Ülkemizin üzerinde, bu günlerde iki felaket bulutu dolaşıp duruyor. İklim ve mülteci krizi; doğru yönetilemeyen, iki büyük kriz olarak karşımıza çıktı. Ülkemize akın akın gelmekte olan Afgan mülteciler diyor, haberler… Olay doğru, başlık hatalı.

Birleşmiş Milletler'in tanımı ile mülteci; “Irkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle, zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönmeyen veya dönmek istemeyen kişi” dir.  Taliban'dan kaçarak bize “sığınan” Afgan mülteciler en son haberlere göre,  Alanya'da geldikleri otelin plajında bulunan Afganistan bayrağını göndere çekip, o anları sosyal medyada paylaştı.

Ülkemizde, halihazırda 3 milyon 750 bin Suriyeli mülteci-sığınmacı var. Ancak, bu sayı gerçekte bunun iki katı. Türkiye'de Suriyelilerden sonra en çok sığınmacı ise, resmi rakamlara göre 500 bini aşan sayılarıyla Afgan sığınmacı-mülteciler olacak gibi görünüyor. ABD'nin Afganistan'ı işgali boyunca, ABD ve Batılı ülkelerin şirketlerinde çalışan ya da onlara hizmet eden bu bir milyon kişi; Erdoğan ve Biden'ın bizim bilmediğimiz anlaşmaları çerçevesinde, İran üzerinden kuş gibi uçarak sınırlarımızdan içeri giriyor. Bu insanların pasaportu var mı, isimleri nedir, kaç kişidir, aşıları var mı? Bunların hiçbirisine bakılmadan ülkeye geçiş yapıp, hatta İstanbul'un semtlerine kamyon kamyon bırakılıyorlar.

Afgan mültecilerin ülkede yaratacağı senaryoyu öngörmek çok da zor değil. Elimizde örneği var. 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı hem bölgesel hem de küresel anlamda sorunları da beraberinde getirdi. Bu sorunların yelpazesi; sınır güvenliğinden, enerji güvenliğine, bölgede vekalet savaşlarından, sosyal sorunlara kadar uzandı. Özellikle savaşın başlamasıyla birlikte, Suriye'nin en uzun kara sınırı komşusu Türkiye'ye ciddi bir mülteci hareketi yaşandı. Peki, Suriyelileri neden getirdik? AB'den fon almak için.

Sığınmacıların sosyal ve psikolojik durumları hakkında pek çok araştırma yapıyoruz, konuşuyoruz. Ancak, maalesef mültecilerin yaratabileceği güvenlik risklerini, sosyo-demografik ve ekonomik sonuçları genel olarak görmezden geliyoruz. Geçtiğimiz günlerde Ankara'nın Altındağ ilçesinde Suriyelilerle vatandaşlarımız arasındaki kavgada, bir gencimizi kaybettik. Ne yazık ki; bu tür olaylar sadece güvenliği değil, ülkede yabancı uyruklu insanlara karşı olması gereken tutumu da tehlikeye atıyor. Yakın zamanda, Türkiye'de ırkçılık sorunlarının da baş göstermesi olası gözüküyor.

Suriye'yi benzer bir örnek olarak versek de Afganlar'ın Türkiye'de ilerleyişi bilinmeyen bir istikamet. Genel olarak, Mixed Migration Centre'ın 2018'de yaptığı araştırmaya göre; göçe katılan Afgan nüfusunun çoğunluğu erkek (%66) ve nispeten 18 ile 30 yaşları arasındaki gençler (%65) idi. Zaten, biz de en son gelen Afgan kabilesinde ne kadın ne çocuk ne de yaşlı görebildik. Yani, kitlesel bir göç tespit edemedik, bunun adı yalnızca düzensiz ve tehlikeli göç. Gelen nüfusu yönetebilecek bir göçmen politikamızın olmadığı aşikar ve Türkiye yeni bir düzensiz göç dalgasında yüzebilecek güçte değil.

Türkiye'ye bu büyük göçün devam etmesi durumunda ise; Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve 1951 tarihli Cenevre Mülteci Sözleşmesi doğrultusunda, sığınmacı oldukları için bu insanları ülkelerine geri gönderemeyeceğimiz biliniyor.
 

Mültecilerden memnun olan bir kesim de yok değil maalesef

Türk işçisine verdiği paranın dörtte birine, bu işçileri çalıştıracak olan Türk müteşebbis kesimi aslında göçten memnun. Bir Türk işçisine asgari ücret dahi versen, işverene maliyeti  4.500 TL. Bir Suriyeli ya da Afgan'ı çalıştırırsan, sigortasız ve karın tokluğuna 1000 TL veriyorsun.

Türkiye'de en son TÜİK verilerine göre, kayıt dışı istihdamın %29.5 olduğu iddia ediliyor, fakat bu rakamlara yabancı çalışanların dahil olup olmadıkları belli değil. Resmi verilere göre, Türkiye'de yabancı uyruklu 150 bin kişi çalışıyor ve bu rakamın 110 bini Suriyeli olarak gözüküyor.

Ülkemizde, 15 milyon 500 bin sigortalı çalışan mevcut. Bunların %20'si, yani yaklaşık 3 milyonu sanayide çalışıyor. Mültecilerin geri dönmesi durumunda, Türk sanayisinin çökmesi için, bu 3 milyonun yarısının mültecilerden oluşması gerekir. Oysaki resmi rakamlara göre, tüm sektörlerde çalışanların sayısı 150 bin ise Türkiye'ye mülteci gelmesini alkışlayanlar ve Türk işçilerin işsiz kalması pahasına, onlara alternatif olarak dörtte bir maliyetine mültecileri kayıt dışı çalıştıranlar işçilik maliyetinden ciddi tasarruflar yaparak büyük bir gelir elde ediyorlar. O yüzden utanmadan mülteciler giderse, Türk Sanayisi çöker şekline beyanlarda bulunabiliyorlar.

Türkiye'de çalışanların %43.8'i asgari ücretle geçiniyor ve ortalama maaş 3.000 TL civarındayken, bu kadar maaşı Türk işçisine çok görüp, mültecileri karın tokluğuna çalıştırmak ve sadece kendi kârını düşünmek, herhalde büyük bir vatanseverlik olsa gerek!

Sözcü | Nedim TÜRKMEN