Uluslararası ilişkilerde tarih gösteriyor ki, devletlerarasında dostluk yoktur, menfaate dayalı çıkar ilişkileri vardır ve bu çıkar ilişkilerinin derecesi, ekonomik faydalanmalarının derecesine göredir.

        Eğer devletler dost olabilselerdi aralarında sınır hattı olmazdı. Siyaseten de hiçbir ülke hiçbir ülkeye dost olmaz, sadece müttefik olur ama o da çıkarları gereği. Dostluk sadece metinlerde sözlerdedir. Doğal afetler vs. gibi durumlar istisna.

       En kuvvetli müeyyideler (yaptırımlar) ile güvence altına alındığı sanılan antlaşmalar bile, taraflardan birinin çıkarı gerektirdiğinde o antlaşma tek taraflı olarak ihlal edilebilmektedir.

       Türkiye Devleti olarak bizimde tarihte diğer devletler ile çatışma dönemlerimiz olmuş; fakat bugün stratejik veya benzer ortaklıklarımız vardır. Ancak,

       Tarihten Ders Almak Gerekir.

       Osmanlı döneminde neredeyse on üç kez savaşmış iki devlet olan Rusya (Eski S.S.C.B.) ve Türkiye, Atatürk ve Lenin zamanında yakın ilişkileri yakalamış ve bu müttefiklikten iki taraf da büyük yarar sağlamıştı. Bu dostluk sayesinde Kurtuluş Savaşının lojistiği Karadeniz üzerinden sağlanmış ve Avrasya’nın batı kapısı Türkiye’nin bağımsızlığı mümkün olabilmişti. Maalesef ki;  1924 sonrası Stalin döneminde yara alan bu müttefiklik, Türkiye ile Sovyet Rusya’yı zıt kamplara itmiş, 1945-1946 yıllarında Türkiye’den boğazların kontrolünü talep eden Sovyet notaları, ABD ile yakınlaşma neticesini doğurmuş ve Türkiye’yi Avrupa-Atlantik bloğa yaklaştıran en önemli etkenler arasında olmuştur.

       Bugün de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Putin arasındaki siyaseten de olsa kurulan yakın ilişki gerek ticari gerekse jeopolitik olarak iki ülke menfaatlerine hizmet etmektedir. Umarız ki, Rusya 1945 ve 1946’ların hatalarını tekrar etmez ve Akdeniz de Kıbrıslı Rumlara dolaylı olarak destek olmaz. Bu durum ne Rusya ne de Türkiye’nin uzun dönemli çıkarlarına hizmet etmez. Her iki taraf tarihten ders almalıdır.

       ABD ile Türkiye arasında her daim kopmaya hazır bir ip var. Hatta bazen kopuyor, bazen ise kopmaya yaklaşıyor ya da ipin gerginliği artıp azalıyor.

       Tarih boyu Türkiye-ABD arasında çıkarların birleştiği veya ayrıştığı çok hadise olmuştur. Bundan sonra da olacaktır. Türkiye-ABD arasında müttefiklik ve iyi niyet lafları uzun zamandır söylenir fakat bugün NDAA (Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası) kapsamında Türkiye’nin F-35 programının iptal edilmesi (diğer bir ifadeyle Türkiye'nin F-35 programından çıkartılması)ve Türkiye'nin Rusya'yla S-400’ler ile ilgili bir anlaşma imzalamış olması bahane edilerek Türkiye’nin ABD tarafından yaptırımlara maruz kalacağının konuşulması müttefiklik açısından çok manidardır.

       250 yıla yakın olan ciddi bir geçmişe dayanan Türk-Alman ilişkileri, 1900’lü yılların başında Alman ordusunun Osmanlı ordusuna verdiği desteklerle hızlanmış ve 1963 yılında Ankara Anlaşması sonucu 60 yılda iki devlet ilişkinin de ötesine geçmiş, misafir işçi ifadesini geride bırakarak akrabalık seviyesine taşınmıştır. (Yüz binlerce iki ülke vatandaşları arasında evlilikler olmuştur.) Binlerce Alman şirketi Türkiye’de yatırım yapmıştır. Türkiye Almanya’nın beşinci büyük iş ortağı olmuştur.

