa gidebilecektir. Geçmiş tecrübelerin ışığında döviz kurlarındaki hızlı artışın enflasyona neden olduğu, buna karşılık değerli TL’nin de özellikle ihracatı ve dolayısıyla da yan sanayiyi olumsuz etkileyeceği bilinen bir gerçektir.  Bu nedenle Merkez Bankası’nın kurun fazla geri gelmesine de müsaade etmemesi doğal olacaktır. 

DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN

Mahalli idare seçimleri sonrası para politikasının daha da sıkılaştırılmasında kontrolün elden kaçırılmamasında yarar var. Kredi hacminde daha da daralma yaşanması ve büyümenin biraz gerilemesi doğal olacaktır. Ancak, geniş halk kesimlerinin çoğunlukla farklı bankaların kredi kartlarıyla kendilerini döndürdükleri de dikkate alınarak bu alandaki sıkılaştırmalarda çok daha hassas olunmalı. Ayrıca kamu tarafında vergi artışlarından ziyade kamu harcamalarında tasarrufa gidilmesi öncelikli tercih olmalı. Unutulmamalıdır ki, bilgi işlem teknolojilerinde ve yapay zekada ulaşılan seviyelere rağmen hâlâ daha kayıt dışı ekonomik faaliyetler ülkemizin bir gerçeğidir. 

istanbul ticaret odası | Osman ARIOĞLU