Kabotaj : Bir devletin kendi kıyılarında (limanlarında) kendi yurttaşlarına diğer bir ifadeyle kendi bayrağını taşıyan gemilere tanıdığı ayrıcalıktır.

Osmanlı Devleti zamanında yabancılara kapitülasyonlarla verilen ve Lozan Anlaşmasıyla (1923) kaldırılan yabancı ülke gemilerine tanınan  ayrıcalık Atamızın öncülüğünde, Kabotaj Kanunu’nun 01 Temmuz 1926’da yürürlüğe girmesiyle ülkemiz akarsularında, göllerinde Marmara Denizi ve boğazlarda, bütün kara sularında ve bunlar içinde kalan körfez, liman, koy vb. yerlerde, makine, yelken ve küreklerle hareket eden araçları bulundurma mal ve yolcu taşıması ile  dalgıçlık, kılavuzluk, kaptanlık, çarkçılık, tayfalık ve benzeri mesleklerin Türk yurttaşlarınca yerine getirilebileceği yasallaştı. Yabancı gemilerin yalnız Türk limanlarıyla yabancı ülkelerin limanları arasında insan ve yük taşıyabileceği kabul edildi.
      

“Denizlere hakim olan, her şeye hakim olur.” Themistokles

Bugün dünya ticaretinin %83 ü deniz yoluyla yapılmaktadır. Denizyolu taşımacılığı bir defada taşıyabildiği yük miktarı bakımından ve taşıma maliyetinin karayolu, demiryolu ve hava taşımacılığından çok daha ucuz olması nedeniyle önemini her zaman koruyacaktır.

Yeni dünya düzeni ve ticaretin küreselleşmesi neticesinde sınırlar ortadan kalkmış, uluslararası rekabet çok kızışmıştır. Bu nedenle dünya ticaretini ve deniz ticaretini  canlı tutan gemiler ve limanlardır.

Denize dayalı  turizm de ülke ekonomileri için azımsanamayacak bir güçtür. Seyahati programlanmış, derin sularda iki gün ve daha fazla kalan, en az 100 yolcu alabilen kruvaziyer gemi turizmi; gemi içinde düzenlenen çeşitli aktiviteler dışında, liman ziyaretleri, limana yakın yerlere ziyaret ve alışverişlerden oluşan aktiviteler gerçekleşmekte ve ülkelere döviz kazandırıcı hizmet sağlamaktadır.

Ülkemiz de doğal ve tarihi güzellikleri bakımından  kruvaziyer gemilerin uğrak limanlarından birisidir. Her yıl ülkemize uğrayan kruvaziyer gemi ve turist sayısı artmakta olması umut vericidir.
 

“Fırtınanın şiddeti ne olursa olsun martı sevdiği denizden asla vazgeçmez.” Albert Camus

Dünya ticaretinin büyük  bölümünün deniz taşımacılığıyla yapılması nedeniyle dünyada meydana gelen ekonomik krizlerden en çok etkilenen sektör de maalesef deniz taşımacılığı olmaktadır. Deniz ticaretinin uluslararası olması ve dövizle işlem yapılması sebebiyle uygulanan kur politikaları, faiz kararları ve ekonomik konjonktür denizciliğin finansmanı konusunda şirketleri çok zorlamaktadır.

Dünyada ve ülkemizde  üretim ile  tüketimin artması ve eksilmesi navlun fiyatlarını doğrudan etkilemektedir. Nitekim yaşanan son krizden sonra navlun fiyatları sert düşüş yaşamış şirket kârlıkları iyice azalmıştır. Her sektörde olduğu gibi denizcilik sektöründe de piyasaya yeni şirketler girmekte, artan deniz ticaret filoları nedeniyle rekabet daha da kızıştırmaktadır.

Dünyada ekonomik anlamda yaşanan her türlü olumsuzluğa rağmen Türkiye deniz ticareti filosunu güçlendirmekte ve çoğaltmakta, yeni pazarlar araştırılması ve denizcilik eğitimlerinin üniversite düzeyine taşınması  neticesinde  deniz ticaret hacmi günbegün büyümektedir.
 

