İLK olarak 1985 yılında, dönemin Özal Hükümetince kabul edilerek yürürlüğe konulan Katma Değer Vergisi (KDV) uygulaması, kamuya çok önemli kaynak sağlamakla birlikte, mükellefler tarafından hep eleştiri konusu oldu.

Geçtiğimiz aylarda, Maliye Bakanı Naci Ağbal tarafından gündeme getirilen ‘KDV reformu’ kamuoyunda heyecanla karşılandı ve farklı beklentiler oluştu. Bakan Ağbal, “KDV sistemi, bu haliyle sürdürülebilir değil. Yatırımın, üretimin, istihdamın ve ihracatın önünde ciddi bir engel oluşturuyor” dedi.

Maliye Bakanı ayrıca, “Gelen talepler ve şikâyetler çerçevesinde gördüğüm şu ki KDV Kanunu’nda mutlaka ve mutlaka köklü birtakım değişiklikler yapmak gerekiyor. KDV’den herkes şikâyetçi, şu ana kadar KDV’den memnun olan kimseyi görmedim. Ne zaman KDV konusu açılsa ya oranlar aşağıya çekilsin, ya iade süreleri kısaltılsın, bu karmaşıklıklar ortadan kaldırılsın şeklinde çok sayıda talep var” sözleri de çok olumlu karşılandı.

MEVCUT SİSTEM NASIL İŞLİYOR?

KDV sorumlu (aracı) mükelleflerce takip edilmekle beraber, asıl yüklenicisi son nihai tüketicidir. Mal veya hizmeti temin ederken ödenen KDV ile satıştan tahsil edilen hesaplanan KDV arasındaki olumlu farkı idareye ödeyecek olanlar esas itibariyle sorumlu KDV mükellefleridir. KDV’nin asıl mükellefi ise yüklenicisi olan nihai tüketicilerdir. Örneğin, televizyon üreten bir fabrika, satış sırasında müşteriden aldığı KDV’yi beyannamesinde hesaplanan KDV olarak beyan ediyor. Buna karşılık televizyonun üretimi için ödediği bedelin KDV’sini ise indirim konusu yapıyor. Sonuçta, KDV yükü televizyonu alıp evinde kullanan tüketiciye yansıyor. KDV iadesinde ise, mal ve hizmet alışları KDV’ne tabi ancak, mal veya hizmet satışları KDV’ne tabi değil veya indirimli KDV’ne tabi ise,

bu durumda fazla ödenen (yüklenilen) KDV belli usul ve esaslar dahilinde mükellefe iade ediliyor. Genel anlamda, harcamaların vergilendirilmesi olarak kabul edilen bu sistem, alım/satıma konu edilen mal ve hizmetlerin

el değiştirmesi sırasında vergilendirilmesini öngörüyor. 1985 yılında uygulamaya konulan KDV, toplum tarafından kısa zamanda kabullenildi ve meslek mensuplarının büyük gayret ve çabası sonucunda sisteme uyumu sağlandı. Ancak 1985 yılından günümüze kadar geçen zaman içinde gerek siyasi gerekse ekonomik gerekçelerle kanunda çok sayıda istisna, muafiyete ve tevkifata ilişkin düzenleme yapıldı. Bu da, mevcut KDV sisteminde bir karmaşaya neden oldu; bunun sonucunda vergi idaresi en çok özeleyim KDV konusunda vermiş bulunuyor.

VERGİ İSTATİSTİKLERİ

Konuya sadece KDV açısından bakıldığında beyannameli mükellef sayısı 2 milyon 500 bini aşmasına karşılık 80 milyon vatandaşın KDV ile ilişkisi bulunuyor. Diğer bir ifade ile KDV bir tüketim vergisi olduğundan, harcama yapan herkes devlette dolaylıda olsa KDV ödüyor.

