Ben 33 yaşında iken İpekiş'te muhasebe müdürü olmuş ve bir ekiple büyük bir atılım yapmıştık. Yaşlardan biraz bahsedeyim. Genel Müdür 40 yaşında, Genel Müdür Muavini 49 yaşında, Personel Müdürü 54 yaşında, diğer bütün şefler 28 yaşında idi. 

İpekiş fabrikası yakıt olarak kömür kullanıyordu. O tarihlerde kömürü Soma'nın en iyi ocağından alıyorduk. Siyasi olaylar sonucunda Ecevit hükümeti kurulmuştu ve Soma kömür ocakları devletleştirildi. Ocaklardan kömür alabilmek çok ama çok zor hale geldi. 

Önce 11'ler olayı ve Ecevit hükümetinden bahsedelim. 


Bülent Ecevit


Bu satırlar vikipedyadan alınmıştır. 

1974 Kıbrıs harekatından sonra Ecevitin yıldızı parlamıştı ama yine de seçim kazanamıyor ve iktidar olamıyordu. Bu sırada aşağıda belirttiğim olaylar gerçekleşti. 

5 Haziran 1977'de gerçekleştirilen genel seçim sonrasında Bülent Ecevit liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi, oy oranını %8 , milletvekili sayısını da 28 arttırmıştı. 213 milletvekiline sahip CHP grubu, bu başarısına rağmen tek başına hükûmet kuracak çoğunluğa sahip değildi. Ecevit azınlık hükûmeti olarak kurduğu 40. Türkiye Hükûmeti'ne mecliste güvenoyu alamadı. Ardından Süleyman Demirel liderliğinde Adalet Partisi, Millî Selamet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi'nden oluşan ve II. Milliyetçi Cephe olarak adlandırılan 41. Türkiye Hükûmeti'ni kurdu. 11 Aralık 1977'deki yerel seçimlerde de CHP birinci parti olarak çıkınca AP içinde eleştiriler başladı.


Olay

Bülent Ecevit AP'den istifa eden 12 vekille, CHP'li İstanbul Belediye Başkanı Aytekin Kotil'in organizasyonuyla belediyeye ait Florya'daki Güneş Moteli'nde görüştü ve CHP'ye geçişleri karşılığında bakanlık ve Ecevit'in idaresine destek pazarlığı yapmıştır. CHP lideri Ecevit bu görüşmelerde Tuncay Mataracı, Şerafettin Elçi, Mete Tan, Hilmi İşgüzar, Orhan Alp, Hasan Korkut, Cemalettin İnkaya, Ali Rıza Septioğlu, Mehmet Oğuz Atalay, Enver Akova, Ahmet Karaaslan ve Güneş Öngüt ile görüştü. 9 AP'li vekil istifa ederek hükûmetten desteklerini çekti. Onları Elazığ Bağımsız Milletvekili Ali Rıza Septioğlu ve AP'li Enver Akova ve Ahmet Karaaslan takip etti. 

Ahmet Karaarslan, Ecevit ile görüşmeden önce Çınar Otel ve Kalyon Oteli'nde de görüşmeler yapıldığını söyleyip şu değerlendirmeyi yapmıştır: "Bu ne bir alma ne de satmaydı. Ecevit'le yaptığımız görüşmede istifa eden milletvekilleri bağımsız kalacağı ve AP'yle CHP'nin bir araya getirilmeye çalışılacağı konusunda anlaştık, ancak Demirel buna yanaşmadı. İddia edildiği gibi Güneş Motel'de kalmadık. Sadece lokantasında bir toplantı yaptık. CHP'yi desteklemekle Milliyetçi Cephe hükûmeti döneminde hazırlanan askeri darbeyi iki yıl ertelemiş olduk. Satın alınmış olsaydık istifa edemezdik."


O tarihteki siyasi vaziyet böyle idi. 

Gelelim bana:

Ben de elimdeki son arsayı satmış ve bir 1968 model tek kapılı beyaz bir Anadol araba almıştım. Anadol araba şu resimdeki gibidir. Benim Anadol, çocukların tercih ettiği, düğünde bayramda lüks arabalar yerine peşinden koştuğu ve binebilmek için uğraştığı bir araba idi. Bir kere çocukları çok seviyordum. Arabada istedikleri gibi hareket edebildikleri için hemen arabanın etrafına toplanırlardı. İtişerek kakışarak önce benim Anadol'a binen biner, sonra diğer arabalara yönelirlerdi. 

Fabrikada Kömür kullanımı da bir başka dertti. O zamanlar arıtma tesisi falan yok. Her sabah veya akşam Kültürparktaki lokantalar ve tesislerden telefon gelirdi. Yine sizin kazandan kömür parçacıkları geliyor diye. Kazan dairesini kontrola gittiğimizde gece kazancının kazana bol miktarda kömür atıp uyuduğunu görüyorduk. Hatta o tarihte sulu bir baca arıtma tesisi yaptığımız halde buna mani olamıyorduk. 

İpekişte olan lojmanda kalmaktansa Yıldırımda Şenevler sitesindeki kendi dairemizi kullanmayı tercih ettik. O zamanlar sık sık Ankara'ya gitmem gerekiyordu. Gece evden Ankara yoluna çıkıyorum ve gelen otobüse biniyorum. Elimde bond Çanta ile.

