HER yeni yılın ilk üç ayı, işletmelerin defterlerini kapatacağı, mali tablolarını çıkartacağı dönemdir. Ardından, genel kurullar ve vergi beyan dönemleri başlıyor. Genel kurullarda tartışılan konulardan biri de, vergi yasal yükümlülük karşılığı ve vergi sonrası dağıtılabilir net kazanç oluyor. Ayrıca, geçmiş dönemlerde ödenen vergi cezaları da denetim kurulu raporlarında yer alıyor ve tartışılıyor. Bu cezaların bir kısmı yöneticilerin iradesi dışında meydana gelmekte iken, bir kısmı da yöneticilerin vergiden kaçınayım derken hatalı yaptıkları işlemleri sonucu meydana gelebiliyor. Yazımızın konusu, daha çok kazançları üzerinden yıllık beyanname veren gerçek ve tüzel kişi (kurumlar) mükellefleri ilgilendiriyor. Söz konusu mükellefler ikiye ayrılıyor. Birincisi, gelir vergisi ödeyecek gerçek kişiler, gelir vergisi mükellefleridir. Bu mükellefler, her yılın beyanlarını bir yıl sonra Mart ayında beyan eder ve yılı içerisinde ödedikleri geçici vergilerinin mahsubu sonrası ödenecek vergilerini ise iki eşit taksit halinde ödemeleri gerekiyor. İkincisi, kurumlar vergisi ödeyecek tüzel kişiler, kurumlar vergisi mükellefidir. Bu mükellefler, her yılın beyanlarını bir yıl sonra Nisan ayında beyan eder ve yılı içerisinde ödedikleri geçici vergilerinin mahsubu sonrası ödenecek vergilerini defaten ödemeleri gerekiyor. Mükelleflerin vergi suçu veya cezaları ile muhatap olmamaları için sorumlulukları kadar, kanunların kendilerine verdiği bir hak olan “vergiden kaçınma” konusunu da doğru kavramaları ve yararlanmaları gerekiyor. Vergi kaçakçılığı, vergi ve yükümlülüklerin vergi kanunlarına aykırı olarak kısmen veya tamamen yerine getirilmemesi olarak tanımlanıyor. Vergiden kaçınma ise, vergi kanunlarına aykırı hareket etmeksizin, kanunların kendilerine tanıdığı hakları kullanarak, bireylerin ve kurumların vergi yükünden kısmen kurtulması veya daha az vergi ödemeleri anlamına geliyor. Dikkat edileceği üzere, vergi kaçakçılığı yasa dışı bir davranışken, vergiden kaçınma ise yasalar çerçevesinde mükelleflere tanınan kanuni haklardan yararlanmanın bir sonucunu ifade ediyor.

KANUNLA KONUR, ZORLA ALINIR
Anayasamızın 73'üncü maddesine göre, “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır. Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” Burada hiçbir sorun yok, belki de Anayasamızın en iyi düzenlenmiş maddelerinden biridir. Sorun uygulamada ve tarafların beklentilerindedir. Vergiyi aslında her vatandaşın ödediğini ama asıl eksikliğin, vatandaşın ödenen verginin hesabını sorma noktasındaki sıkıntıda olduğunu görmemiz ve anlatabilmemiz gerekiyor. Kamunun, finansman teminine yönelik vergi olarak koyduğu bu kaynaklar, mükelleflerden kanun ile karşılıksız ve cebren alınıyor. Bu durumun kimi zaman mükellefler üzerinde bir baskı oluşturması, kimi zaman da vergi yüklerini ağırlaştırması nedeniyle bu yükü azaltmak için vergiden kaçınma yerine vergi kaçırma yoluna gidilebiliyor. Mükelleflerce izlenen bu yol, kayıt dışılığı artırmanın ötesinde ülke ekonomisine de ciddi zararlar veriyor.

KAÇAK DEVAM EDİYOR
Dünya genelinde vergi kaçakçılığı ile uzun bir süredir mücadele ediliyor. Son dönemlerde vergi kaçakçılığı ile mücadelenin yanı sıra, vergiden kaçınmanın sınırlandırılmasına ilişkin çalışmalar da var ve konuya ilişkin eylem planları hazırlanıyor. Vergi kaçakçılığı ve vergiden kaçınma kavramlarının birbirine yaklaştığı, aradaki farkın belirsiz hale dönüşmesi ile ilgili olarak literatürde vergiden kaçınma kavramı ile ilgili olarak farklı ülkelerde, farklı sıfatlar kullanılabilmekte ya da farklı tanımlamalar yapılabilmekte. AB’ye üye devletlerde ise bazı vergiden kaçınma türleri vergi mahkemeleri tarafından yasal olarak kabul edilirken, bazıları yasal olarak kabul edilmiyor. Ülkemizde de, vergi konusundaki kayıp veya kaçağın ciddi boyutlarda olduğu tartışması devam ediyor. Vergi kayıp veya kaçağının birçok nedeni olmakla birlikte, en belirgin nedeni, kayıt dışılık olarak öne çıkıyor. Kayıt dışılığın toplumsal bir mesele olduğunu ve bu konuda zihniyet değişimi yaratmanın önemli olduğunu anlatmak gerekiyor. Toplumun büyük kısmının izlediği tiyatro, sinema ve televizyon dizilerinin de konuyu işleyerek bu işin içine girmesi gerekiyor.

