Örtülü sermaye konusu, yıllardır en çok tartışılan konulardan biri olagelmiştir. Esasen zaman içerisinde bu konunun biraz daha geniş bakılması ve ölçüleri net olarak belirlenmesi gereken bir konu olduğu anlaşılmış ve buna yönelik belirlemeler 2006’da yürürlüğe giren 5520 sayılı yeni Kurumlar Vergisi Kanunu ile yapılmıştır.

Eskiden örtülü sermaye konusunda net bir ölçü bulunmadığı için, çoğu zaman örtülü sermaye nedeniyle yazılan raporlarda şirketlerin mağduriyeti söz konusu olmaktaydı. 2006 yılında yapılan Kurumlar Vergisi Kanunu düzenlemesi sırasında örtülü sermaye için de şartlar daha net olarak belirlenmiş oldu. Denildi ki, öz sermayenin üç katını aşan tutarda grup içi borçlanmalarda örtülü sermayeden söz edilebilecektir. Bu uygulama, hem şirketler açısından hem de mali idare açısından açıklık ve belirlilik getirmesi bakımından önemli bir tarihi milat oluşturmuştur. Üstelik uygulama yapılırken; bir önceki yıl sonu öz sermayesi ile takip eden yıldaki borçlanmanın kıyaslamada dikkate alınması esası, net olarak belirlenmiş olduğundan da, objektif bir kriter sağlanmış durumdadır. Bu yönüyle uygulamanın eleştirilecek bir tarafı yoktur.

Ancak, 2018 yılı Ağustos ayından itibaren başlayan kur atağı nedeniyle ekonomimizde olağanüstü bir dalgalanma dönemi yaşanır hale gelmiştir. Elbette şu günlerde bu kur atağının ateşi sönmeye yüz tutmuş ve ekonomide yeniden istikrara kavuşma emareleri görülmeye başlanılmış olsa da, bir yandan da bu kur atağının ve beraberinde gelen yüksek enflasyon ve de faiz oranları ile piyasadaki daralma şirketler açısından yeni bir ihtiyacı ortaya çıkarmıştır.

Kamunun aldığı bütün tedbirler ve yapılan açıklamalara rağmen uygulamada şirketlerin bankacılık sisteminden kaynağa ulaşmaları normal dönemlere göre çok daha zorluk arz eder durumdadır. Özellikle kâr marjının düşük olduğu ve borçluluk nedeniyle artan kur veya faiz oranları sonucunda öz varlığını kaybetmek durumunda olan ve mevcut borçları da öngörülen üzerine çıkan şirketler bakımından bankacılık sisteminden borçlanmak hiç de kolay değildir. Hal böyle olunca da, grup içi fonlamanın önemi bu tür dönemlerde daha da fazladır. Bu durumdaki şirketlerin grup içi fonlama imkanlarında ise karşılarına örtülü sermaye, yani dönem başı öz varlığın üç katını aşan grup içi borçlanma ile karşılaşma durumu söz konusu olmaktadır. Şirket bir yandan bankacılık sisteminden borçlanmazken, diğer yandan grup içi kaynak temin ettiğinde de bu kaynak için mevzuat gereği uygulanması gereken faiz veya aidatları gider yazamaz hale gelmektedir. Bu durumda şirketin mali yapısı daha kötüleşen bir konuma gelmektedir.

YAPILMASI GEREKEN

Konuyu ana hatları ile bu şekilde ortaya koymuş olduk. Sözü daha fazla uzatmadan önerimize gelelim: Her ne kadar 2006 yılında yapılan değişiklikle objektif kriter haline gelen ve uluslararası standartlara da uygun olan, öz varlığın üç katını aşan borçlanmalarda örtülü sermayeden söz edilebilir, hükmü Yasada yer almakta ise de bunun geçici olarak, yani ekonomideki dalgalanmanın tamamen ortadan kalktığı ve normalleşmenin çok net ortaya çıkacağı makul bir süreye kadar ertelenmesi yararlı olacaktır. Yapılması gereken, bir yasa değişikliği ile bu iş için uygun bir zaman olacağını düşündüğümüz iki yıllık bir dönem için grup şirketlerden öz varlığını üç katını aşan tutardaki borçlanmalarda örtülü sermaye kuralı ve hükümleri uygulanmaz denilmesidir.

Döviz kurundaki dalgalanmaların ilk başladığı dönemlerde kur artışı nedeniyle Ticaret Kanunu açısından teknik iflas durumuna düşen şirketler için teknik iflas hükümlerinin uygulanmayacağına yönelik düzenleme gibi, örtülü sermaye hükümleri de uygulanmayacak denilmesi daha önce yapılan düzenlemenin vergisel taraftan da sağlanması olacaktır.

YIL SONUNA KADAR UZATILAN DÜZENLEMELER

Bu arada ekim ayı sonu itibari ile süresi dolan imar affı süresinin Yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yıl sonuna kadar uzatılması, arkasından da Hazine ve Maliye Bakanlığınca;

  • Yüzde 1.5 tapu harcı uygulaması,
  • Normalde yüzde 18 KDV oranına tabi olması gereken konutlarda ve mobilyada indirimli (yüzde 8) KDV uygulaması, 
  • Silindir hacmi 1600 cc’nin altındaki otomobil ve ticari araçlarda Özel Tüketim Vergisinde 15 puana kadar indirime gidilmesi,
  • Beyaz eşyada ÖTV istisnası getirilmesi,

Uygulamaların yıl sonuna kadar devam edeceğinin açıklanması ekonominin canlanması noktasında alınmış önemli kararlardır.

itohaber | Osman Arıoğlu