Bugün sizlere Türk Lirası'nın aşırı değer kaybının, döviz alacaklısı ve döviz borçlusu şirketlerde neden olduğu ciddi sorunları anlatacağım.

DEĞERLEME, FAHİŞ KUR ARTIŞINI VERGİLENDİRİYOR

Son aylarda döviz kurlarında meydana gelen aşırı hareketlilik, döviz cinsinden alacağı ve borçları olan işletmelerin geçici vergi beyanlarını da doğrudan etkilemektedir.

Şirketlerin üçer aylık geçici vergi dönemlerinde dönem kâr veya zararları hesaplanırken; yabancı para cinsinden kayıtlarında yer alan değerlerin, dönem sonu itibarıyla Vergi Usul Kanunu uyarınca değerlemeye tabi tutulması gerekmektedir. Döviz kurunda meydan gelen artışlar, döviz cinsinden varlığı olan mükelleflerin kur farkı gelirleri sebebiyle daha fazla geçici vergi ödemesine neden olmaktadır.

Döviz cinsinden alacağı olan bir mükellef, söz konusu alacağı kayıtlara geçirdiği tarihteki kur ile 31 Aralık 2021 tarihindeki kur arasındaki olumlu farkı gelir olarak dikkate alacak ve üzerinden %25 oranında geçici vergi ödeyecektir. Aynı şekilde, bankada veya kasasında döviz bulunan işletmeler de dövizi elde ettiği tarihteki kur ile 31 Aralık 2021 tarihindeki kur arasındaki olumlu fark üzerinden %25 oranında geçici vergi ödemek zorundadır.

Dövizli alacağı bulunan şirketlerde, çoğu zaman daha alacağını dahi tahsil etmeden kur artışı sebebiyle oluşan kambiyo kârı üzerinden vergi ödemek zorunda kalmaktadır.

Daha vahim olan bir durum var. İthalatçı bir şirketsiniz ve dövizle borcunuz var, henüz vadesi gelmemiş. Dövizle ödeme yapacağınız için, şirketinizin parasını basiretli bir tüccar olarak bankada döviz olarak tutuyorsunuz. Şirketinizin bankada duran örneğin 1 milyon dolarının 31.12.2021 tarihindeki TL karşılığı ile en son değerleme yapılan 30 Eylül 2021'deki TL karşılığı arasındaki olumlu fark üzerinden, paranız bankada aynı kaldığı halde %25 oranında geçici vergi ödüyorsunuz.

Döviz kurlarında bu kadar yüksek oynaklığın olduğu bir dönemde, şirketlerin tahsil etmedikleri alacakları ya da bankalarda mevcut döviz cinsinden paralarını vergiye tabi tutmak, bu işletmeleri fiktif kârları üzerinden vergilendirmektedir. Böyle bir dönemde, bu durumdaki şirketlerin zor durumda kalacakları aşikâr.

Döviz borçlusu şirketler, değerleme ile çok yüksek tutarlarda kur farkı giderleri yazacaklardır. Sermayelerini kaybetmeleri nedeniyle teknik iflas durumuna düşeceklerdir. 15.09.2018 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan ve yayım tarihi itibarıyla yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK 376'ncı maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ ile sermayenin kaybı veya borca batık olma durumlarında uyulacak usul ve esaslar düzenlenmiştir.

İlgili tebliğin geçici 1. maddesine göre; “1/1/2023 tarihine kadar, kanunun 376'ncı maddesi kapsamında sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin yapılan hesaplamalarda, henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan kur farkı zararları dikkate alınmayabilir” açıklamasına yer verilmiştir. Bu düzenleme ile teknik iflas durumu belirli bir süre ertelenmiş gibi gözükse de, kötü son engellenemeyecektir. Şirketler, ayakta kalmaları için gerekli parasal kaynaklara bankalar nezdinde kredibiliteleri kalmayacağı için ulaşamayacak ve iflas edeceklerdir.


Tek çözüm var

İktidar, kur hareketliliğinin geçici olduğunu, döviz kurlarının bir yerde dengeye geleceğini inatla savunduğuna göre, iki seçenek var.

Bu yılın 4. geçici vergi dönemi olan 01.10.2021-31.12.2021 döneminde;

■ Vergi Usul Kanunu'nun 280'inci maddesinde yabancı paraların borsa rayici ile değerleneceği, borsa rayicinin takarrüründe muvazaa olduğu anlaşılırsa; bu rayiç yerine alış bedelinin esas alınacağı, yabancı paranın borsada rayici yoksa, değerlemeye uygulanacak kurun Maliye Bakanlığı'nca tespit olunacağı ve bu madde hükmünün yabancı para ile olan senetli veya senetsiz alacaklar ve borçlar hakkında da cari olduğu hüküm altına alındığına göre, Maliye Bakanlığı 31.12.2021 tarihinde dikkate alınacak değerlemeye esas kurları, 1 Ocak 2021-30 Eylül 2021 tarihlerini kapsayan üçüncü geçici vergi döneminde değerlemeye esas alınan aynı kurları belirleyip ilan etsin. Bu seçenek için yasa değişikliğine gerek yok.

■ İkinci çözüm seçeneği ise;
4. geçici vergi döneminde yapılacak kur değerlemesi sonucu ortaya çıkan olumlu/olumsuz kur farklarını ne gelir ne de gider yazdırmayarak, bir “Fon”a almak olmalıdır. Alacak ve borçlar ifa edildiğinde, fondan gelir ya da gider hesabına alıp, vergiden istisna bir gelir olarak dikkate alınmalıdır. Bu seçenek için yasa değişikliği gerekmektedir.

Durumun vahametini daha iyi anlamamız için; 30 Eylül 2021'de yapılan değerlemelerde 1 dolar 8.84 TL ve 1 Euro 10.31 TL olarak hesaplamalarda kullanıldığını ve dün itibarıyla 1 dolar 13.70 TL ve 1 Euro 15.53 TL olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Bir örnek yapalım: Bankada 5 milyon doları olan şirket, 30 Eylül 2021'de parasının TL karşılığını yaptığı değerleme işlemi ile 44.216.500 TL olarak belirlemişti. 31.12.2021 dolar kuru 1 dolar 14 TL olursa, bankadaki paranın TL karşılığı 70.000.000 TL olacak ve şirket üç aylık olumlu değerleme farkı nedeniyle (70.000.000-44.216.500=) 25.783.500 TL üzerinden %25 oranında sadece bankadaki paranın değerlemesine isabet eden 6.445.875 TL geçici vergi tutarını 17 Şubat 2022'de vergi dairesine ödeyecektir. Şirket, gerçekte bir gelir elde etmiş midir? Hayır. Ama elde edilmeyen gelir üzerinden 17 Şubat 2022'de ödeyeceği geçici vergi nedeni ile 1 dolar 15 TL varsayımı nedeniyle 6.445.875 TL karşılığı 429.725 doları artık olmayacağı için, bankadaki parası (5.000.000 dolar-429.725 dolar=) 4.570.275 Amerikan Doları'na inecektir.

Bu hesap, aşırı kur artışının değerleme işlemi ile birlikte ne büyük bir felakete yol açtığını net bir şekilde göstermektedir.

Sözcü | Nedim TÜRKMEN