KAÇIRMA NEDENLERİ

Mükellef grupları veya sektörlere göre vergi kaçırmanın çok çeşitli nedenleri olmakla birlikte, kaçırma nedenleri özetle aşağıdaki gibi sıralanabilir.

- Vergi oranlarının yüksek olması.

- Dolaylı vergilerin dolaysız vergilere oranla fazla olması.

- Daha az vergi verme çabası.

- Vergi kaçıran rakip mükellefler karşısında rekabet şansının devam ettirilme gerekliliği.
- Vergi denetiminin etkin olmaması.

- Belge düzenine uyulmaması.

- Vergi mevzuatının çok detaylı, karmaşık ve çeşitli olması... Bu gibi nedenler, mükellefleri vergi kaçırmaya itebiliyor. Geçmişten günümüze ağır cezayı gerektiren fiiller arasında yer alan vergi suçu veya kaçakçılığı çeşitli şekillerde işlenebiliyor. Bunların başında ise;

- Mükelleflerin bazı gelirlerini kayıt dışında tutarak/gizleyerek vergi matrahlarını azaltmak.

- Defterlerdeki bazı kayıtları silerek ödenmesi gereken vergiyi azaltmak veya hiç ödememek.

- Sahte belge (naylon fatura) ile mal ve hizmet almış gibi kayıt yapmak.

- Tutulan defterlerde muhasebe hilesi veya hatası yaparak gerçek olmayan hesaplar açmak... Bu gibi eylemler vergi suçu olarak öne çıkıyor. Bu da mevzuatımızda, vergi kaçakçılığı/ suçu olarak tanımlanıyor. Vergi kaçakçılığı suçuna ilişkin yaptırımlar, Vergi Usul Kanunu’muzda düzenlenmiş olup, çok ağır para ve hürriyeti bağlayıcı

cezaları bulunuyor.
 

KAÇINMA YOLLARI

Vergiden kaçınma, vergi kanunlarına aykırı hareket etmeksizin bireylerin vergi yükümlülüğünden kısmen kurtulması olarak tanımlanıyor. Dikkat edileceği üzere vergiden kaçınma, mükellefin vergisel yükümlülüklerini kanunlara uygun bir şekilde azaltması durumunda mümkün olabiliyor. Bu nedenle, vergiden kaçınma yasal olarak herhangi bir suç oluşturmaz ve bundan dolayı vergi kanunlarımızda vergiden kaçınma ile ilgili cezalandırmayı hedefleyen hükümler de bulunmuyor. Vergiden kaçınma, daha çok vergi erteleme yöntemlerinde yoğunlaşmakta. Diğer bir ifadeyle, bugünkü bir paranın yarınki bir paradan daha değerli olduğu kavramına dayalıdır. Böylece, gelecekte ödenen vergiler, bugün ödenen vergilerden daha az maliyetli olduğundan daha çok tercih ediliyor. Genel olarak mükellefler, vergi avantajlarından yararlanmak yoluyla vergiden kaçınabiliyor. Bu şekilde vergi yüklerini düşük tutmak ve sermaye birikimini arttırmak amacıyla hareket eden mükellefler, vergi avantajlarından yararlanarak yasal yollarla vergiden kaçınabiliyor. Vergiden kaçınmada, vergi kaçırmada olduğu gibi mükellef grupları ve sektörlere göre değişiklik gösterebiliyor. Başlıca vergiden kaçınma yollarını aşağıdaki gibi “genel” ve “sektörel” olarak sıralamak mümkün.

a) Genel olarak:

- Vergi kanunlarında düzenlenen istisna ve muafiyetlerden yararlanmak.

- Azalan bakiyeler yöntemiyle amortisman uygulamasından yararlanmak.

- Borsada, yabancı görünümlü hisse senedi ve tahvil alım satımı yapmak.

- Yasal takibe alınmış şüpheli alacaklardan karşılık ayırarak gider yazmak.

- Kanunen kabul edilmeyen giderler ayrımını çok iyi yaparak indirilebilecek giderlerden doğru ve tam yaralanmak.

- Enflasyonist dönemlerde stok maliyetlerinin belirlenmesinde son giren ilk çıkar (LİFO) yöntemini uygulamak.

- Maliyet çalışmalarında fire oranlarını doğru tespit ederek fire hakkını kullanmak.

- Vergiyi doğuran olayı, vergilemenin olmadığı alanlara yönlendirmek, ihracat veya İthalat işlemlerinde kârı vergisiz ülkede bırakmak, serbest bölge avantajlarından yararlanmak için buralarda faaliyet göstermek.