“Kalp deniz, dil kıyıdır. Denizde ne varsa kıyıya o vurur.” Hz. Mevlana

 Dünya’da su başta olmak üzere, özellikle karalardaki kaynakların giderek tükenmesi, kirlenerek kullanılmaz hale gelmesi, iklim değişiklikleri neticesinde bozulan ekolojik denge, insanları deniz araştırmalarına yöneltmektedir.

 Bugün ülkelerin denizlerdeki enerji araştırmaları buna en güzel örnektir. Kıbrıs ve civarında yaşanan doğalgaz gerginliği korku yaratmaktadır.

Doğu Akdeniz’de zengin doğalgaz rezerv kaynaklarının yer aldığının keşfedilmesi sonucu doğalgaz arama faaliyetlerinin başlaması bölgede tansiyonun yükselmesine neden olmaktadır. Yakın geçmişte  İsrail, Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRY) yakın ilişkilerde bulundukları görülmemiş olmasına rağmen  son 5 yıldır düzenledikleri zirvelerle başta enerji  olmak üzere ittifak kurma çalışmalarının hız kazandığı görülmektedir. İlave olarak bölgede ekonomik çıkarları olan Avrupa Birliği (AB), ABD ve Rusya ile birlikte dünyanın en büyük enerji şirketlerinin bölgedeki tüm enerji arama ve iletim projeleriyle ilgilendiği görünmektedir.

Kendisini Doğu Akdeniz'de sadece Antalya Körfezi tarafına sıkıştıracak politikaların farkında olan Türkiye, bu politikaları boşa çıkarmak amacıyla hem kendisinin hem de Kıbrıs Türklerinin meşru haklarını korumak için iki kardeş olan Fatih ve Yavuz sondaj gemilerini Akdeniz’e milli mücadeleye destek vermek ve Akdeniz’de istikrar, barış sağlamak amacıyla göndermiştir.

ABD ve İran arasındaki kriz bölgesi, Basra Körfezi’nin en önemli geçiş noktası olan Hürmüz Boğazı’dır. İran, bulunduğu konum ve askeri imkânları nedeniyle dönem dönem Amerika’yı yaptırımlarına karşı Körfez’de ve Boğaz’da petrol geçişini engelleme ile tehdit edebilmektedir.

İran'a ait ham petrol yüklü bir tankere Suriye’ye ham petrol taşıdığını gerekçe göstererek Birleşik Krallık'a bağlı Cebelitarık'taki özerk yönetiminin Cebelitarık Boğazı'nda  el koyması İngiltere ile İran arasında gerilime neden olurken, Cebelitarık'ta hak iddia eden İspanya ise olayın kendi karasularında gerçekleştiğini belirtiyor.   

Karadeniz’de de güç dengeleri zaman zaman değişimler göstermekte ve gerilim yaratmaktadır.

Yaşanan bu olaylar öyle bir boyutu göstermektedir ki, belki de denizsel sömürgecilik ekonomik sömürgeciliğin yerini alacaktır.

İran gibi ileriki yıllarda, Türk Boğazları, Hürmüz Boğazı, Süveyş, Cebelitarık, Panama kanallarına sınır olan ülkelerin de böyle tehditlerde bulunması, dünyamızı kaosa sürükleyebilecektir.

 Türkiye’nin denizci bir devlet olması, içinde bulunduğu siyasi, ekonomik, askeri, jeopolitik koşullar nedeniyle  bir zorunluluktur.

Mustafa Kemal Atatürk 1937 yılında hükümet programında “Denizcilik sadece ulaştırma işi değil, iktisadi iş olarak anlaşılacak ve tersaneler, gemiler, limanlar ve iskeleler inşa edilecek, deniz sporları kulüpleri kurulacak ve korunup geliştirilecektir. Çünkü topraklarının ucu deniz olan bir ulusun sınırını, halkının kudret ve yeteneğinin hududu çizer. En uygun coğrafi konumda ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri bir denizci ulus yetiştirmek yeteneğindedir. Bu yetenekten yararlanmasını bilmeliyiz. Denizciliği Türk'ün büyük ulusal ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız...” sözleriyle denizciliğe verdiği önemi çok güzel vurgulamıştır. 

Gönlünü denize verenlere…

Özkan ÇİNAR
Mali Müşavir/SPK Denetçisi

Kaynak: www.bdTurkey.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)