KKDF, Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu’nun kısaltmasıdır. Dolaylı bir vergi olduğu söylemek yanlış olmayacaktır. Tüm kredi işlemlerinde ( konut kredileri hariç) hesaplanan faiz üzerinden alınmaktadır.

Yani kredi için alınan faiz üzerinden banka tarafından kaynaktan kesilerek, Gelir İdaresi Başkanlığı’na aktarılmaktadır.

KKDF kesintisinin yapıldığı kredili işlemleri şu şekilde sıralayabiliriz:

– Yurt içi bankalar ve finansman şirketlerinden kullanılan tüketici kredileri

– Türkiye’de yerleşik kişilerin yurt dışından sağladıkları krediler

– Vadeli ithalat işlemleri

KKDF ye ilişkin yasal düzenleme, 4684 sayılı Kanun ile 26.08.1989 tarihli ve 20264 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 12.05.1988 tarihli ve 88/12944 sayılı Kararnameye İlişkin Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu Hakkında 6 Sıra No.lu Tebliğ’ ile yapılmıştır.

Maliye Bakanlığı verilerine göre; 2020 yılı kasım sonu itibarıyla KKDF nu tahsilatları, ithalatta 426.000.000 TL, kredili işlemlerde ise 8.851.000.000TL olmak üzere toplam 9.277.000.000 TL olarak gerçekleştirilmiştir. KKDF’nin bütçe gelirleri içindeki payı ise yıllar itibariyle yaklaşık %1 olarak gerçekleşmiştir. 2020 yılında da diğer yıl ortalamalarına uygun olarak bu oran %1,023 olarak gerçekleşmiştir.

KKDF Merkez Bankası tarafından “bir kredi ve para politikası aracı” olarak 1988 yılında uygulamaya koymuştur. Merkez Bankası KKDF’yi 2002 yılına kadar takip edip uygulamasını fiilen yürütmüş olup, 2002 yılından sonra ise KKDF takip ve tahsilatı Maliye Bakanlığı’na devredilmiştir. Yani KKDF 1988-2002 tarihine kadar bir kredi ve para politikası aracı olarak kullanılmış olup, 2002 den günümüze kadar uygulamasında ise bu özelliğini yitirerek, sadece bütçe geliri olarak değerlendirilmiştir.

Bir dönem etkili bir kredi ve para politikası aracı olarak kullanılan KKDF’nin bugün ülke ihtiyaçlarının aleyhinde çalıştığını söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü, gelir yaratmakta önemli bir yeri ve önemi olmadığını düşündüğümüz KKDF; ülke olarak nakde bu kadar ihtiyacımız olduğu bir dönemde, yurt dışından yüksek faizlerle kredi sağlamaya çalıştığımız bir dönemde, özellikle ithalatta son derece anlamsız bir vergi olarak karşımıza çıkmaktadır. Aslında ülkemizin içinde bulunduğu konjonktür gereği şu an KKDF kredi ve para politikası aracı olarak tersine bir etki ile çalışmakta olup, ülkemizden “döviz çıkışını teşvik edici” bir rol oynamaktadır…

Bütçenin %1’lik kısmını karşılıyor olması ve çok kolay tahsil ediliyor olması nedeniyle diye diğer etkilerini ihmal etmek, ne kadar doğru bir yaklaşım? Diye sormadan edemiyoruz. Bu nedenle ekonomimize gelir olarak sözde katkısından ziyade, mevcut durumda öne çıkan, döviz pozisyonumuzu olumsuz olarak etkilediğidir. Dünya ticaretinin daraldığı ve kâr oranlarının sınırlandığı günümüz Türkiye’sinde birçok firma, KKDF ödememek adına vadeli ithalat yapmaktan kaçınmakta, bunun yerine peşin alımı tercih etmek zorunda kalmaktadır. Oysa günümüz koşullarında ithalatlarını peşin fiyatına vadeli yapabilmek imkanları bulunmaktadır. Peşin alım sayesinde zaten sınırlı olan döviz stokumuz daha hızlı erimekte, bu durumda KKDF ise ülkemizden döviz çıkışını teşvik eden bir vergi rolünü üstelenmektedir.

Sadece KKDF oranının sıfırlayarak ithalatçı için, ülkemiz için önemli bir nakit imkanı sağlanabilir diye düşünmekteyiz. Ülkemiz ithalatında, yaratılacak birkaç günlük ticari vadeler bile milyar dolarlara denk gelecek bir ticaret hacmini oluşturmaktadır. Dolayısıyla böyle bir konunun ihmal edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Tek yapmamız gereken, zaten bütçe geliri olarak pek anlamlı olduğunu söylemenin mümkün olmadığı KKDF’yi sıfırlamak olacaktır. Uygulaması çok kolay ve basit olarak yapılacak bu değişikliğinin, ekonomi üzerindeki genel etkilerinin oldukça etkili olacağını düşünmekteyiz.

Dünya | Yılmaz SEZER