Çocukluğumda okuduğum Hazret-i Ali maceraları ile ilgili olarak bazı kitaplar, hatırladığım kadarı ile Raviyan-ı ahbar, nakilan-ı asar şeklinde başlardı. Biz de bu yazımıza böyle başlayalım dedik.
Abbasi halifelerinden Harun Reşit’e atfedilen bir hikaye vardır.
Harun Reşit’in iki tane veziri varmış. Bunlardan birinin tek gözü körmüş. Pardon tek gözü engelli imiş(!). Diğerinin her iki gözü de sağlam olduğu gibi bu vezir her işinde de çok başarılı imiş. Tek gözü görmeyen vezir, diğer veziri çok ama çok kıskanırmış. Bir gün Harun Reşit gözünden engelli vezire demiş ki, bak, dile benden ne dilersen, ama ne dilersen dile, sana bir verirsem, çok başarılı olan diğer vezire iki mislini veririm demiş. Bunun üzerine gözünden engelli vezir, padişahım demiş, benim var olan tek gözümü çıkar, buna razıyım, tek diğer vezirin iki gözü çıksın. Demiş. Der mi der.
Osmanlı’nın son dönemlerinde padişahlar, yeni fenni öğrenmek, gelişmelere uyabilmek için ve de yeni yeni okullar açabilmek için Avrupa’nın gelişmiş ülkelerine yüzlerce binlerce öğrenci göndermişler. Aynı dönemde Japonya’da Meiji adında bir imparator da yüzlerce binlerce Japonu, Avrupa ve Amerika’ya öğrenci olarak göndermiş.
Aradan 30 yıl geçtikten sonra Japonya dünyanın en gelişmiş ülkelerinden olmuş. 1905 yılında Ruslarla savaşta Rusları perişan etmiş, İkinci cihan harbine kadar Kore’yi Çin’i işgal etmiş, bu arada sanayi açısından dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasına girmiş.
Osmanlı’ya bakıyoruz. Tahsile gönderilen o öğrenciler, ülkeye geri dönünce, Padişaha, idarecilere düşman olmuşlar, çeşitli derneklerde ülkeye özgürlük getirme adı altında ülkesine bilerek bilmeyerek düşmanlık etmişler ve sonunda 30 yıl içinde koca imparatorluk yok olmuş.
O imparatorluğun küllerinden çok şükür, Atatürk ve arkadaşları çıkarak bugünkü Cumhuriyeti kurabilmişlerdir. 100 yıldır milletçe uygar milletlerin arasında en önde olabilmek için çalışıp duruyoruz.
Demokrasi ile idare edilen bir ülkeyiz ama 100 yıl önce yetişen öğrenciler gibi, bir takım okumuşlar, seçimlerde çobanın oyu ile üniversite mezununun oyunun bir olamayacağını iddia ediyorlar. Oysa ülkenin kaderini, seçimlerde okumuşlar değil, sıradan halkın vereceği oylar tayin ediyor.
20 Mart günü İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı. Aynı gün Merkez Bankası Başkanı değişti. Burada bu kararların doğru veya yanlış olmasını tartışmayacağım.
Ancak, o gece muhtelif sosyal medya kanallarında karşılaştığım yazışmalar, fikirler beni çok ama çok rahatsız etti.
İşte bu yüzden yazımın başında paylaştığım vezir hikayesi ile Japonya ve Osmanlı’nın öğrenci yetiştirmeleri aklıma geldi.
Bu sebeple yazımı daha fazla uzatmak istemiyorum.
Ama bilin ki, bu ülkeyi onlar dışarıdan ve içeriden, biz içeriden ne kadar uğraşsak da yıkamayız. Çünkü bu ülkede, tarihlere damgasını vurmuş olan Türk milleti var.