Gece giderken bakıyorum, duvarlardaki sloganlar solcuların, Ankaradan geliyorum bakıyorum bu defa sloganlar sağcıların. Korkmuyor musun diyeceksiniz? Mahalleli beni tanıdığı için hiçbir zaman en ufak bir olayla karşılaşmadım. Sokak köşelerinde 10-15 kişilik guruplarla karşılaşıyordum. Ama dediğim gibi mahallede herkes beni tanıdığından başıma en ufak bir olay gelmedi. O çocuklar beni hiç ama hiç rahatsız etmediler.

Sağcısı solcusu, çalışan işi için koşuşturan bana saygı göstermişler demek ki...

O tarihlerde anonim şirket kuruluşu çok ama çok zorlu bir süreçti. Ankara'da Sümerbank'tan beri tanıştığım dostlarımla konuştum. İpekiş'in işlerini yaparken bir organizasyon kurdum.

3 günde anonim şirket kurulur diye fısıltı gazetesine ilanat verdim.

Sonuç: Hakikaten akşam evde daktilom ile Anonim şirketin ana sözleşmesini yapıyorum.

Otobüsle Ankara'da Odalar birliğinde bir odacıya gönderiyorum. Ticaret Bakanlığı'nda genel müdür muavini Chp nin tayin ettiği Chp teşkilatından biri. Bizim odacının arkadaşı. Hemen bizim sözleşme tasdik ediliyor. Ertesi gün izin belgesi Bursa'da oluyordu. Sabahleyin mahkemeye müracaat ediyordum. Mahkeme hakimleri ve katipleri de beni çok seviyor ve takdir ediyorlardı. Öğleden sonra mahkeme tasdiki tamamlanıyor ve aynı gün Ankara'ya ticaret siciline ilan için gönderiyordum.

Üç gün içinde şirket kuruluyor ve ben net 45.000 lira kazanıyordum.

1978-1979-1980 yıllarında aşağı yukarı 20 şirket kuruluşu yaptım. Bütün harcamalarımdan sonra elimde Kastelli'ye yatırdığım 800.000 TL. para olmuştu. Artan enflasyonla ayda 65.000 liraya kadar Kastelliden para (yani faiz veya kibarca kar payı) alıyordum.


YILMAZ DİKBAŞ

O tarihlerde Genel Müdür Muavini olarak gelen Yılmaz Dikbaş, beni milyoner hayatı yaşayan muhasebeci diye şikayet ediyordu. Sonunda İş Bankası şirket kuruluşunu yasakladı. Yılmaz Dikbaş ise bir takım sol düşünceli militanları İpekiş'e alıp olay çıkartmaya çalıştığı için ayrılmak zorunda kaldı. İpekiş'ten sonraki hayatında çok başarılı bir iş adamı ve yazar oldu. Eserleri Türkiye çapında beğenilen ve tutulan eserlerdir. Kendisi de çok okuyan çok araştıran, ancak belli bir düşüncenin peşinde olan bir insandı. 

Yılmaz Dikbaşın resmi

Gelen Militanlar ve  Polis Deli Bekir

O tarihlerde fabrikalarda olaylar oluyor, işçiler eylem yapıyor, öldürmeler, kavgalar ve her türlü anarşi gırla gidiyordu. Ancak, İpekiş'te hiçbir olay olmuyordu. Çünkü İpekişte çalışanlar dededen toruna bu müessesede yetişmiş insanlardı. 

İpekiş'in idarecileri de gerek İpekiş'te ve gerekse benzer kuruluşlarda yetişmiş kimselerdi. Bu yüzden en ufak bir olay olmuyordu. Ancak, yeni yatırım sebebiyle alınan bir takım yardımcı teknik personeli Yılmaz Dikbaş seçmişti. Bu işçiler de her biri okuyan, yazan ve çok hoşsohbet çocuklardı. Birgün, teknik servisten telefon geldi. Yeni alınan bu 3 kişi makine enerji servisini işgal etmiş, çıkmıyorlar. İşçiler hazırlanmış, biz bunları döveceğiz ve atacağız diyorlar. Aman dedik, zaten istedikleri bu, olay çıkarmak istiyorlar. 

Hemen polise  telefon ettik. Az sonra eski bir jiple bir polis geldi, ama nasıl bağırıyor, tek başına. Nerede o alçaklar, kimmiş İpekiş'i basmaya işgal etmeye kalkanlar, ben onları şimdi…….. diyor. 

Makine enerjiye bir daldı, az sonra bizim 3 militan, pantolonları bir ayaklarında, donca, külotça tek ayakla kaçıyorlar, polis peşlerinden koşuyor. Biz de şaşkın şaşkın bakıyoruz. Derhal kaçtılar gittiler, ertesi gün istifalarını gönderdiler. İpekiş'in kurşunlu kampında çadırda kalıyorlardı aileleriyle, çadırları da boşaltıp gittiler. 

Biz döndük, polisi inceliyoruz. Bu polis, daha sonra karakolu da bastı. Psikolojik rahatsızlıkları olan, arkadaşları arasında Deli Bekir diye anılan bir polis. Gözünü budaktan sakınmaz bir insan. Hala da yaşıyor. Tek başına, bir harekette bir anarşi olayını bitirivermişti.