- Yurtdışında imalat yaptırmak, yurtdışından yapılan mal ve hizmet tedarikini şirketin offshore merkezlerinde kurmuş olduğu grup şirketleri aracılığıyla yapmak.

- Grup şirketleri arasında ticari aktivite sağlamak, ortak yapılan giderleri doğru ve zamanında yansıtmak.

- Gayrimenkul gibi bazı değerleri şahıs üzerine almak yerine şirket aktifine alarak elden çıkarılması halinde vergi avantajını kullanmak.

- Vergi ertelemesi yöntemlerini uygulayarak, bazı kazançların fon hesaplarına aktarılması suretiyle vergiyi ertelemek.

- Nakit sermaye artışı yapan kurumlarda vergi avantajı hakkını kullanmak. Şirketlere, borç yerine öz kaynak kullanımını özendirmek, nakdi sermaye artışları veya yeni kurulan sermaye şirketlerinde ödenmiş sermayenin nakit olarak karşılanan kısmı üzerinden TCMB tarafından açıklanan ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranı dikkate alınarak, ilgili hesap döneminin sonuna kadar hesaplanan tutarın yüzde 50’sinin ilgili hesap dönemine ait kurumlar vergisi matrahından indirilmesine olanak sağlamak.

b) Sektörel bazda:

- KOBİ düzeyindeki imalatçı şirketlerin birleşmesi halinde üç yıl boyunca birleşme sonrası elde edilen kazançları üzerinden alınacak kurumlar vergisinin yüzde 75 oranında istisna hakkını kullanmak. Zararlı bir şirketi satın alarak birleşme sonrası devreden zararları kullanmak. İştirak halinde ise, iştirak kazancı istisnasından yararlanmak.

- Çeşitli leasing anlaşmaları yaparak, finansal sıkıntıda olan şirketlerin aktiflerindeki gayrimenkullerini bir finans kurumuna “sat-kiralageri al” yöntemi ile satarak hem finans sorununu çözmek hem de KDV ve kurumlar vergisinden muaf olarak işlemi tamamlamak.

- Spor kulüplerine sponsor olarak harcama yapmak, profesyonel kulüplere yapılan harcamanın yüzde 50’sini, amatör kulüplere yapılan harcamanın yüzde 100’ünü kurumlar vergisi matrahından indirim yapmak.

- İhracatçıların, yıllık ihracat tutarlarının binde 5’i oranında götürü (belgesiz) gider yazma hakkını kullanmak. Yurtdışı satış faturası düzenlendiği halde, malların henüz gümrük çıkış işlemleri tamamlanmamış ihracat işlemlerini çıkış tarihine göre hasılat yazmak.

- İhracatçı ve ithalatçılarda çok yaygın olan kur farkı hesaplarının çoğu zaman ihmal edilmeleri veya hatalı hesaplanmaları neticesinde mükelleflerin aleyhine olabilecek fiktif kârlar oluşabiliyor. Aktif hesapların değerlemesi sonucu “kur geliri” olabileceği gibi, pasif hesapların değerlemesi sonucunda ise “kur gideri” oluşabiliyor.

- İnşaat imal eden kurumların, yıllara sari inşaat işlerinde elde ettikleri kazancın, işin tamamlanma süresine bağlı olarak sonraki yıllara aktarılarak vergi beyanında bulunmak. İnşaat tamamlanmadan (teslim yapılmadan) daire satış bedeli olarak alınan tutarları gelir yazmak yerine avans hesabında tutarak sonraki dönemlerde (dairenin tesliminde) gelir yazmak.


İSTİSNA VE MUAFİYETLER

İki yıldan fazla şirket aktifinde kalan gayrimenkul satışında elde edilen kârların yüzde 50’si kurumlar vergisinden, satışın tamamı ise KDV’den istisnadır. Örneğin: aktifte 1.000.000 TL değerinde kayıtlı fabrika binası 5.000.000 TL'ye satılıyor. Bu satış sonucu 4.000.000 TL kurum kazancı çıkıyor. Sermaye yedeklerine atılacak bu kazancın yüzde 50’si olan 2.000.000 TL en geç beş yıl içerisinde sermayeye ilave edilmek koşuluyla kurumlar vergisinden istisna olup, kalan yüzde 50’si olan 2.000.000 TL kurumlar vergisine tabi oluyor. Bu durumda 880.000 TL yerine sadece 440.000 TL ödenerek, 440.000 TL kurumlar vergisi ise ödenmemiş oluyor.