Vergi mükellefi sayıları

- Katma değer vergisi mükellefi

2.538.795

- Gelir vergisi mükellefi

1.852.482

- Kurumlar vergisi mükellefi

741.226

- Basit usul mükellefi

769.649

-Gelir stopaj mükellefi

2.652.065

- GMSİ mükellefi

1.904.972

Dikkat edileceği gibi, ülkemizde vergi mükellefi sayısının 80milyona oranı çok düşük. 2016 Ocak-Aralık döneminde bütçe gelirleri bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 14.8 oranında artarak 554.4 milyar TL olurken, bütçe giderleri ise yüzde 15.3oranında artarak 583.7 milyar TL olarak gerçekleşiyor. 2016 Ocak-Aralık döneminde vergi gelirleri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 12.5 oranında artarak 458.7 milyar TL olarak olurken, faiz hariç bütçe giderleri ise yüzde 17.7oranında artarak 533.4 milyar TL oluyor.2016 yılı vergi gelirlerinin yüzde26’dan fazlası tek başına ÖTV’nden geliyor. ÖTV’nin 2016 bütçesinde öngörülen hedefi aşan bir performans sergilediği de görülüyor. ÖTV’nin artışı aynı oranda KDV’yi de artırıyor. Çünkü ÖTV aynı zamanda KDV matrahına dâhil ediliyor. Dâhilde alınan KDV 2016’dayüzde 16.3’lük artışla 54 milyar TL olarak gerçekleşiyor. 2016 bütçe gerçekleşmeleri içerisinde, “ithalde alınan KDV” en dikkat çeken kalem olarak gözüküyor. İthalde alınan KDV 2016’da sadece yüzde2.6 artarak 76.6 milyar TL’ye ulaşıyor. Özetle, ithalde alınan KDV rakamındaki mevcut durumu ithalat azalışına işaret ettiği için dış ticaret dengesi ve cari açık bakımından olumlu, iç ekonomik dinamizm ve ihracat performansımız açısından da olumsuz bir işaret oluyor. 2016’da KDV sayesinde dâhilde ve ithalde toplam 130.6 milyar TL Hazine’nin kasasına girmiş oluyor. Özetle, bütçe vergi gelirlerinin yüzde 30’u KDV’nden geliyor. Buraya ÖTV’ni de dâhil edersek, vergi gelirlerinin yarısından fazlasının sadece bu iki vergiden geldiği görülüyor.

ŞİKÂYET VE BEKLENTİLER

Sistem yukarıdaki gibi olsa, basit ve sorunsuz işliyor demektir. Ancak, sektörel bazda farklı oran uygulamaları, bazı istisna veya muafiyetler sonrası karışıklık, tartışma, şikâyet veya farklı beklentiler başlıyor. Başlıca şikâyet ve beklentiler şöyle sıralanıyor…

İhracat istisnası kapsamında yapılan mal veya hizmet teslimlerinde hesaplanan (tahsil edilen) vergi olmadığından, alım sırasında ödenen (yüklenilen) verginin iadesi gerekiyor. Sistem, bugüne kadar çok değişikliğe uğramasına rağmen tarafların memnuniyetsizliği devam ediyor. Örneğin, idare haksız KDV iadesi talebinden, mükellef ise tek taraflı ödediği KDV iadesinin kendisine geç ödenmesinden şikâyetçi oluyor.

Yurtdışından temin edilen hizmet işinde (hizmet ithalatında) KDV uygulaması halen hatalı işlemler nedeniyle sorun olmaya devam ediyor. Aynı durum, yurtdışına verilen hizmetler (hizmet ihracı) için de geçerli.

Vergi güvenlik tedbiri olan tevkifat sistemi KDV uygulaması çok genişletildiğinden, çoğu zaman hatalı işlemler

Veya hatalı beyanlar yapılıyor. Bu da, mevzuatı karmaşık hale getiriyor.

Ekonominin canlanması ve bazı sektörlerin gelişmesi amacıyla, sektörlere göre farklı KDV oran uygulaması, indirim veya istisna yapılması, genel oran uygulanan diğer sektörlerde beklentilere yol açıyor. Örneğin, İnşaat sektörüne getirilen indirimli oranı, turizm sektörü de istedi. Turizm sektörüne indirim getirilince, gıda sektörcüde indirim istedi, gıda sektörüne indirim getirilince diğer birçok sektör de indirim istiyor. Kaldı ki, indirimli oran uygulaması sonuçta fazla yüklenimden dolayı KDV iadesi gerektiriyor. Bu da, KDV iadesinde yaşanan sorunlara yeni bir sorun ekliyor. Çünkü indirimli oran KDV iadesinde teknik sorunlar da bulunuyor.

