Onun dışında adi borç için şok haciz yaşanmaz. Alacaklı da tahsil edemediği alacağını tabi ki dava açıp mahkemeye başvurabilir. Ama haciz olmaksızın mahkemede görülen dava, zaman alan bir süreçtir. Mahkemede konu masaya yatırılır, taraflar iddialarını ve delillerini mahkemeye sunar. Dolayısıyla vadesi geçmiş çek-senet sözleşme olmadan hiç kimsenin ‘bir sabah ansızın banka hesapları, itibarı’ yerle bir edilemez. 

 VADESİ 2023

Ama oldu. İstanbul’da daha birkaç ay önce... Sanayici dostum şöyle anlattı: “Değil çek-senet, sözleşme dahi yok alacaklı ile aramda. Ve en önemlisini söyleyeyim; borcumun vadesi de 2023. Yani daha vadesinin dolmasına iki yıl var.” Peki nasıl oluyor da haciz geliyor?  “Ben de bilmiyorum, bir sanayicinin on yıllara dayanan emekle inşa ettiği itibarı nasıl böyle iki dakikada yerle bir edilebilir? Bir sabah şirketimin banka hesaplarına haciz geldiği bilgisiyle uyandım. Müşterilerime de haciz ihbarnameleri gitmiş, alacaklarım da bloke edildi. Müşterilerim mal almayı kesti. Haczi duyan tedarikçilerimden panikle noterden yazı gönderenler oldu. Saatler içinde; çalışanlarımın kredi kartları kilitlendi, şirket araçlarım akaryakıt alımına kapatıldı. Piyasaya gecikmiş borcum yok, devlete vergi-prim borcum yok, çalışanlarıma bir kuruş borcum yok.  Neden hacze muhatap oluyorum?”

 BÜYÜK RİSK VAR

Hakikaten enteresan, haciz gönderilen firmanın kimseye gecikmiş borcunun olmaması. Yıllarını Ar-Ge’ye, ürün geliştirmeye, yatırıma adamış sanayici ‘pişmiş tavuğun başına gelir mi bilmem bu’ dediği olayın detaylarını hararetle anlatmaya devam etti. “Sonradan öğrendim ki, iyi niyetli olmayan alacaklı, alacağının 2023 tarihli vadesinden mahkemeye bahsetmezken, ihtiyati haciz dilekçesine şirketim için ‘mal kaçırma duyumu aldıklarını’ yazmış. Yahu benim ürünlerim tüm Türkiye’de raflarda. Fabrikam da makinalarım da yerinde. Nasıl mal kaçırayım ben? Neden belgelendirilme ihtiyacı görülmeden, ‘mal kaçırdığım duyumu’ iddiası mahkemede ciddiye alınır? Kaldı ki alacaklıya teminat olarak sunduğum -borcun kat be kat üzerinde- varlıklarım da vardı. Çek-senet sözleşme yokken aslı olmayan ‘mal kaçırma duyumu’ üzerine mi hacze muhatap oldum?  Olamaz, böyle bir karar çıkamaz. Eğer mahkemeler böyle bir karar verebiliyorsa; o zaman tüm işletmeler için de büyük risk var. Her işletmeye iyiniyetli olmayan birileri böyle iddialarla gelebilir, çek-senet vermedikleri halde, işyerlerinde faaliyetlerini kendilerince devam ettirirlerken, vadesi gelmeyen bir borçları için işyerleri-banka hesapları şok bir hacizle haksızca boşaltılabilir. Mevzuatta önlem alınsın, ben yandım başkası yanmasın.” 

MAHKEME GÜN VERDİ

Yüzlerce çalışanının sorumluluğunu da taşıdığını söyleyen sanayici patron hacze itirazdan da bahsetti: “İhtiyati haciz kararına itiraz ettik tabi ki, mahkeme 20 gün sonrasına gün verdi. İyi de benim hesaplarıma saatler içinde haciz kondu, müşterilerime, tedarikçilerime konuyu izah edemedim, tüm işlerim kilitlendi, mal alamadım, mal satamadım. Haciz saatler içinde konuluyor, itirazlarımın dinlenmesi için günlerce bekleniyor. Tabi ki tazminat davası açacağım ama ne kadar masraf edip ne kadar yıl bekleyeceğim bu tazminat davasının sonuçlanması için belli değil. Yapanın yanına kâr kaldı aslında.” Konuyu uzman hukukçulara sordum. Onlar da ‘ihtiyati haczin’ uygulamada ancak vadesi geçmiş çek-senet gibi kıymetli evrak olduğu durumlarda ya da yasanın aradığı şartların (adresini terk etme, mallarını hızla başkalarına alacaklılarından kaçırma kastı ile devretme, kısaca alacağı karşılıksız bırakmaya yönelik eylemlerde bulunulduğunun tespit edilmesi gibi) oluşması durumunda muaccel olmayan / vadesi gelmemiş alacaklara muacceliyet tanınması istenerek  devreye girdiğini, ancak kesin olarak herhangi bir teminata bağlı alacaklara ihtiyati haciz kararı verilemeyeceğini, İcra İflas Kanunu’nda yer alan ‘ihtiyati haciz’ müessesinin istisnai olarak ve güçlü delillerle ancak uygulanabileceğini, yanlış uygulamaların borçluda ‘telafisi imkânsız kayıplara yol açabileceğini’ söylediler.  

İhtiyati haciz, ‘vadesi geçmiş çek-senet, sözleşme vb. belge olmaksızın’ uygulandığında iyi niyetli borçlular, işletmeler, sanayiciler yıllardır biriktirdikleri varlıklarını, daha da önemlisi itibarlarını kaybediyorlar. Adresi belli, fabrikası-işyerleri faal, çalışanları kayıtlı aktif işletmelerin, yaşanan olaydaki gibi zorda kalmamaları için keyfi ihtiyati haciz uygulamalarını caydırmaya yönelik yasal ve idari tedbirlerin acilen devreye alınması gerekiyor. Çünkü haksız ihtiyati hacizle alacaklı, borçluya çok hızlı hasar verebiliyorken, haksız hasar gören ise eğer hukuki-maddi mücadele gücü de kalmışsa hasarın tazminini yıllara yayarak ve gecikmiş adaletle ancak geri alabiliyor. 

NE DEĞİŞTİ?

İşletmeler, süresinde tahsil edemedikleri alacaklarını gelirlerinden düşebiliyorlar. Şüpheli alacak karşılığı ayrılarak bu tutarların vergi hesabından düşülebilmesi için Vergi Usul Kanunu’nda (Md. 323) belirlenen temel kriterler şöyle; Dava ve icra safhasında bulunan alacaklar gider yazılabiliyor. Ve yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan ‘dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük’ alacaklar gider yazılabiliyor. Şimdi 7338 sayılı kanunla yapılan değişiklikle (26 Ekim 2021 tarihinde yürürlüğe girerek) yasadaki ‘küçük alacaklar’ ifadesi yerine ‘3 bin liraya kadar alacaklar’ ifadesi gelerek konu somutlaştırılmış oldu. Şüpheli alacaklar içinden; sonradan tahsil edilen miktarlar olursa, bu tutarların tahsil edildikleri dönemin kâr - zarar hesabına intikal ettirilmesi gerekiyor.

Hürriyet | Ahmet KARABIYIK