Sponsorluk harcamaları: Spor kulüplerine yapılan sponsorluk harcamalarının, amatör spor dallarında tamamının, profesyonel spor dallarında ise yüzde 50’sinin vergi matrahından indirilmesine olanak sağlanmış bulunuluyor. Örneğin, profesyonel spor kulübüne sponsorluk yapan bir kurumlar vergisi mükellefi yaptığı 100 bin TL’lik ödemenin ancak yarısını vergi matrahından düşebilir. Bunun anlamı, (50.000 x 0.22=) 11 bin TL daha az vergi ödeyecek olup, kasasından çıkan paranın yüzde 11’ini geri almış sayılıyor. Aynı mükellef amatör spor kulübüne aynı miktarda ödemede bulunacak ise (100.000 x 0.22=) 22 bin TL daha az vergi ödeyerek, kasasından çıkan paranın yüzde 22’sini geri almış sayılıyor.


Şüpheli alacak karşılıkları:  Konkordato talebinin yoğunlaştığı son iki yılda şüpheli alacakların artması, alacaklıları daha da etkilemiş görülüyor. Tahsili sıkıntıya giren alacaklı firmalar, şüpheli alacak karşılığı ayırmak suretiyle gider yazma hakkı elde edebiliyorlar. Ticari bir alacağın çeşitli nedenlerle tahsili mümkün olmaz veya şüpheli hale gelmiş ise, dava açmak suretiyle hukuki takibat başlatılır. Hukuki takibatın başlatılması halinde, takibe uğrayan şüpheli alacak kadar şüpheli alacak karşılığı ayırmak suretiyle, tamamı tahsil edilinceye kadar giderleştirilmiş oluyor. İleride tahsil edilince tekrar gelir yazılıyor. Örneğin, 100.000 TL ticari alacağın şüpheli hale gelmesi ve alacak davası açılması halinde, şüpheli hale gelen 100.000 TL’nin tamamı şüpheli alacak karşılığı hesabına aktarılarak giderleştiriliyor. Bu durumda vergi matrahı 100.000 TL azalacağından, vergi yükü ise 22.000 TL davanın sürecine göre ertelenmiş oluyor.


Çeşitli leasing anlaşmaları yapmak: F i n a n s m a n sıkıntısı çeken kurumların, aktiflerinde kayıtlı gayrimenkullerini “sat-kirala-geri al” yöntemi ile herhangi bir leasing şirketine satmaları sonrasında geri alınması sonucu doğan kazanç kurumlar vergisinden, satışın tamamı ise KDV’den istisnadır. Örneğin, şirketin aktifinde 1.000.000 TL değerinde kayıtlı bir fabrika binası, leasing şirketinin ekspertiz değeri 5.000.000 TL

olarak değerlendiriliyor. Şirket, fabrika binasını 5.000.000 TL üzerinden

leasing şirketine fatura ediyor ve bu tutar üzerinden kredi temin ediyor. İlgili satış sonucu oluşan 4.000.000 TL kurum kazancı kurumlar vergisi ve KDV’den istisna olarak vergilendirilmiyor. Sözleşme (borcun bitimi) sonrası, leasing şirketinden geri alınacak fabrika binası bu kez, ilgili tarihteki değerleme üzerinden şirkete geri verilecek. İlgili gayrimenkulün değeri tekrar tespit edilecek olup, geri alma değerinin ise 8.000.000 TL olduğunu varsayalım. Bu durumda, geri dönüşümden oluşan 3.000.000 TL kazanç da yine kurumlar vergisi ve KDV’den istisna olarak fabrika ilk sahibi olan firmaya geri devredilecek. Fabrika sahibi kurum ise, fabrika binasını 8.000.000 TL değerinde aktifine kaydetme hakkına sahip oluyor. Diğer bir ifadeyle, bu işlem başından sonuna kadar vergisiz bir teslime tabi olduğundan, oluşan 7.000.000 TL’lik değer artışı da vergisiz oluyor.

Şirket birleşmeleri ve satın alma yapmak: İmalatçı olmaları koşuluyla birleşen KOBİ’lerin, birleşme sonrası elde ettikleri kazançların kurumlar vergisinin yüzde 75’i üç yıl süre ile istisnadır. Örneğin; tekstil imalatı faaliyetinde bulunan (A) ve (B) unvanlı iki KOBİ’nin birleşmesi sonrası, kurum kazancının 1.500.000 TL olduğunu varsayalım. Bunun 500.000 TL'si imalat dışındaki diğer faaliyetlerden elde edilmiş, kalan 1.000.000 TL'si ise imalat faaliyetinde elde edilmiş olsun. 1.000.000 TL kazancın bu yöntemle ödenecek kurumlar vergisi (yüzde 75 indirimli) 55.000 TL oluyor.

