Geçen hafta birçok vergisel düzenleme içeren torba yasa teklif metninin kulislere düşmesiyle birlikte vergi gündemimiz yeniden hareketlendi. 2021 yılına vergi artışlarıyla başlamıştık, öyle de devam edecek gibi gözüküyor. Kamuoyu ile gayriresmî yollarla paylaşılan teklif henüz Meclis’e sevkedilmiş değil. Bu gayriresmî paylaşımın metin üzerinde kamuoyunun görüşlerini almak için yapıldığını düşünüyorum. Zira artık Anayasa gereği Bakanlıklar Meclis’e yasa tasarısı sunamamakta, milletvekilleri yasa teklifi hazırlamaktadır. Lakin fiiliyatta olan, eskiden olduğu gibi ilgili Bakanlığın çıkarılması istenen yasayı hazırlaması ve ortaya çıkan metni bir kaç milletvekilinin yasa teklifi olarak Meclise sunmasıdır. Bu durum, kamuoyunun görüşünün alınmak istendiği yasa tekliflerinin önden gayriresmî kanallar üzerinden kamuoyu ile paylaşılması (sızdırılması) gibi bir yöntemin uygulanmasına yol açmaktadır. (Kamuoyu yapılacak düzenlemeye önden alıştırılmaya çalışılıyor da olabilir.) Bu yöntemin çok sağlıklı olmadığını ve yasa tekliflerinin ilgili paydaşlarca yeterince tartışılamamasına yol açtığını düşünüyorum.

Girişte bahsettiğim torba yasa teklifindeki vergisel düzenlemelerden bir tanesi mevcut haliyle yasalaşırsa ciddi sorunlara yol açacak gibi durmaktadır. Öncelikle öngörülen düzenlemenin nasıl bir vergi getirmek istediğini açıklayayım. Yapılmak istenen düzenlemeye göre, kurumların indirim ve iştirak kazancı istisnası (KVK md. 5/1.a), yatırım fonlarının kazanç istisnası (KVK md. 5/1.d), eski yatırım indirimi istisnası (GVK geçici 61. madde) dışındaki istisnalar düşülmeden önceki “kurum kazancından” hesaplanan kurumlar vergisi düşüldükten sonra kalan kazanç tutarı üzerinden 2020 ve 2021 yılı vergilendirme dönemlerine ait kazançları için %10, 2022 yılı vergilendirme dönemine ait kazançları için %5 oranında vergi tevkifatı yapılacaktır. Tevkifat kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken ayı takip eden ay içerisinde (özel hesap dönemi olmayan kurumlar için Mayıs ayı içinde) yapılıp ertesi ay (Haziran) muhtasar beyanname ile beyan edilip ödenecektir.

Düzenleme, vergi tevkifatının yapılacağı tarihe kadar kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği hesap dönemine ilişkin karın dağıtımına (avans olarak dağıtılanlar dahil) bağlı olarak tevkifat yapılması durumunda, “tevkifat yapılan tutara isabet eden kısım için” ayrıca yeni getirilecek tevkifatın yapılmayacağını öngörmektedir. Yani, Mayıstan önce kar dağıtımı yapılırsa bu yeni tevkifat yapılmayacaktır.

Bu şekilde tevkifata tabi tutulan kazancın dağıtılması halinde, dağıtılan kar payı üzerinden ayrıca kar payı tevkifatı yapılacaktır. Bu durumda tevkifat matrahı, dağıtıma konu olan ve safi tutar olarak kabul edilen kar payının yukarıda belirtilen %10 ve %5 oranı kullanılmak suretiyle brüte iblağ edilerek bulunan gayrisafi tutarı olacaktır.

Öngörülen düzenleme uyarınca tevkif edilen vergi, kar dağıtım tevkifatından mahsup edilecektir. Ancak, mahsup edilecek vergi, kurum kazancı kapsamında tevkifata tabi tutulan ve sonrasında dağıtılan kar payına konu gayrisafi tutarın yeni öngörülen tevkifat oranına (%10 ve %5) isabet eden kısmından fazla olamayacak, mahsup edilemeyen vergiler red ve iade edilmeyecektir.

Öngörülen yeni tevkifata tabi tutulan kazancın tam mükellef kurumlara veya Türkiye’de bir iş yeri veya daimi temsilci aracılığıyla kar payı elde eden dar mükellef kurumlara dağıtılması durumunda tevkif olunan vergiler red ve iade olunmayacaktır. Kazancı elde eden bu kurumlarca, dağıtıma konu olan ve safi tutar olarak kabul edilen kar payı yeni öngörülen tevkifat oranı (%10 ve %5) kullanılarak brüte iblağ edilecek ve bu tutar üzerinden kanuni defterlerine kaydedilecektir. Bu kazancın, kazancı elde eden kurumlar tarafından tevkifata tabi tutulması gereken kar payı olarak dağıtılması durumunda, yeni getirilen tevkif edilen vergi, dağıtıma konu edilen kar payına isabet eden kısma ilişkin yapılan tevkifattan mahsup edilecektir.

