Bu hafta yazıyı geciktirdiğimin farkındayım. Ama ne yapalım ki araya bir Bulgaristan seyahati girdi.

Uzun zamandır Bulgaristan'a gitmemiştim. Bir gideyim bakalım acaba neler oluyor, doğduğum topraklarda dedim. Dedim de Bulgaristan'a sefer yapan otobüs firmaları birden fazla. Bir tanesinde 4 yerine üç koltuk varmış. Acaba hangisi derken, bir firmadan bilet aldım, hatta dönüş biletini bile ayırttım.

Sabah 9,30'da yola çıktık. Otobüs lebalep, sonuna kadar dolu. Herkes iç içe. Bir defa bundan rahatsız oldum. Ama Bulgaristan'da yaşayanlar veya sık sık gelip gidenler bunu hiç de dert etmiyorlar. En son nüfus sayımında Bulgaristan'da bulunanlar 5 milyon üçyüzbin kişi olarak ortaya çıkmıştı. 100.000 km.2 toprak, Bulgaristan hükümetinin iddiasına göre 7 milyon nüfus, ancak son sayıla göre 5,300.000 çıktı. Geri kalan ya yurt dışında çalışmakta veya çifte vatandaşlar diyebiliriz.

Ama Bulgaristan'ın doğasını gözümüzün önüne getirdiğimizde, yemyeşil, bozulmamış bir ülke ile karşılaşıyoruz. Ekilmiş olduğu kadar ekilmemiş tarlaların da uzandığı, bereketli toprakların olduğu bir ülke. Dediğimiz gibi nüfus çok az. Bunun sonucu olarak da ülkedeki insanlar Covid 19 olayının tehlikesini ve ciddiyetini anlamıyorlar veya anlamak istemiyorlar. Bunda uluslararasında yapılan aleyhte propogandanın da etkisi tabii ki var.

Daha önceki gidişlerimde devlet dairelerine girerken sadece maske takıyorlar ve sonra da gerek devlet dairesinde ve gerekse dışarıda hemen hemen hiç kimsenin maske takmadığına şahit olmuştum.

Otobüsteki durumu da görünce herhalde aynı şeyler bugün de geçerli dedim. Oysa hele hele böyle uzun seyahatlerde bazı koltukların boş bırakılması gerekirdi diye düşünüyorum.

Uzun zamandır gitmediğim için mi yoksa arabamla seyahate alıştığım için mi tam karar veremiyeceğim ama otobüs eski Yalova vapurları veya ülkemizdeki köy otobüsleri gibi her yere uğruyor, yolcu alıyor, yolcu bırakıyor, eşya alıyor, eşya bırakıyor. Sonuçta 650 km. lik yolu 10 saatten fazla bir sürede alabildik.

Neyse ki otelden yer ayırtmıştım. Daha önceleri otelde de yemek vardı. Bu defa otelde yemek yok. Geldiğim şehri hem bir dolaşmak hem de yemek yemek için çıktım. Biliyorsunuz Avrupa ülkelerinde hele biraz da dininize daha da düşkünseniz veya benim gibi Hacı olmuş iseniz, en büyük dert, domuz eti olmayan yemek bulmaktır. Bu şehirde bildiğimiz güzel Türk lokantaları vardı.

Bildiğim temiz Türk lokantasına gittim ki kapalı. Ne oldu, niye kapalı diye sorduğumda, Bulgaristan'da artık aşı olmayanların, Covid tedbirlerine uymayanların dükkanlarının belirli bir süre kapatıldığını öğrendim. Zar zor da olsa biraz dolaşarak ara sokaklardan birinde bir Türk Kebapçısı bulabildim. Karnımı doyurdum. Yine geri döndüm, zaten 10 saat yolculuktan hoşafım çıkmış veya turşu gibi olmuşum.

Oteldekilerle konuştum, artık covid konusunda çok ciddi tedbirler alındığını ve uygulandığını öğrendim. Ertesi sabah kalktım. Kahvaltı edeceğim. Hes kodu, aşı kartı vs. her şey soruluyor. Çok şükür, komşu ülkemiz de işin ciddiyetini anlamış ve tedbirleri uygulayınca tam uyguluyorlar. Bizim gibi yarım yarım bırakmıyorlar.

Sonuçta uygulanan covid tedbirlerinin ciddiyeti beni rahatsız etti. İşimi bitirir bitirmez derhal Bursa'ya geri döndüm.

İşte bu sebepten yazım geç kaldı. Eğer bir şekilde yazımı bekleyen olmuşsa sebebini belirtmek istedim. Bundan sonra da hayat hikayemizle ilgili yazılarımıza devam edeceğiz. Arkası gelecek diyorum.

LifeBursa | Cevdet AKÇAKOCA