Geçmişin, anıların içinde gezinmeye devam etsek nasıl olur? 

Geçmişin izinde ve geçmişin içinde gezinirken nelerle karşılaşıyoruz nelerle? Yıllar geçtikten sonra bunları düşündüğünüzde ben neler yaşamışım diyor ve hayret ediyorsunuz. 

1969 yılında İşletme İktisadı Enstitüsünü de bitirdikten sonra  yaz İstanbul’da kaldık, sevgili arkadaşım Ahmet Bozkurt’la birlikte anketörlük yaptık.  Türkiye’de yeni yeni bir çok sanayi tesisleri kurulmaya başlamıştı. Bu arada büyük şehirlere, özellikle de İstanbul’a Anadolu’dan hücum başlamıştı. 

1964 yılında bu ülkenin yöneticileri, elektrik üretim tesisleri kurup da elektriği toprağa mı vereceğiz diyordu. Bu düşünce tarzı ile elektrik üretim yatırımlarından vazgeçen bir Türkiye vardı.  

Almanya’ya ilk işçilerin gidişi, yazları onların izne gelişleri ile Türkiye yeni yeni ir çok modern ürünlerle tanışmaya başlamıştı. Teyp, radyo, televizyon, Amerikan arabaları yerine Avrupa Arabaları gibi. 

Bu sosyal gelişmelerle birlikte Türkiye’de özellikle şehirlere hücum ve biraz olsun modern hayata geçilmeye başlanmasından sonra halk, elektrik yetmediğinden, elektrik kesintileri  ile karşı karşıya kalmıştı. 

Tabii ki İstanbul o zamanda bir metropoldü. Elektrik kesintilerinden en çok etkilenen şehirdi. Sevgili arkadaşım Ahmet Bozkurt’la anketörlük yaparken konularımız regülatör kullanım araştırması,  televizyon araştırması gibi o güne kadar bilinmeyen konulardı.  Topkapı’dan Pendik’e kadar İstanbul’u sokak sokak dolaştık. Bu arada da askerlik için müracaat ettik. O da ayrı bir macera oldu. Meğer askerlik şubesi İşletme Enstitüsü tahsilini kabul etmiyormuş da bu yüzden askeri mahkemeye de gittik, tabii beraat ettik. 

Tuzla piyade okuluna gönderildim. Asteğmen olduk, sıra kura çekmeye geldi ve ve ve Hakkari’yi çektim. Bütün arkadaşlar, komutanlar, vah vah dediler. Ben de güldüm. Ne kadar güzel,  ben bir daha Hakkari’yi nasıl ve ne zaman görürüm ki dedim. Orada Yüksekova’ya ağır silah bölük komutanı olarak tayin oldum. 

Yaptığım her işin en iyisini yapmaya çalışıyordum ben. Bölüğümde 32 adet at, havanlar, roketatarlar, taa birinci dünya harbinden kalma su soğutmalı ağır makineli tüfekler, Smith Wesson kovboy tabancaları vardı. Tam tabirle çakı gibi bir subaydım.  Orada eksi 43 dereceyi gördüm. 

Subay ve astsubaylarla bazan, kendi aramızda atış yarışmaları da yapıyorduk. En iyilerden biri idim ve rakibim Türkiye atış şampiyonu Üsteğmen Veysel Gani idi. Bir gün tabur komutanı beni çağırdı, askerlerini hazırla, bir ihbar aldık. Veysel Gani ile birlikte görevlisiniz dedi.  Araçlara bindik ve gece dağlarda dolaştık. Sabaha karşı kaçakçılarla çatışmaya girdik. Komşu ülkeye girdik çıktık. Tam bir macera idi. 

Yüksekova’da daha sonra son yıllarda büyük bir baskında adı duyulan Dağlıca’ya da yayan gitmiştim. 

Hakikaten çok iyi bir askerlik yaptım. O kadar ki aradan yıllar geçmesine rağmen subay, astsubay ve erlerim beni hala bulup görüşürler. Terhis olmadan önce bulunduğum birlikteki herkes benim tezkere bırakıp askerde kalacağımı düşünüyorlardı. Oysa benim böyle bir niyetim yoktu. Ama yaptığım işin en iyisini yapmaya çalışan ve bu yaptıklarımla iz bırakan bir insandım. 

Neyse, askerlik konusu konuşulmaya başladığında her Türk çocuğu, günlerce konuşur da konuşur, onun için askerlik anılarını burada kesmek istiyorum. 

Ben terhis olduktan sonra, Veysel Gani, daha sonra Kıbrıs harekatına katıldı. Gazi oldu ve ordudan emekli oldu. İletişim fakültesini bitirdi. Bir yerlerde ders verdiğini duyuyordum. Şu anda da emekli albaydır.  Gaziliği ile gurur duyar. 

Askerden terhis olduktan sonra yıllar yıllar geçti. 

1990 lı yıllarda, gazetede Veysel Gani’nin bir televizyon şirketine genel müdür olduğunu okudum.  Bir işim sebebiyle İstanbul’da iken  o televizyon şirketine gidecek vaktim de oldu. Şirkete gittim. Asker arkadaşım Veysel Gani’yi ziyaret edeceğimi ve lütfen haber vermemelerini rica ettim. Hoş karşıladılar. 

Genel Müdür odasına geldim. Kapısı açık ve Veysel bey çalışıyor. Kapıda durdum. Başını kaldırdı ve beni görür görmez CEVDET diye yerinden fırladı, birbirimize sarıldık. Oturduk, biraz sohbet ettik, çay kahve içtik. Sonra müsaade istedim ve ayrıldım. 

Veysel Gani ile hala haberleşiyoruz. Öğretim üyeliği yaptı. Emekli Gazi Albaydır. Ne mutlu bana ki, bu kubbede bir hoş sada baki kalmış ve iz bırakmışım ki unutulmamışım. 

İyi insanları bulmak, iyi insanlarla arkadaşlık yapmak ve iyi bir iz bırakmak önemlidir.