Kuşkusuz hangi parti iktidara gelirse gelsin her dönem halk, kendisini temsil eden siyasi iktidardan yüksek beklentiler içinde olmuş ve bu beklentilerin iktidar tarafından karşılanması siyasi iktidarların kalıcılığını sağlamıştır. Bu beklentilerin bir kısmı ekonomik kalkınma, kişi başı gelirin arttırılması, ekonomik yapıda gerçekleştirilecek reformların devamlılığı, adalet mekanizmasının tam ve doğru işlemesi, güven ortamının hız kesmeden devam etmesi gibi beklentilerdir.

Ülkemizde tarihsel deneyimlerle sabittir ki, politik istikrar ve ekonomik büyüme yakın ilişki içerisindedir. Maalesef ki, Türkiye uzunca bir süredir seçimlerle uğraşmaktan üretime dayalı bir ekonomi programı geliştirememiş, küresel likidite bolluğundan gerektiği gibi yararlanamamıştır. Bugün yine Türkiye’ de siyasetin gündemini 31 Mart ve hemen sonrasında 23 Haziran’ da gerçekleştirilen yerel seçimler belirlerken, halkın gündeminde ise varlığını her geçen gün daha fazla hissettiren ekonomik tedirginlik var.

2018 Yılında Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin kötüye gitmesinden dolayı ( Rahip Brunson, S-400, YPG, F-35, Rusya ile ilişkiler ve Halkbank davası gibi konular)  ülkemizin dış kaynaklı bir krize yakalanması, aslında borçla büyüyen bir ekonomi olduğumuz gerçeğini bize hatırlatarak soğuk bir duş etkisi yaşattı.10 yıldır ucuz dövizle sürdürülen kredi büyümesi, malesef ki; inşaat gibi üretken olmayan yatırımlarda kullanıldı. Tasarruflar düşük, tüketim yüksek seyretti. Bunlar da cari açığı büyüttü. Ekonominin sıcak paraya bağımlılığı arttı, cari açığın yaklaşık %75’i sıcak parayla finanse edildi.
 

Dikkate değer en önemli konular ise;

Ülke ekonomisinde meydana gelen kur şoku neticesinde hızla yükselen enflasyon ve aniden kesilen yabancı para girişleri ve yatırımlar, 2019’un ekonomik durgunluk ve daralmayla geçecek şartlarının tek tek oluşmasına yol açtı.

Dışarıdan yapılan ekonomik kıskaç, bölgesel olaylar, dostsuz bir Türkiye, müttefiklerin ihaneti ve siyasiler çaresiz bırakılmaya çalışılarak ülkemizde beka sorununun konuşulmasına neden oldu.

2019 sadece Türkiye için değil, tüm dünya için zorlu bir dönemin işaret fişeği olmuştur. Bu yıl dünya ekonomisi; Ticaret Savaşları, jeopolitik riskler, tarife savaşları, İtalya ekonomisinin yarattığı risk, likidite daralmasıyla oluşacak finansmana erişmedeki zorluk, daha yavaş büyüme (resesyon riski) gibi konularla sadece Türkiye değil tüm dünya uğraşacak gibi gözüküyor.

Türkiye’nin önündeki en büyük engel ise bu küresel risklere borçlu yakalanması ve sınırlarındaki jeopolitik riskler.

Türkiye’nin bu zorlu ve uzun soluklu toparlanma sürecinde, enseyi karartmayı bırakıp tezler ve “büyük rüyalar” peşinde koşmak için adımlar atmak gerekiyor.

2023’e kadar Türkiye'de başka seçim olmayacak olması Türkiye için ekonomideki yapısal dönüşümü sağlamak için büyük bir fırsat.

Büyük rüyalar nasıl gerçek olur:

Milletimiz ve milletimizin efsanevi lideri Mustafa Kemal Atatürk’ ün Türkiye Cumhuriyeti'ni milli ve manevi değerler üzerine kurduğunu, dünyanın önde gelen güçlerine hem cephede, hem de masada boyun eğdirdiğini unutmayıp ekonomik, sosyal, siyasi ve askeri olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin tam bağımsız devlet olduğu gerçeğinden kopmayarak mücadele etmeli atalarımız ne yaptıysa onu yapmalıyız. “Her fabrika bir kaledir.” gerçeğine çok çabuk bir şekilde geri dönmeli, yatırımlara hız vermeliyiz.

Üretimde yatırım malları ve ara malları yurt içinden, küresel rekabet avantajını yitirmeden (benzer kalite ve benzer fiyat) temin etmeli, beyin göçüne engel olacak projeler üretmeli, para harcarken kimin cebinden çıkacağını ve kimin cebine gireceğini tespit edip, ince eleyip sık dokumalıyız.(Hans’ın cebine mi Hasan’ın cebine mi gireceğini düşünmeliyiz.) Tarımda kendimize yettiğimiz günlere geri dönmeliyiz. Bu noktada kentten köye tersine göç de unutulmamalı. Köye dönüş projeleri daha cazip hale getirilerek yerli üretimden sağlanan gelir payını artırmalı, öncelikle yerli (milli) üretimin ithal olandan çok daha kaliteli ve milli çıkarlarımıza uygun olduğunu ispat etmeli ve buna inanmalıyız.

Bu ülkede beka sorununa binaen de bu milletin zaman zaman tökezlemesine, yavaşlamasına hatta belki ağlayıp sızlamasına rağmen yıkılmadığını ve yıkılmayacağını gür bir sesle haykırmalıyız.

Napolyon’un tüm dünyaya söylediği gibi; “Bir Türk'ü öldürebilirsiniz ama asla yenemezsiniz!”

Ey Türk milleti,  “Nasıl?” diye düşünmeye gerek yok!

“Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”   Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927


ÖZKAN ÇİNAR
Mali Müşavir/SPK Denetçisi

Kaynak: www.bdTurkey.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)