Devamlı KDV devri olan mükellefler hep idareden alacaklı oluyor ve idarenin KDV yükünü finanse ediyor.

Bu da, işletmelerin finansman sıkıntısını büyütüyor. Örneğin, stokları yüksek olan veya devamlı stoklu çalışan işletmeler alım sırasında ödedikleri KDV’leri hep sonraki aylara/yıllara devrediyor.

Denetim yetersizliği veya kayıt dışı ekonomi ile mücadelede yetersiz kalındığında, bu durum kayıtlı mükellefler ile kayıtsız veya sahte belge kullanan kişilerle aralarında haksız rekabet doğurabiliyor.

BAZI ÖNERİLER VAR

Kimi çevreler veya görüşlere göre KDV sistemimiz başarılı uygulanıyor denilse de gelinen noktada, günün koşullarına göre köklü bir değişikliğe ihtiyaç olduğu biliniyor. Bu konuda ise başlıca

Öneriler şöyle sıralanıyor…

Başta ihracat istisnası olmak üzere, iadeye konu olabilecek tüm KDV iade ve mahsup sisteminin biraz daha basitleştirilerek yeniden düzenlenmesi gerekiyor.

Vergi güvenlik tedbiri olan tevkif atlı KDV uygulaması çok genişletilmemeli, sadeleştirilmeli veya bunun yerine farklı bir güvenlik tedbiri oluşturulması gerekiyor.

Yurtdışından temin edilen hizmet işinde (hizmet ithalatında) KDV uygulaması ve yurtdışına verilen hizmet işinde (hizmet ihracı) KDV uygulamasının basitleştirilmesi gerekiyor.

Sektörlere göre farklı KDV oran uygulaması, indirim veya istisna yapılması çok genişletilmemeli veya genel

Oran uygulamasına yakın olması gerekiyor.

Devamlı KDV devri olan mükelleflere, yüklendikleri KDV’yi belli usul ve esaslar dâhilinde üçer

Aylık, altışar aylık veya yıllık olarak mükellefe mahsup yoluyla iade edilmesini sağlayan bir düzenleme gerekiyor.

Birçok Avrupa ülkesinde, belli dönemler sonrası “yeminli mali müşavir” tespit raporları ile devreden KDV’lerin iadesi yapılıyor.

Denetim sisteminin daha da geliştirilerek, kayıt dışı ekonomi ile mücadelede daha etkin tedbirler alınmalı, kayıtsız mal veya hizmet teslim ederek haksız kazanca ve rekabete yol açanların

Varlığına son verilmesi gerekiyor.

Bazı alımlar nedeniyle, KDV indirimine olanak vermeyen düzenlemenin yeniden gözden geçirilerek, indirim imkânı verilmeli. Örneğin, ticari işletmelerde kullanılmak üzere aktife alınan binek otomobillerin, kanunen kabul edilmeyen giderlerin, zayi olan malların KDV nin indirim konusu yapılmaması, yıllardır hem tenkit konusu oluyor hem de suistimalere yol açıyor.

‘İngiltere Modeli’ bize uyar mı?

Bakanlık, ‘İngiltere Modeli’ni öne çıkarmış görülüyor olmakla birlikte, böyle bir modelin ülkemizde uygulanabilmesi için İngiltere’deki gibi bir altyapıya sahip olmamız gerekiyor gibi tereddütler bulunuyor. Kişi başı milli geliri 35 bin doların üzerinde ve kayıt dışılığın çok düşük olduğu bir ekonomide uygulanan KDV sisteminin, milli geliri 10bin dolar olan ve kayıt dışı işlemlerin çok yüksek olduğu ülkemiz için örnek alınması ne kadar faydalı olabilir? Bu konuda çok ciddi bir çalışma yapılması ve gereken altyapının oluşturulması şart. Konuya taraf tüm sektörlerin ve sivil toplum kuruluşlarının görüşlerinin de alınması gerekiyor. Maliye Bakanlığı tarafından başlatılan bu çalışmaya gerçek anlamda katkı sunulması çok önemli. Çünkü bugüne kadar siyasi amaçla yapılan KDV indirimlerinin hiç biri fiyat indirimi olarak üreticiye ve tüketiciye yansımadı. Aksine kayıt dışı çalışan işletmelerin haksız kazanç sağlamasına neden oldu. Ancak, KDV devirleri konusunda ‘İngiliz modeli’ adil bir modeldir. Şöyle ki, KDV devirleri beli usul ve esaslar çerçevesinde, başlangıçta yıllık daha sonra üçer aylık dönemler halinde yeminli mali müşavir raporları ile mükellefe iade hakkı tanınır. Bu iade hakkı da, öncellikle (varsa) mükellefin vergi borçlarına mahsup etme hakkı tanır.