Diğer taraftan yeni getirilecek düzenleme uyarınca tevkifata tabi tutulan kazancın; sermayeye eklenmesi halinde sermayeye eklenen tutara isabet eden vergi, tevkifatı yapan kuruma, kurumlara kar payı olarak dağıtılmasını müteakip kazancı elde eden bu kurumlarca sermayeye eklenmesi durumunda ise sermayeye eklenen tutara isabet eden vergi, sermaye artırımında bulunan kuruma red ve iade edilecektir.

Oldukça karmaşık bir düzenleme ile karşı karşıyayız. Anlamak için defalarca okuması gereken bu düzenlemeyi şöyle özetleyeyim. Devlet, kar payı elde eden ortaklardan vergisini gelir vergisi beyannamesi ile toplar. Ama beyanneme verme ertesi yıla sarktığından Devlet babamız o kadar beklemek istemez ve kar dağıtan kuruma kar dağıtımı yaptığı zaman tevkifat yaptırır ve vergisini peşin alır. Bu tevkifat, kar payını alan ortak tarafından beyan edilecek gelir vergisinden mahsup edilir. Getirilmek istenen yeni düzenleme ise bunun bir adım ötesine gitmektedir. Devlet babamız artık şirkette kar oluştuysa bu karın dağıtılmasını beklemeden tevkifat yaptırarak vergisini peşin peşin almak istemektedir. Teşbihte hata olmazmış, konuyu anlaşılır kılma açısından şu şekilde örneklendireyim: Bu düzenleme, bir insanın öldüğünde ödemesi gereken bir vergiyi daha doğmadan ana rahmine düştüğünde ödeyecek olması anlamına gelmektedir. Bir zamanlar buna benzer bir düzenleme vergi mevzuatımızda vardı ve dağıtılsın dağıtılmasın kurumların kazancından stopaj yapılıyordu, ama bu durumda kar dağıtım stopajında belli eliminasyonlar yapılmaktaydı. Bu yeni düzenleme bu haliyle yasalaşırsa 20 yıl öncesine geri dönecek gibiyiz.

Gelelim düzenlemedeki teknik bazı sorunlara. Öncelikle bu yeni tevkifat, düzenlemenin metninde “tevkifata tabi tutulan kurum kazancı” olarak zikredilmektedir. Maddenin gerekçesinde ise gelecek dönemlerde ortaklara yapılacak kar dağıtımı veya ana merkeze aktarılan tutar üzerinden yapılacak tevkifata mahsuben kurum kazancı üzerinden önceden vergi alınmasının düzenlendiği ifade edilmektedir. Yani gerekçede bu yeni tevkifatın, kar dağıtım tevkifatına mahsuben getirildiği belirtilmektedir. Stopajın stopajı… Bununla birlikte, metnin lafzı yeni düzenlemenin üstü kapalı ek kurumlar vergisi getirdiği anlamını çıkarmaya da müsaittir. Zira düzenleme uyarınca, pratikte mahsup edilemeyip iadesi de söz konusu olmayacak bir tevkifat gündeme gelecektir. Bu durum da yeni tevkifatın aslında şirketlerin kar üzerinden kendi kendilerine yapacakları bir tevkifat olmasına ve vergi yükünün şirketler üzerinde kalmasına yol açacaktır. Bu durumun mükerrer vergilendirmeye yol açacağı ve Anayasaya aykırılık taşıyacağı yönündeki itiraz haklı olacaktır.

Ayrıca kurumdan kuruma kar dağıtımında kar payı stopajı olmazken, öngörülen düzenleme bu durumda da yeni tevkifat yapılmasını gerektirmekte, yapılan bu tevkifat da ancak kar payı stopajı yapılması halinde mahsup edilebilmektedir. Düzenleme bu yönüyle, özellikle holdingleri yakından ilgilendirmektedir. İştirakler nezdinde yapılacak bu yeni tevkifat, kar gerçek kişi ortaklara ulaşıncaya kadar şirketlerin sırtında yük olarak kalacaktır. Holding vb. grup şirketi yapılanmalarında gerçek kişi ortaklara ulaşıncaya kadar aradaki şirket sayısı arttıkça, öngörülen yeni tevkifatın mahsup ve iadesi de o kadar gecikecektir.

