Maliye Bakanlığı vergi kanunları ile ilgili köklü değişiklikler yapma hazırlığı içinde.

TÜRMOB ( Türkiye Serbest Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odalar Birliği) bu konu ile ilgili Maliye Bakanlığına sunulmak üzere geniş bir rapor hazırladı.

Aynı şekilde Türkiye Barolar Birliğinin de benzer bir raporu bulunmaktadır.

TÜRMOB hazırladığı raporda gelirin tespitinde “net artık teorisinin” uygulanmasını önermektedir.

Vergi sisteminde gelirin tanımı ile ilgili olarak iki yöntem bulunmaktadır.

Bu yöntemlerin ilki kaynak teorisi diğeri ise, net artış teorisidir. Ülkemizde uygulanan yöntem kaynak teorisi yöntemidir. Gelişmiş ülkelerin genelinde karma yöntem uygulanmakta, ABD'de ise ağırlıklı net artık teorisi uygulanmaktadır.

Kaynak teorisinde gelir mutlak surette bir yasal kaynağa dayanmak durumundadır. Bir yasal kaynağa dayanmayan gelir vergi matrahını oluşturmaz. Örneğin dijital paralardan elde edilen gelirlerin nasıl vergilendirileceğine ilişkin mevcut yasal bir düzenleme olmadığından bugün itibariyle vergilendirilemedikleri gibi.

Net artık teorisinde gelir tanımı ise, bir kişinin belli bir dönemde yaptığı harcama ile aynı dönemdeki net varlığında gerçekleşen değişimin toplamından ibarettir.

Dolayısıyla net artık teori içinde insanların beyan ettiği gelir ile servetlerindeki artış açıklanamıyor ise, açıklanamayan kısım da gelir olarak kabul edilecek ve vergilendirilecektir. Diğer bir deyişle, bu tür kişilere “nereden buldun” sorusu sorulacak ve açıklanamayan kısım o dönemde elde edilmiş gelir olarak kabul edilecektir.

Sade bir vatandaş olarak düşünelim. Ülkemizde mevcut haliyle vergide adalet var mı? Sanırım büyük bir çoğunluk bu soruya hayır diyecektir.

1990 yıllarının sonunda rahmetli Zekeriya Temizel gelirin tanımında net artış teorisini yasal hale getirmişti. Ancak belirli çevreler tarafından şiddetle karşı çıkılmış ve hiç uygulanmadan yasa yürürlükten kaldırılmıştı.

Kuşkusuz bu sistemin içinde de uygulama açısından zorluklar olduğu bilinmektedir. Ancak mevcut sisteme göre daha adaletli ve ülke gerçeklerine daha uygun olduğu kanaatindeyiz.

En yakın çevremize bile baktığımızda 3-4 yıl gibi kısa bir sürede üstelik zarar beyan ederek devasa servetlere sahip olan kişileri görebilmekteyiz. Ülke geneline baktığımızda ise, vicdanları karartan bir sürü örnek ortadadır. Böylesi bir durum ülkenin mali açıdan sürdürülebilir bir durumda olmasını da olanaksız kılmaktadır.

O nedenle vergi sisteminde artık palyatif çözümleri bir yana bırakarak radikal çözümlere ihtiyaç bulunmaktadır.

Bir kısım okuyucunun içinden vergi toplasan ne olacak ki? Delik cebe konan paradan ne hayır gelir? Sorusunu duyar gibiyim. Haksız da değiller. Sorun sadece kaynak yaratmak değil, kaynağı doğru yerde kullanmak belki ondan daha önemli. Ancak mevcut yapıya baktığımızda ne yazık ki kaynaklar, itibardan tasarruf edilmez masallarıyla yok olup gitmektedir.

Tüm kamu kurumları tarafından adeta bir saray yapma yarışı ortaya çıkmakta ve kamu araçlarının sayısı da her gün artmaktadır.

Bu sorunu çözecek olan yine toplumdur. İnanıyorum ki toplum gerçekten ödenmesi gereken vergiyi öderse harcamaların denetimi konusunda da daha hassas olacaktır. Bu tür savurganlığın hesabını mutlaka sorma gereği duyacaktır.

Ne dersiniz, bu konuda çok mu iyimserim?