Denetim sisteminin daha da geliştirilerek, kayıt dışı ekonomi ile mücadelede daha etkin tedbirler alınmalı, kayıtsız mal veya hizmet teslim ederek haksız kazanca ve rekabete yol açanların varlığına son verilmesi gerekiyor.

Bazı alımlar nedeniyle, KDV indirimine olanak vermeyen düzenlemenin yeniden gözden geçirilerek, indirim imkânı verilmeli. Örneğin, ticari işletmelerde kullanılmak üzere aktife

alınan binek otomobillerin, kanunen kabul edilmeyen giderlerin, zayi olan malların KDV nin indirim konusu yapılmaması, yıllardır hem tenkit konusu oluyor hem de suistimalere yol açıyor.

KDV REFORMUNUN HEDEFLERİ

KDV ilk uygulandığı yıllarda genel oran yüzde 10 olarak uygulanıyordu. Genel oran bir süre sonra yüzde 18’e çıkarıldı. Zamanla üç oranlı bir yapı benimsendi. Günümüzde yüzde 1,yüzde 8, yüzde 18 gibi üç oran uygulanıyor. KDV’de farklı oran yapısının sorunlara neden olduğu ve karmaşıklığa da sebep olduğu biliniyor. Ayrıca, sektörlere göre çeşitli istisna/muafiyetler de haksız rekabete yol açıyor. Bir milyon mükellefi ilgilendiren ve 140milyar TL’yi aşan ‘devreden KDV’ sorununun ise, hem işletmeler üzerinde yük olarak kalması hem de devletten devamlı alacaklı olması işletmeleri finansal sıkıntıya sokuyor. Başta, ihracatçıların KDV alacakları ve ciddi sayıdaki mükellefin ciddi miktardaki KDV devirlerine çözüm aranıyor. Mevcut sorunları çözmek, kalıcı, uygulanabilir ve adil bir KDV reformu için düğmeye basılmış durumda. Reform mahiyetindeki bu düzenlemenin 2018 başında uygulamaya konulacağı dile getirilmekle beraber, bu kadar kısa süre içerisinde böylesi bir reformun

Yetişebileceği konusunda endişeler de bulunuyor.

GELİR VERGİSİ KANUNU

Genel oran olan yüzde 18, Türkiye için yüksek bir orandır. KDV oranının yüksekliği alıcı ve satıcı arasında fiyat pazarlığından çok KDV pazarlığına dönüşüyor. Alıcı ve satıcının menfaatinin çakıştığı yerde ilk tercih KDV’yi devre dışı bırakan kayıt dışılık devreye giriyor. Yüksek KDV oranı, sahte fatura düzenleme ve kullanma gibi kanun dışı yollara sevk ediyor. KDV sisteminde yer alan bir diğer uygulama ise, indirimli oran uygulaması olup bu uygulamada yüksek oranlı olarak alınan mal ve hizmetlerin düşük oranlı KDV ile teslimidir. Bu sistemde,

Üreticiler teslim aldıkları mal ve hizmetler üzerinden ödedikleri KDV’yi indirim yoluyla telafi edemedikleri için yüklendikleri KDV için finansman maliyetine katlanmak zorunda kalıyor. Daha sonra fazladan yüklendikleri KDV’yi iade alabilmek için prosedürü takip ederek uzun zaman bekliyor. Katma değer vergisi, üretilen mal veya hizmetin her aşamasında yaratılan değerin vergilendirildiği, özü itibariyle nihai tüketicinin katlanmak zorunda kaldığı bir tüketim vergisidir. Türk vergi sisteminde kaynağından kesilen vergiler, gelir üzerinden alınan vergiler, harcama ve servet üzerinden alınan vergiler ile birlikte değerlendirildiğinde Katma Değer Vergisi Reformu hiçbir şekilde tektaşına düşünülemez. KDV’de köklü değişiklikler yapmak yalnız başına yetmiyor, ayrıca, KDV’ye bağlı olarak diğer önemli vergi kanunları olan kurumlar vergisi, gelir vergisi ve Vergi Usul Kanunu’nda da gerekli değişiklilerin

Yapılması gerekiyor ki, bu konuda da Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Kanunlarının birleştirilerek, Gelir Vergisi Kanunu çatısı altında birleştirilmesi de hükümetin gündeminde bulunuyor.