Düzenlemenin bir diğer sorunlu tarafı, tevkifat matrahı olarak kurum kazancının (kurumlar vergisi matrahını) dikkate alınmasıdır. Bu anlamda, kanunen kabul edilmeyen giderlerin tevkifat matrahına dahil edilmesi söz konusu olmaktadır. Bu durum ise aslında ortaklara dağıtılması söz konusu olmayan tutar üzerinden tevkifat yapılmasına yol açacaktır. Diğer taraftan, bilançoda özel fonlar altında takip edilen ve mevzuat gereği ortaklara dağıtılması mümkün olmayan bazı kazanç unsurları üzerinden de tevkifat yapılması söz konusu olacaktır. Bu nedenle öngörülen düzenleme, ortaklara dağıtımı mümkün olmayan kar üzerinden tevkifat yapılması sonucuna yol açacak olup bu düzenlemenin revize edilmesi gerekmektedir. Düzenlemenin amacı, ortaklara dağıtılması halinde yapılacak stopajın önceden alınması ise kar dağıtımı stopajına konu olamayacak bir unsurun yeni düzenleme uyarınca da tevkifata tabi tutulmaması gerekir. Bu nedenle, tevkifat matrahının “ortaklara dağıtılabilir kar” olarak tanımlanması daha doğru olacaktır.

Düzenlemenin yabancı sermayeli şirketleri ilgilendiren yönü de bulunmaktadır. Bazı ülkelerle yapılan çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarında (ÇVÖA) kar dağıtım stopaj oranı %5 olarak belirlenmiştir. Bu durumda, tevkifat uygulamasında 2020 ve 2021 yılları için öngörüen %10 oranı yerine ÇVÖA’nda belirlenen %5 oranı mı dikkate alınacaktır? İşte öngörülen yeni tevkifatın nasıl nitelendirileceği (ön kar dağıtımı vergilemesi veya ek kurumlar vergisi olması) bu noktada önem arz etmektedir. Eğer Maliye bu durumlarda %10 oranında diretirse, geçmişte yatırım indirimi istisnasındaki stopaj oranı konusunda yaşanan ve Anayasa Mahkemesine kadar giden tartışmanın bir benzeri yaşanacaktır.

Düzenleme için getirilecek bir diğer eleştiri, 2020 yılı karının kapsamda olmasıdır. Düzenleme bu haliyle geçmişe yöneliktir. Her ne kadar tevkifatın yapılmasının istendiği Mayıs ayına henüz gelmemiş olsak da tevkifat konusu kazancın ilişkin olduğu 2020 yılı sona erdiğinden, düzenlemenin geçmişe yönelik olarak çıkarıldığı ve kazanılmış hakları ihlal ettiği iddiası muteber bir itiraz olacaktır. Teklif bu haliyle yasalaşırsa, Anayasa Mahkemesinin önüne gelmesi kuvvetle muhtemeldir.

Metne ilişkin diğer bir konu, Mayıstan önce yapılacak kar dağıtımlarına yeni tevkifatın uygulanmayacak olmasıdır. Bildiğiniz üzere, şirketlerin sermayelerini güçlü tutmak amacıyla 2020 yılında kar dağıtmaları sınırlandırılmıştı. Bu sınırlamanın arkasında bir nebze yurt dışına sermaye çıkışının önlenmesi de yatmaktaydı. Şimdi bu düzenleme yasalaşırsa, düzenlemeden etkilenmek istemeyen başta yabancı sermayeli şirketler olmak üzere kurumlar ellerindeki nakdi (karı) tamamen dağıtmaz mı?

Bu yılbaşından beri yapılan vergi artışları, yıllara sari inşaat işlerindeki tevkifat oranı ile KDV tevkifat oranlarının ve kapsamının artırılması gibi vergisel düzenlemeleri birlikte değerlendirdiğimizde, bu düzenlemenin arkasında Hazineye bir an önce nakit sağlama amacının olduğunu düşünüyorum. Ancak şunu da akılda tutmak gerekir. Bir bütçenin iki temel kalemi vardır: Gelirler ve giderler. Bütçenin gider kalemlerinde disiplin sağlamadan, kamu harcamalarında bonkör davranıp sadece gelir kalemlerine odaklanıp buradaki operasyonlarla bütçeyi ayakta tutmak mümkün değildir. Bütçe yönetimi havuz problemine benzer. Havuzu boşaltan muslukları kısmadan sadece havuzu dolduran musluklara yüklenirseniz, gün gelir bu musluklar hava yapıp patlar. Sonra ya havuz boşalır, ya da dışarıdan usta çağrılır.

Getirilmek istenen düzenlemenin oldukça karmaşık, takibi zor, mevcut vergi sistemi içerisinde ayrık bir düzenleme olacağını düşünüyorum. Bu kadar karışık ve tartışmalı bir düzenleme yerine, normalde %20 olan ama 2018-2020 yılları için %22 olarak uygulanan kurumlar vergisi oranını bir 2-3 yıl daha bu oranda tutmak veya %24-25 gibi biraz daha daha yüksek bir orana çıkarmak daha etkin olmaz mı?

Sözün özü: Taşıma suyla değirmen dönmez.

Dünya | Numan Emre ERGİN