Türkiye çok ilginç bir dönemden geçiyor. Tasarruflarını bankalarda yabancı para cinsinden tutanların vatan haini ilan edilmelerine ramak kaldı. Son Milli Güvenlik Kurulu Bildirisinde; ekonominin milli güvenlik sorunu olduğu vurgulanarak; “Türkiye'nin hedeflerine uygun şekilde ekonomi politikalarını hayata geçirme sürecinde karşılaştığı ve karşılaşabileceği sınamalar ve tehditler değerlendirilmiştir” ibaresi yer aldı. Devlet Denetleme Kurulu, dövizde manipülasyon olup olmadığını araştırmaya başladı.

Bugün sizlere, Vergi Denetim Kurulu vergi müfettişlerinin özellikle ithalatçı firmalar nezdinde yürüttükleri incelemelerde; ithalatçı firmaların akreditif hesabı açtıkları bankalara bir hizmet sundukları kabul edilmektedir. Bankalar, açılan bu akreditif tutarını teminat gösterip, yurtdışından ilave kredi alabilmektedir. Bankalar, ithalatçı firmalardan aldıkları bu hizmet karşılığında, ithalatçı firmalara daha düşük kur ve daha farklı avantajlar sağlamaktadırlar. Dolayısıyla, ithalatçı firmalar tarafından bankalara sunulan bu hizmetin bankaya fatura edilmesi ve katma değer vergisi hesaplanması gerektiği iddiasıyla cezalı tarhiyatlar önerilmektedir.
 

İŞLEM, KATMA DEĞER VERGİSİ'NİN KONUSUNA GİRMEZ

Akreditif işleminde ithalatçı şirketler, bankanın sadece ödeme işlemine aracı olmasını kabul etmektedirler. Kendileri, bankaya karşı bir hizmet vermemekte veya taahhüt etmemektedirler.

Vergi müfettişlerinin, bu konuda yaptıkları incelemeler kapsamında düzenledikleri vergi inceleme tutanaklarında, bugün gündem yaptığımız konuya ilişkin olarak soruları şu şekildedir: “Mükellef kurum tarafından 2016 ve 2017 hesap dönemleri dış ticaret işlemleri karşılığı olarak, Türkiye'de yerleşik bankalar tarafından tahakkuk ettirilen kur avantajı ve post finansman kaynaklı ‘Prim ve/veya Kambiyo Kârlarına' ilişkin olarak, söz konusu bankalar adına herhangi bir fatura düzenlenmediği ve katma değer vergisi hesaplanmadığı tespit edilmiş olup, mükellef kurum temsilcilerine bu işlemlere yönelik fatura düzenlenmemesi ve katma değer vergisi hesaplanmamasının gerekçeleri sorulduğunda aşağıdaki cevap alınmıştır.”

Bizi dikkatle takip eden meslek mensupları, iş adamları, özel sektör temsilcileri ve özellikle bankaların “yok artık” dediklerini duyar gibiyim. Garip ama gerçek!

Bir işlemin Katma Değer Vergisi'ne tabi olabilmesi için; Türkiye'de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde mal teslimi ve hizmet ifasının yapılmış olması gerekmektedir. Hizmet, teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemlerdir. Bu işlemler, bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şey yapmamayı taahhüt etmek gibi şekillerde gerçekleşmesi gerekir.

Bankaların, promosyon/teşvik kapsamında şirketleri kendi portföyüne çekmek için yaptığı ödemeleri bir hizmet olarak değerlendirmek mümkün değildir. Burada, bankalar tarafından ithalatına aracılık yaptığı şirketlere aktarılan tutarlar, banka açısından ticari faaliyetini geliştirmek için katlanılan bir pazarlama satış gideri ve ithalatçı şirket açısından ise kurumlar vergisine tabi bir gelir olarak nitelendirilmelidir. Ayrıca, bankalarca ithalat işlemlerine aracılık işleminin kendi bankaları bünyesinde yapılmasını teşvik amacıyla tahakkuk ettirilen söz konusu primler, belirli şartlarla şirketlere ödenmektedir.

İthalatçı şirketler tarafından bankalara sağlanan menfaatler, bir hizmetin karşılığı olmadığı için, fatura düzenlenmesine de gerek yoktur. Fatura, satılan emtia ve yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere düzenlenen ticari vesikadır.

YAKINDA VATANDAŞTAN KUR FARKINDAN GELİR VE KATMA DEĞER VERGİSİ İSTENİRSE ŞAŞIRMAYALIM

Burada kısaca açıklamaya çalıştığım gibi, dövizli işlem yapan ve kur farkı geliri elde eden şirketler, kur farkının Kurumlar Vergisi'ni ödemelerine rağmen; yorum yolu ile %18 ilave Katma Değer Vergisi sopası ile yola getirilmeye çalışılmaktadır. Bankaların da işi zor, niçin fatura almadıkları ve 1 Mart 2021'den itibaren bütün hizmet alımlarından 5/10 oranında KDV tevkifatı yapmak zorunda oldukları halde, tevkifat yapmadıkları için tarhiyat riski altındalar.

Bankaya mevduat yatırmak ve bankadan tahvil satın almak, finansman temini hizmeti değil ama ithalat işlemleri nedeniyle akreditif hesabı açtığım bankadan aldığım düşük kur nedeni ile elde ettiğim kur farkı ve bunun gibi menfaatler hizmet sayılıyor ve katma değer vergisine tabi, ayrıca fatura düzenlemek zorunluluğumuz var.

Vergi Hukuku'nun en temel ilkesi “vergilerin yasallığı” ilkesidir. Varsayım ve yoruma dayalı vergi salınamaz. Ayrıca “kıyas yasağı” vergilerin yasallığı ilkesinin doğal sonucudur.

Kimlik tespiti zorunluluğu nedeniyle (100 doların üstü işlemler için) artık ülkemizde gerçek kişilerin ne zaman ve ne kadar döviz alıp sattığını tespit etmek mümkün olduğuna göre; bir yılda birden fazla döviz alıp-satmak, ortada bir sermaye, devamlılık unsuru ve kâr elde etme amacı olduğuna göre, ticari kazanç olarak vergilendirmeyi doğurur. Bu kişilere neden defter tutmadın, neden fatura düzenlemedin, neden katma değer vergisi tahsil etmedin diye çok kolay tarhiyat yapabilirsiniz. Yukarıda yapmaya çalıştığınız işlemden daha doğru olur.

Sabırsızlıkla bekliyoruz…

Sözcü | Nedim TÜRKMEN