Vergi ertelemesi yöntemlerini uygulamak: Şirketlerin aktifinde kayıtlı amortismana tabi iktisadi kıymetin satılmasında elde edilen kâr, o yılın matrahına ilave edilmek yerine, üç yıl içerisinde aynı türden bir aracın satın alınması koşuluyla “yenileme fonu” hesabına aktarılarak ilgili vergi ertelenmiş oluyor. Örneğin, şirketin aktifinde, amortismanları ayrıldıktan sonra net değeri 250.000 TL olan beş adet aracını 500.000 TL'ye satıyor. Satış sonucu 250.000 TL kazanç elde ediliyor. Bu kazancın vergi maliyeti ise 55.000 TL oluyor. Oysa bu şirket elde edilen 250.000 TL’yi bir yönetim kurulu kararı ile en geç üç yıl içerisinde aynı tür aracı satın alması koşuluyla “yenileme fonu” hesabında tutması halinde hiç vergi ödemiyor.

Nakit sermaye artırımında vergi avantajı: Sermaye şirketlerinin borç yerine öz kaynak kullanımı özendiren bu düzenlemeyle, nakdi sermaye artışları veya yeni kurulan sermaye şirketlerinde ödenmiş sermayenin nakit olarak karşılanan kısmı üzerinden TCMB tarafından açıklanan ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranı dikkate alınarak, ilgili hesap döneminin sonuna kadar hesaplanan tutarın yüzde 50’sinin ilgili hesap dönemine ait kurumlar vergisi matrahından indirilmesine olanak sağlanıyor. Örneğin, A şirketinin 2018 Temmuz ayında 1.000.000 TL sermaye artırımı yaptığını kabul edelim. TCMB tarafından en son belirlenen ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranını ise yüzde 16 olarak alalım. Bu veriler doğrultusunda hesaplamamız aşağıdaki şekilde olacaktır. Kurumlar vergisi matrahtan indirilecek tutar: Nakden Artırılan Sermaye Tutarı x TCMB Faiz Oranı x Süre (Ay) x İndirim oranı olacaktır. Firmanın yararlanacağı yıllık indirim tutarı aşağıdaki şekilde hesaplanır. 1.000.000 x 0,16 x yüzde 50 = 80.000 TL Söz konusu firmanın temmuz ayında sermaye artırımı yaptığını dikkate aldığımızda yukarıda yer alan yıllık tutarın kısıt dönem hesaplaması aşağıdaki şekilde olacaktır. (80.000/12 ay) x 6 ay = 40.000 TL. Bu tutarın kurumlar vergisi beyannamesine (olumlu) net etkisi ise, 40.000 x yüzde 22 = 8.800 TL olacaktır. Vergi mükelleflerinin borçları ve sorumlulukları kadar, vergi kanunlarından gelen hakları da bulunuyor. Bize göre, bu hakların en önemlisi, yasaların kendilerine tanıdığı avantajları “vergiden kaçınma” olarak kullanmalarıdır. Yapılan açıklamalarda açıkça gözleneceği üzere, vergiden kaçınmanın kanunlara aykırı herhangi bir yanı yoktur. Bu amaçla mükellefler, çeşitli vergi uygulamalarının kendilerine olabilecek etkilerini asgariye indirebilmek amacıyla profesyonel mali müşavirlerden, danışmanlardan, uzmanlardan, vergi planlayıcıları ve muhasebecilerden yararlanmaları gerekiyor.

BEYANNAME VERİRKEN DİKKAT!


Vergiye uyumlu mükellefler, yüzde 5 vergi indirimden yararlanabiliyor

2018 hesap dönemini geride bıraktık. Gelir vergisi mükelleflerinden basit usule tabi olanlar 25.02.2019 tarihine kadar, gerçek usulde vergilendirilenler 25.03.2019 tarihine kadar, kurumlar vergisi mükellefleri ise 25.04.2019 tarihine kadar gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerini vermeleri gerekiyor. Gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerinin, beyanlarını vermeden önce, aşağıdaki izahatlar çerçevesinde, indirim hakları olup olmadıklarını kontrol etmelerinde fayda bulunuyor.

a) Ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle gelir vergisi mükellefi olanlar,

