Dünyada, sol elde çatal, sağ elde bıçak kuralına karşı bir isyan var. İngilizlerin başlattığı bu isyanın peşine Amerikalılar da takıldı. Sloganları ise şöyle: “Önce doğra, sonra parçala ve sonra ye.” Yani çatallar sağ ele.

Sağ ve sol düşüncelerin dünya siyaset literatürüne girişi 1760’lı yıllardır. Fransa Kralı 16. Louis Fransa devrimi öncesi  değişim baskılarına dayanamaz ve kurucu meclisi toplamak zorunda kalır. Ortada bir meclis vardır ama meclis ne karar alırsa alsın, sarayda yaşayan 16. Louis’in veto etme hakkı vardır. İstemediği her şeyi kafasına göre veto etmektedir. Zaten meclisin toplanma amacı; Louis’in veto hakkının kaldırılmak istenmesidir. Mecliste kralın veto hakkı üzerine bir anlaşmazlık çıkar. Kralın veto yetkisinin bulunmasını savunanlar meclisin sağ tarafına yerleşen gelenekçi kesim, veto yetkisinin haksızlık olduğunu savunan değişim yanlısı kesim ise sol tarafına yerleşir ve böylece ilk sağ-sol çatışması siyasi literatürde kendine bir yer bulmuş olur.

Sağ ve sol anlayışını Türk siyaset tarihine girişini de Süleyman Demirel  bakın nasıl anlatıyor.  “Bakınız, aslında tek partinin bulunduğu dönemde sağ ve sol diye bir şey yoktu. Çok partiye geçildikten sonra, 1965’e kadar Türkiye’de Halk Partisi bir de karşısı var. Binaenaleyh sol lafı 1965’te çıkmıştır. CHP aslında 1965’e kadar sol bir parti midir? 1965 seçimlerinde bu söz ortaya atıldığı vakit, gayet tabii ki “CHP solsa onun karşısında olan bizler de sağız” ,demek durumunda kalmışızdır”

Yani özünde gelenekçiyiz diyenlere sağcı, yenilikçi olanlara solcu denmektedir. Aslında her iki dürtü de insanın doğasında vardır. Bu dürtülerden ötürü her zaman birileri mevcut düzeni savunur, bazıları ise değiştirmeyi düşünür. Bunu çatışma ortamına sokmak hangi aklın ürünü olabilir? Bunu da siz düşünün.

       Voltaire ne güzel söylemiştir. “Düşüncelerine katılmıyorum, ama o düşüncelerini söyleme hakkını, hayatımın sonuna kadar savunurum.”

Sorunların demokratik bir ortamda tüm taraflarca özgürce tartışılıp, uzlaşılamadığı durumlarda  toplumların yanlış algılamaların içine girip, sosyal çatışmalara kadar gidebildiği ne ve ekonomik yıkımların altında kaldığına gerek dünya gerekse ülkemiz şahittir.

       Gördüklerinizi taklit etmek yerine neyin, nasıl olduğu konusunda biraz düşünmek gerekmiyor mu?

Acaba Çinliler ve Japonlar çatal bıçak yerine yüzyıllardır niye çubuk kullanıyorlar?

Kaldı ki, yemeğe tat veren limon da çatalla sıkılmaz, sağ elle sıkılırken sol elle siper yapılır.

      O zaman niye o bana kızsın ya da niye ben ona kızayım; yani kızmamak kucaklaşmak  lâzım. Değil mi?

Kucaklaşmayı beceremez miyiz?

Zor günler, belki daha da zor olacak ama şu sıralar toplum olarak, STK’lar olarak, kulüpler olarak, siyasi partiler olarak, kısaca “Türkiyeliyiz.” diyen bir millet olarak tarihe güzel ve başarılı notlar düşmek için yarışa girer gibi mücadele etmemiz gerekiyor.

Bu da şöyle bir geçmişimize bakıp nereden, nasıl ve kimlerin emeği ile geldiğimizin hatırlanmasıyla olur.
 “Ben demiştim, ben dememiş miydim? Biz demiştik, biz dememiş miydik?” Tüm bu sözleri bırakıp en azından aynı hataları tekrarlamamak için, tarihe not düşmek sorumluluk taşıyan bizlere aittir.

Sosyolojik (toplumsal) gerçeği olmayan, bir takım ekonomik ve politik güçlerin daha kolay kullanabileceği, gerektiğinde kolayca provoke edebileceği bir sağcılık-solculuk gibi bir tip siyasal kamplaşma kültürünün oluşmasına zemin hazırlanmasına gerek var mı?

Ülke için en iyi olacak şey her iki siyasi görüşün de birbirini dinleyerek milletin menfaati için ortak çıkarlarda buluşması, karşılıklı ilişkilerle eksik yönlerin tamamlanması adına “tek yürek, tek vücut olunması”dır.

Vatan ve millet sevgisi kimsenin tekelinde değildir, olamaz da. Bunun bir ölçüsü de yoktur. Kamplaşma ve kutuplaşma değil, millet olarak kucaklaşma vaktidir. Hangi konularda olursa olsun ülke sorunları bu ülkede yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her ferdinin ortak sorunudur. Ülkemizin içinde yuvarlandığı sıkıntılı durumdan (daha doğru bir ifadeyle sokulmak istenen sıkıntılı durumlardan) kurtulabilmesi için toplum olarak hangi görüşe sahip olunursa olunsun tüm vatandaşlarının kucaklaşmaya ihtiyacı olduğu kaçınılmaz bir gerçekliktir.

Daha da zor günlerle yüzleşmek zorunda kalmadan eminim ki bir solcu, bir sağcı, bir dinci veya ülkücü kadar bu ülkenin her vatandaşının vatan sevgisi olduğunu hiçbir zaman   unutmamalıyız.
Birlik olunca, kötü günler daha kolay aşılır. Milli mücadele ruhu bu milletin özünde var.”

ÖZKAN ÇİNAR
Mali Müşavir/SPK Denetçisi
Yönetim Danışmanı/Eğitmen