Ekonomilerde istikrarın elde edilmesi ve korunması açısından iki dengenin sağlanması önemlidir. Bunlar iç denge dediğimiz “bütçe dengesi” ve dış denge dediğimiz “ödemeler dengesidir”.

Türkiye, 1950’lerden sonra yaşadığı krizlerin hemen tamamında dış dengenin bozulmasından etkilenmiş, bazılarında ise hem iç hem de dış denge aynı anda bozulmuştur. 20 yıllık AKP hükümetleri döneminde genellikle dış dengenin bozulması sorun edilmemiş ancak bütçe dengesinin sağlamasına önem verilmiş ve bir mali disiplinin sağlanmasına genellikle dikkat edilmiştir. 

Bu dönemde dış dengenin sorun edilmemesinde uluslararası finansal koşulların da uygun olduğunu hatırlatalım. Büyüme için ihtiyaç duyulan fonlara uluslararası borçlanma piyasalarından ulaşmak yani ödemeler dengesi üzerinden büyümeyi finanse etmek mümkün oluyordu. Bu sayede, bütçe disiplini korunabiliyor, borçlanma ihtiyacı oluşmadığı için hem iç piyasada faiz baskısı meydana gelmiyor hem de enflasyona karşı bütçe politikaları kullanılabiliyordu.

Ancak, 2018 yılından başlayarak uluslararası finansal koşullar değişti, borç yükü giderek arttı, borçlanma maliyetleri arttı ve borçlanmak giderek zorlaştı. Türkiye’nin risk primi yükseldi, piyasalarda para bolluğu bitti, olan parayı ise daha çok gelişmiş ekonomiler kullanmaya başladı. 

Her koşulda büyümeden taviz vermek istemeyen ekonomi yönetimi ise bütçe politikalarını bu amaçla kullanmaya başladı. Bütçe dengesi, zaman zaman tek seferlik arızi gelirlerle (vergi affı gibi) idare edilebildi. Ancak 2022 yılına gelindiğinde ise bütçe üzerindeki kontrolün giderek kaybedildiğini ve bütçe açıklarının yeniden enflasyonu besler hale geldiğini görüyoruz. 

GENİŞLEMECİ POLİTİKALARA RAĞMEN BÜYÜME HIZI DÜŞÜYOR

Yazımızın girişine, dengeli yapılarda iç ve dış açığın kontrol edilmesinin gereğine vurgu yaparak başlamıştık. Nisan ayı ortası itibarıyla geldiğimiz noktada şöyle bir veri seti ile karşı karşıya geldik: Ekonomi yönetimi henüz bir revizyon yapmasa da uluslararası ekonomi kuruluşları, Türkiye ekonomisi için büyüme tahminlerini geri çekmeye başladılar. (Orta vadeli planda 2022 büyüme tahmini yüzde 5 olarak öngörülmüştü.) Dünya Bankası, nisan başında açıklanan raporunda Türkiye’nin büyüme tahminini yüzde 2’den yüzde 1.4’e çekti. Yüzde 2 olan tahminini de ocak ayında açıklamıştı. Yani potansiyel seviyesinde bile büyüyemeyecek bir ekonomi tahmini yaptı. Diğer yandan Dünya Bankası Türkiye’nin, iç ve dış dengesi için önemli olan cari açık ve bütçe açığı tahminlerini şöyle açıkladı: Cari açığın milli gelire oranının yüzde 6.4 ve bütçe açığının milli gelire oranının ise yüzde 5.2 olabileceğini öngördü.

Ekonomiler için endişe yaratması gereken durum, ikili açık verilmesi halidir. Cari açığın büyüyor olması, 2021 yılı ekim ayında açıklanmış olan “yeni ekonomi modeli”nin çalışmadığını teyit ediyor. Bu durumun, yine kurlar üzerinde baskı yaratacağı açıktır. Ayrıca enflasyonun kurlar üzerindeki baskısı giderek büyümektedir. Bunu, kur garantili mevduat uygulamalarıyla daha fazla engellemek mümkün görünmüyor. Bütçe açığının büyümesi ise öncelikle kamunun borçlanma ihtiyacını artıracak ve faizler üzerinde baskı yapacaktır. Borçlanma veya para basma gibi parasal genişlemeler de kaçınılmaz olarak enflasyonu yükseltecektir. Buradan bakınca, iktidarın enflasyonla mücadelede temel bir politika setinin olmadığını söyleyebiliriz.

İKİLİ AÇIK HALİ, KURU VE ENFLASYONU TETİKLİYOR

Peki, bütçe tarafı gerçekten zorlanıyor mu? Aynı şekilde, bütçe verileri bir öncü gösterge olarak değerlendirilebilir mi? Enflasyon indikatörü olarak kullanılabilir mi?

2022 yılı mart ayı Hazine nakit gerçekleşmeleri verileri elimizde. Bu sonuçlara göre, ilk üç ay sonucunda nakit dengesi 23 milyar TL açık vermiş durumda. 2021 yılı aynı döneminde bu rakam 11 milyar TL artıda idi. Bu sonuçlarda, Merkez Bankası tarafından aktarılan kâr paylarının etkisi olduğunu da hatırlayalım. Diğer yandan, 2019 yılından başlayarak yıllık nakit açığının büyümekte olduğunu da unutmayalım. 

Cari açık konusunda yıllarca bir alışkanlığımız oluşmuştu. Ancak bütçe açığı kontrollü gelişiyordu. Geldiğimiz noktada hem cari açık hem de bütçe açığı vermek gibi tehlikeli bir duruma gelmiş bulunuyoruz. İkili açık her zaman risklidir. Hem kur hem de enflasyon tarafında riski büyütmektedir. 

İktidarın inatla genişletici politikalara devam etmeyi tercih etmesi, faizler konusundaki bilim dışı tutumunu sürdürmesi, ülkeyi büyük sıkıntılara sokmaktadır. 

Cumhuriyet | İrfan Hüseyin YILDIZ