b) Kurumlar vergisi mükellefleri (finans ve bankacılık sektörlerinde faaliyet gösterenler, sigorta ve reasürans şirketleri, emeklilik şirketleri ve emeklilik yatırım fonları hariç) indirimden yararlanabilirler. Haliyle, gelir vergisi mükelleflerinden ücret geliri, gayrimenkul sermaye iradı, menkul sermaye iradı ile diğer kazanç elde edenlerin bu kazançlar nedeniyle indirimden yararlanmaları mümkün bulunmuyor. İlgili dönem beyannamelerinin kanuni süresi içerisinde verilmiş ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin de kanuni süresi içerisinde ödenmiş olması gerekiyor. İndirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait tüm vergi beyannamelerinin kanuni süresi içerisinde verilmiş ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin de kanuni süresi içerisinde ödenmiş olması gerekiyor. Bu durumda 2016, 2017 ve 2018 yıllarına ilişkin tüm vergi beyannamelerinin kanuni süresi içerisinde verilmiş ve vergilerin de kanuni süresi içerisinde ödenmiş (250 TL’ye kadar eksik ödeme ihlal sayılmaz) olması gerekiyor. Vergi indiriminin hesaplanacağı beyannamenin verildiği tarih itibarıyla vergi dairelerine verilen beyannameler üzerinden tahakkuk eden vergiler için vergi aslı (vergi cezaları dâhil) 1.000 TL üzerinde vadesi geçmiş borcunun bulunmaması gerekiyor. Yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden hesaplanan gelir veya kurumlar vergi- s i n i n yüzde 5’i oranında vergi indirimi tutarı hesaplanıyor. Ancak bu tutar 01.01.2019 tarihinden itibaren 1.200.000 TL’yi aşamaz. Vergi indirimi tutarı, öncelikle bu beyannameler üzerinden ödenmesi gereken gelir veya kurumlar vergisinden indirilir. Vergi indirimi tutarının ödenmesi gereken vergiden fazla olması halinde ise kalan tutar, yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihi izleyen bir tam yıl içinde mükellefin beyanı üzerine tahakkuk eden diğer vergilerinden mahsup edilebilecektir. Bu süre içerisinde mahsup edilemeyen tutarlar ret ve iade edilemiyor. Ayrıca geçici vergi beyanları üzerinden bu indirimden yararlanmak mümkün olmadığı gibi nakden iade de mümkün bulunmuyor. Görüldüğü üzere, yüzde 5 vergi indirimi hakkını kullanmasının koşulları bir hayli ağır. Daha fazla mükellefleri vergiye uyumlu hale getirmek ve sistemin uygulamada başarılı olabilmesi için yüzde 5 indirim oranının yüzde 10’a çıkarılması daha uygun olacaktır. Örneğin, indirim oranı yüzde 5 olunca kurumlar vergisi yüzde 1.1 oranında daha az ödenebiliyor. İndirim oranı yüzde 10 olursa, kurumlar vergisi yüzde 2.2 oranında daha az ödenebilecektir.


Gelir vergisi mükellefleri, yıllık beyanları üzerinden ayrıca bazı harcamalarını indirebiliyor. Gelir Vergisi mükellefleri, yıl içerisinde yaptığı şahıs sigorta primlerini, eğitim ve sağlık harcamalarını, bağış ve yardımlar gibi bazı harcamalarını yıllık beyanları üzerinden indirim konusu yapabiliyor. İndirim konusu yapılan harcamalar şarta bağlı olup, indirim oranı ve tutarlarının hesaplanması harcamaya veya beyana tabi gelire göre değişebiliyor. Şahıs sigorta primleri, beyan edilen gelirin yüzde 15’ini ve brüt asgari ücretin yıllık tutarını, eğitim ve sağlık harcamaları ise, beyan edilen gelirin yüzde 10’unu geçemez.

Kira geliri elde eden mükellefler, yıllık beyanları üzerinden indirim ve istisna hakkından yararlanabiliyor. Kira gelirinin vergilendirilmesinde, elde edilen gelir üzerinden iki farklı şekilde indirim hakkı bulunuyor. Birincisi, götürü gider yöntemi olup, kira gelirlerinden 2018 istisna tutarı (4.400 TL) düşüldükten sonra kalan tutarın yüzde 15’i oranındaki götürü gideri gerçek giderlere karşılık olmak üzere indirilebilir. Ayrıca götürü gider yöntemi seçen mükellefler, iki yıl geçmedikçe gerçek gider yöntemine dönemezler. Yine götürü gider yöntemi taşınmaz malların tümü için yapılır. İkincisi, gerçek gider yöntemi olup, brüt kira gelirinden mülk sahibi tarafından gayrimenkul için ödenen aydınlatma, ısıtma, su ve asansör giderleri, idare giderleri, sigorta giderleri, bakım-onarım giderleri ile sahibi bulundukları konutları kiraya verenlerin kira ile oturdukları konutların kira bedelini gerçek gider olarak düşebiliyor. Ayrıca, konut olarak kiraya verilen bir adet gayrimenkulün iktisap yılından itibaren 5 yıl süre ile iktisap bedelinin yüzde 5’i indirim konusu yapılabiliyor. İşyeri kira gelirleri için yıl içerisinde ödenen yüzde 20 stopaj, yıllık beyan üzerinden hesaplanan vergiden mahsup edilebiliyor, hatta vergi iadesi bile çıkabiliyor.


MEVZUAT ÇOK KARMAŞIK

Tamamı yasalar çerçevesinde olan yukarıdaki avantajları veya imkânları çoğaltmak veya bunları detaylandırmak mümkün. Ancak, bu köşede konunun ana hatlarını vermeye çalışıyoruz. Vergi kanunlarımız çok karışık, çeşitli ve sürekli değişikliğe uğradığından, bırakınız vergi mükelleflerini, vergi danışmanlarının bile mevzuatın tamamını günü gününe doğru ve hatasız takip etmesi çok zor oluyor. Bu yöndeki uygulamalar, vergi mevzuatının karmaşık ve içinden çıkılmaz hale gelmesinde büyük rol oynuyor. Konumuz kapsamında, “vergiden kaçınma” olarak yukarıda sıraladığımız birkaç konuyu okurların dikkatine sunmak için örneklerle detaylandırmak gerekiyor.