       Maalesef ki,  tarihçilerin araştırması ve mahkemelerin karar vermesi gereken bir mesele olan Ermeni soykırımının hiç gündemde yokken kabul edilip siyasetçilerce aniden gündeme getirilmesi, Türkiye-Almanya ilişkilerini kırılma noktasına getirmiştir. (Hâlbuki Ermeniler Osmanlı’nın sosyal, siyasi, ticari sistemi içerisinde her zaman yer almışlardır. Şu anda da devletimiz yılda bir Van’ın Akdamar Adası’na “hac imkânı” vermektedir.)

       Kültürümüzde bireyler arasında komşuluk ilişkisinin önemi çok büyüktür. Aynı ilişkiyi komşu ülkeler ile de göstermek istediğimiz her yönden açıktır. Bunlar arasında bize en yakın olanlardan biri olan Yunanistan maalesef öteden beri Türkiye’ye karşı “düşmanımın düşmanı benim dostumdur” düşüncesi ile hareket etmeyi bir türlü bırakmamaktadır. Bu düşüncesini, Türkiye’nin İsrail, Mısır ve Suriye ile münasebetlerinin bozulmasından sonra bu devletlerle gerçekleştirdiği işbirliği ile kendisini göstermiştir ve halen göstermektedir.

       Bugün Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs adasının etrafında var olduğu iddia edilen ve olması durumunda Kıbrıs Adası’ndaki iki halkın ortak malı olması gereken enerji yataklarının işletilmesi yolunda Rumların tek taraflı iddialarına arka çıkması, Türkiye ile arası bozuk devletlerle ortak bir çalışmaya girişmesi, Rumlarla birlikte “Kıbrıs sorunu çözülmeden Türkiye AB’ne üye olamaz” şeklindeki bir iddia ile Türkiye’nin AB üyeliğini engelleme çabası komşuluk ilişkilerine hiç şekilde sığacak bir şey değildir.

İçinde bulunduğu ekonomik ve mali sıkıntıya rağmen F-16’ların geliştirilmesi için 2,4 milyar dolarlık bir harcama yapması ve buna da ABD’nin arka çıkması kafalarda soru işareti doğurmaktadır. Sizce Yunanistan geliştirilmiş F-16 savaş uçaklarını hangi düşmanına karşı kullanmak niyetiyle bu projeyi hayata geçirmiştir?

       Demek ki eski İngiliz başbakanı Lord Palmerstone’un  “Devletlerin Sürekli Dost ve Düşmanları Yoktur, Çıkarları Vardır” dediği gibi devletlerarasında ne sonsuz güven vardır ne de birbirlerine sırtını çevirebilirler...

       Belki başka bir ifade olarak da devletlerarasında barıştan söz edilebilir ama bugün kim dost kim düşman birbirine karışmaya başlamıştır. Düşmanlığın adı da devletlerarasında diplomasi veya caydırıcılık gibi kelimeler ile ifade edilmeye başlanmıştır.

       Son söz; Dünya da devletlerin hileli dostlukları ama Türkiye’nin Pakistan, Azerbaycan, Afganistan, Türk Cumhuriyetleri, Güney Kore, Bosna Hersek gibi kardeş ülke kabul ettiği müttefikleri vardır.

      “Kimle gezdiğinize, kimle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin. Çünkü bülbül güle, karga çöplüğe götürür” Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî.

                                                                                                    ÖZKAN ÇİNAR 
                                                                                           Mali Müşavir/SPK Denetçisi 
      
Yönetim Danışmanı/Eğitmen

Kaynak: www.bdTurkey.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)