E-SİSTEMİN KAPSAMI GENİŞLETİLMELİ

Birçok kurumda başarılı bir şekilde uygulanan ‘e-devlet’ sistemi, özellikle Maliye Bakanlığı ve buna bağlı teşkilatlarda daha da başarılı bir noktaya gelmiş bulunuyor. ‘e-defter, e-belge, e-fatura-tebligat’ bu başarının bir örneğidir. Bu sistem ile kayıt dışı ekonomi ile mücadele de olumlu sonuçlar elde ediyor. Ticari defter ve belgelerin elektronikleşmesinden sonra KDV’nde beklenen başarı daha da artıyor. Bunu niçindir ki, mevcut e-fatura ve e-defter kapsamının daha da genişletilmesiyle beklenen vergi gelirleri daha da artıyor. Sistemin elektronikleşmesinden sonra, sahte fatura işlemlerimde azalıyor. Bu durumda, artacak KDV ile birlikte gelir veya kurumlar vergisi de artıyor. Birçok Avrupa ülkesinde uygulanan KDV oranları bize göre çok daha yüksek olmasına rağmen, oralarda sistemin daha başarılı olması düşündürücüdür. Maliye Bakanlığı ve buna bağlı Gelir İdaresi’nin, vergi sisteminde son yıllardaki (özellikle e-vergi) başarısı biliniyor ve takdir ediliyor.

NELERE DİKKAT EDİLMELİ?

Biz de, Sayın Bakanın tespitlerine katılıyor ve vergi gelirleri arasında ilk sırayı alan KDV mevzuatının gözden geçirilmesine, ihtiyaç olduğu düşünülüyor. Hiç değilse, devreden KDV yüküne ve iadesine radikal ve uygulanabilir yeni bir düzenleme gerekiyor. Ülkemizde, muhasebe sistemi ve muhasebecilik çok eski olmasına rağmen, 3568 sayılı meslek yasası ile getirilen ‘serbest muhasebeci mali müşavirlik ve yeminli mali müşavirlik’ mesleği

De çok genç bir meslek olarak, mükellef ile Maliye arasında köprü

Görevi kuran ve gelir idaresine büyük katkıları olan bir meslek olarak faaliyetini başarılı bir şekilde sürdürüyor. Henüz 28 yaşında olan bu mesleğin de günün koşullarına göre revize edilerek, bu meslek mensuplarının bilgi, birikim ve tecrübelerinden etkin ve aktif olarak yararlanılması gerekiyor. KDV reformunun başarılı olabilmesi için, bağlı(gelir/kurumlar/vergi usul) kanunlarının da günün koşullarına cevap verecek şekilde değiştirilmesi ve gelir üzerinden alınacak vergilerin artırılması gerekiyor. Ayrıca, birleştirilmesi düşünülen gelir ve kurumlar vergisininsek vergi ‘Gelir Vergisi Kanunu’ adı altında toplanması konusunda ise, uygulama açısından olası sıkıntılara yol açmaması için çok hassas davranılması ve gerekiyor.

Reformun olası sonuçları

‘Önce KDV’yi öde sonra gel’ döneminin bitecek.

KDV sistemindeki oran, istisna farkları azaltılacak.

KDV’yi yanlış beyan edene ağır cezalar uygulanacak.

Eğitim ve gıda harcamalarında vergi oranları yeniden belirlenecek.

Yüksek oranla (yüzde 18) alıp düşük oranla (yüzde 8) satma dönemi sona erecek.

Üretici firmaların üzerindeki ithalat dahil KDV yükü azalacak.

Devreden KDV’nin beli usul ve esaslar dahilinde mükellefe mahsup yoluyla iade edilecek.