ARTIK YENİ BİR DÜNYA VAR
Devlete ödenen verginin vatandaşa yol, su ve elektrik olarak geri döneceği söylemi yıllardır dile getiriliyor. Doğru olanı da budur ancak, uygulamada yol, su ve elektriğin bedeli vatandaştan alınmaya devam ediliyor. Maliyenin artık yeni bir slogan bulması gerekiyor. Ödediğimiz vergiler Hazine’de toplanıyor, öncellikle kamu hizmetlerinin karşılanmasında kaynak olarak kullanılıyor. Kalanı daha sonra, yatırım ve sosyal harcamalar olarak vatandaşa geri dönmesi gerekiyor. Diğer bir ifade ile yıllarca sloganlaşan yol, su ve elektrik olarak geri dönmesi gerekiyor. İşte asıl sorun burada, yani bu slogan bugün için ne kadar doğru, ne kadar gerçekçi ve adil? Bir okurdan aldığım e-postada, “Yıllarca bize, ödenecek verginin yol, su ve elektrik olarak geri döneceği söylenmiş ancak, yıllar sonra yolların paralı olacağı söylenmemişti” diye sitem etmişti. Aslında bu yorum, vergi bilincine/direncine karşı çok yaygın karşılaştığımız vatandaşın haklı bir tepkisidir. Artık bozuk, taşlı, çamurlu yollar yok, duble otobanlar var. Çeşmelerinden suyunu içtiğimiz mahalle çeşmeleri yok, köylerdeki evlerde bile şebeke suyu var. Doğal enerji ve gaz lambaları yok, modern enerji sistemleri var. Dolayısıyla, tüm bu gelişmelerin ve hizmetlerinde de bir maliyeti var. Ancak eskiden her şeyde vergi yoktu. Oysa şimdi, soluduğumuz hava hariç tükettiğimiz her şeyde bir vergi var. KDV, ÖTV, ÖİV, MTV, EV, GV, KV… Bu harfler bize ne anlatır? Harcadığımız her şeyden, kazandığımız gelirden, yediğimiz ekmekten, içtiğimiz sudan kesilen vergileri ifade ediyor. Yıllar önce çevre temizlik vergisi konulduğunda, rahmetli Şükrü Kızılot Hoca demişti ki, “İleride hava temizlik vergisi de gelirse hiç şaşırmayın…” Dünyadaki globalleşme ve gelişmelere paralel, modern vergi sistemlerini uygulayan ülkelerin daha az sorun yaşadığı görülüyor. Ülkemizde de birçok vergi kanununda günün koşullarına uygun değişiklikler yapılarak, pratikte vergi bilinci seviyesinin artırılması ile vergi tahsilatı “verginin barışı” gibi aflara gerek kalmadan sağlanmalıdır.


ÖNCE SORUN ÇÖZÜLMELİ

Ülkemizin çok önemli problemlerinden biri vergidir. Vergi mükelleflerinin bir kısmı vergiden kaçınma veya kaçırma eğilimindedir. Bunun birçok nedeni var, ancak üç önemli görüş çok yaygın. Şöyle ki…


- Ödenen vergilerin amacına uygun kullanılmadığı, kamuda israfın önüne geçilemediği,

- Vergide adaletin henüz tesis edilmediği, vergi aflarının gündemden düşmediği,

- Gelir üzerinden alınan vergiler yerine harcama üzerinden alınan vergilere ağırlık verildiği. Ülkemizde başta yol, su ve elektrik olmak üzere birçok mal veya hizmetin vatandaşa sunulması özelleştirilmiş durumda. Hal böyle iken bu hizmetlerden halen vergi alınması bile düşündürücüdür. Kaldı ki, vatandaş ödediği vergilerin karşılığı olarak bu hizmetlerin karşılıksız olmasını beklemekte. Modern ve kalkınmış devletlerin de yapması gereken budur. Vergi genelde sevilen bir konu değil. Ancak, önemli gelir kaynakları olmayan ülkelerin ayakta kalması, gelişmesi ve büyü     mesi için olmazsa olmaz bir koşuldur. Ülkemizde, nüfusun yüksek çoğunluğu ülkesini seviyor, ancak vergi ödemeyi sevmiyorsa bu durum oldukça düşündürücüdür. Vatandaşta, toplanan vergilerin yerinde kullanılmadığı kaygısı ise devam ediyor.


DAHA ETKİN BİR UYGULAMA

 
Öte yandan, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan en son stratejik plana göre, kayıtlı ekonomiyi genişletmek ve mali suçları azaltmak, planın en önemli amacı olarak öne çıkıyor. Söz konusu plana göre, kayıt dışı ekonomi ile mücadele kapsamında, kayıt dışı ekonomiyi caydıran, kamuya olan güveni arttıran düzenlemeler yaparak denetim faaliyetlerinde etkinlik amaçlanıyor. Nitekim son dönemde, Gelir Vergisi Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanunu’nun tek bir kanun haline getirilerek sadeleştirilmesine yönelik atılan adımlar ile elektronik ticarette vergi kaybını önlemek amacıyla yapılan çalışmalar bu duruma örnek oluşturuyor. Vergi kaybını asgari seviyeye indirerek vergi gelirini artırmak amacıyla ülkelerin, gelecekte vergi kaçakçılığı ile mücadelenin yanı sıra vergiden kaçınmanın sınırlandırılmasına ilişkin önemli adımlar atacağı hususu açıktır. Bazı devletler, bütçelenen vergi gelirlerini toplayamadığında, vergi yükü milyonlarca işçi ve memurun ücret gelirleri üzerinde yoğunlaşıyor. Ülkemizde de bu durum çok yaygın. Bundandır ki, beklenen vergi gelirleri temin edilemeyince sık sık vergi aflarına başvuruluyor. Buda, vergi adaletini zedelediği gibi, çeşitli tenkit veya tepkilere yol açabiliyor. Önemli olan, vergiden kaçınmaya yönelirken vergi kaçırmaya bulaşmamaktır. Yani, bazı vergiden kaçınma haklarını kullanırken bunun sınırlarını ve kurallarını çok iyi bilip hata yapmamak veya sınırları aşmamaktır. Daha da ötesi bazı avantajları da alışkanlığa dönüştürmemek önemlidir. Uzun yıllardır uygulanmakta olan, gelir/kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere “geçici vergi” uygulaması bulunuyor. Yıl içerisinde üçer aylık dönemler halinde ve yılda dört defa kazançlar üzerinden geçici vergi ödeniyor. Yıl içerisinde beyan edilen ve ödenen geçici vergiler yıllık (asıl) beyanlardan mahsup ediliyor. Vergi mevzuatımıza göre, yıl içerisinde beyan edilen geçici vergiler her yılsonlarında beyan edilen asıl vergi ile arasında yüzde 10’dan fazla bir fark tespit edilirse bu durum inceleme sebebi oluyor. Şayet, bu fark yüzde 10’dan az ise incelemeye gerek duyulmuyor. Buradaki amaç, yüzde 10’dan daha az bir hata veya yanılmayı idare makul karşılıyor. Ancak, bu durumu bir hak olarak algılayıp veya alışkanlık yapıp düşük beyanda bulunmamaya dikkat etmek gerekiyor.


VERGİDE ADALET SAĞLANMALI

Ülkemizde, vergiden kaçınmayı zorlayarak vergiden kaçma meyli olan mükelleflerin durumu, özellikle KDV uygulaması başladığından beri önemli bir konu olarak idarenin de gündeminde yer alıyor. Bunun nedeni ise, KDV oranının yüksekliği veya KDV’nin bir yük olarak görünmesi. Oysa KDV mükellef için bir yük değil bir sorumluluk olup, satıcıya ödenip alıcıdan alınmasıdır. Buna rağmen, birçok sektörde değişik indirimli KDV oranı uygulaması da bulunuyor. Otuz yılı aşkın bir süredir ülkemizde uygulanmakta olan KDV sistemi, uygulama açısından beklenen sonucu tam olarak vermiş değil. Tarafların memnun olmadığını ve şikayetçi olduklarını Sayın Bakan da dile getiriyor ve en kısa zamanda KDV de ciddi düzenlemelere gidileceği beklentisi bulunuyor. Vergi direncini kırmak, vergi bilincini geliştirmek, kısmen de olsa vergi adaletini sağlamak için, vergiye uyumlu mükelleflerinde bazen ödüllendirilmesinde fayda görülüyor. En son yapılan bir başka düzenlemeyle, “uyumlu” (düzgün) mükelleflere hesaplanan vergi üzerinden yüzde 5 indirimli gelir ve kurumlar vergisi hakkı tanındı. Bununla, uyumlu ve uyumsuz mükellefleri birbirinden ayırıp, uyumlu mükellefleri ödüllendirmek amaçlanıyor. Son olarak, vergi kaçırmanın bir suç, vergiden kaçınmanın ise bir hak olduğu bilinerek, vergi mükelleflerinin iyi bir “vergi planlaması” alışkanlığı edinmelerinin yanı sıra, uzman mali müşavirlerden gerekli danışmanlığı alarak vergiden kaçınma ve vergi kaçırmayı birbirine karıştırmamaları ve olası haklarını kullanmaları gerekiyor. Hem gereksiz fazla vergi ödemesinler hem de hata yaparak veya bilerek vergi kaçakçılığına meylederek ciddi cezalarla karşı karşıya kalmasınlar

TALHA APAK
Yeminli Mali Müşavir (YMM)