Pandemi süreci tüm hızıyla devam ediyor. Yeniden hafta sonu yasakları geldi. Ramazan ayına ilişkin kısıtlamalar belli oldu. Yeni kısıtlamaların gelmesi ve/ veya artması an meselesi gibi gözüküyor. Bu tüm dünyanın bildiği ve üç aşağı beş yukarı diğer ülkelerinde içerisinde bulunduğu genel bir durum olarak değerlendirilebilir. Gerçi bu genel durumda bile Türkiye vaka sayısı olarak Avrupa 1. ilan edilmiş durumda. Ama bu genel durum yetmezmiş gibi, Ülkemiz birde faiz ve kur kıskacında, sıkı para politikası uygulanıyor.

Faizler oldukça yüksek %20 seviyelerinde seyir ediyor, kur tüm telkinlere ve müdahalelere rağmen hemen hemen her gün yükseliş trendinde. Yani mükellefler dünyanın genel durumu nedeniyle zaten zor durumda iken; ülkemize ait özel durum nedeniyle de günden güne fakirleşmekte ve içinde bulunduğu durumun işin içinden çıkılmaz bir hal alması olanca hızı ile devam etmektedir. Tabi bu bahsettiğimiz durum sadece mükellefler için değil genel anlamda tüm halkımız için geçerlidir. Ancak yazımızda olayı sadece mükellef tarafından değerlendireceğimiz için mükellefler ifadesi kullanılmıştır.

Pandemi sürecinde birçok sektör normal çalışamadığı için, yeterli katma değer yaratamadı ve karlılık oranı düştü hatta zarar etti. İlan edilen mücbir sebep ve buna bağlı olarak ötelenen vergi ve SGK borçları da üst üste gelip çakıştığı için beklenen etkiyi yaratmadı. Genel anlamda bu açıdan sıkıntılı bir süreç yaşarken, faiz ve kur artışları pandemi sürecinden etkilenen mükelleflerle beraber etkilenmemiş veya kısmen etkilenmiş mükellefleri de zorda bıraktı. Çünkü ülkemizde işletmelerin özkaynak sorunu olduğu için bankalardan kullanılan kredi hep özkaynak olarak değerlendirilmiştir. Bu defa yüksek faiz oranları ile bankalardan borçlanmak istemediler, gerçi mükellefler isteseler dahi bankalar kredi vermiyorlar. Çünkü bu yüksek faizlerle borç alıp, faizlerin üstünde bir kârlılık oranı ile çalışıp bankaya borcunu geri ödemek böylesi bir ortamda çok zor gözükmektedir. Bankalarda bunun farkında olarak yüksek faizle verilen kredilerin geri dönüşlerini yüksek riskli olarak adlandırdıklarından kredi vermemeyi tercih etmektedirler. Haksız da sayılmazlar. Zaten bu süreçte yeni yatırım veya proje tamamen hayal olmuş durumda.
 

En kolay kredi ödenmeyen vergi

İş yapamıyorsunuz, yüksek faizin sonuçlarına katlanarak razı oluyorsunuz ama bankadan borçlanamıyorsunuz, kur değişken olduğu için çevrenizden döviz ile el borcu alamıyorsunuz, eeee geriye ne kaldı? Devlete borçlanmak. Yani vadesi gelen vergi ve SGK gibi kamusal yükümlülükleri yerine getirmemek. Daha önce olaylar bu kadar vahim değilken yazmıştık, “En Kolay Kredi Ödenmeyen Vergi” diye. Evet, bu süreçte en kolay kredi ödenmeyen vergi oldu. Bu kural bu süreçte değişmediği gibi çok fazla arttı. Şu an 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü hakkındaki kanun gereği kamu alacakları için uygulanan faiz oranı aylık %1.6 olarak uygulanmaktadır. Yani yıllık kümülatif %19,2’ler seviyesinde, piyasa faiz oranı ile hemen hemen aynı hatta hatta faiz oranın altında. Yani bankadan borçlanmak yerine devlete olan vergiyi ödememek aynı maliyette. Ancak önemli bir farkı var; çok daha kolay! Kredi kullanmak için banka önünde terleyen mükellefler vadesinde vergisini ödemediği zaman ertesi gün kredi kullanmış oluyor. Maliye Bakanlığı’nın bu oranı daha yukarı çekmesi bir nebze caydırıcı olsada mükellef için şu an esas olan kredinin maliyeti değil günü kurtarmak olduğu için pek bir anlam ifade etmeyecektir.
 

Kamu borçlarını ödenebilir hale getirmek için mevcut faizi silecek bir yasal düzenleme şart

Faiz oranını artırmak bir yerde vadesinde ödenmeyen vergileri hiç ödenemez hale getireceği için, konu işin içinden çıkılmaz bir hale getirecektir. Çünkü üst üste vadesinde ödenmeyen vergi, üzerindeki faiz yükü ile ödenemez hale gelince; mükellefler kamu borçlarını ödeme gayretlerinden vazgeçeceklerdir. Bizim gibi bütçenin büyük bir kısmının dolaylı vergilerle finansa edildiği ve verginin tahsilatın tahakkuka oranın oldukça düşük olduğu, seneler itibarıyla düştüğü bir ortamda faiz artırmak tehlikeli bir oyun olacaktır. Böyle olması halinde kamu borçlarını ödenebilir hale getirmek için mevcut faizi silecek bir yasal düzenleme getirilmedir. Daha önceki uygulamalarında da bu hep böyle olmuştur.

Son çıkarılan yapılandırma kanunu olan 7256 sayılı Kanun başta ben olmak üzere birçok kişi tarafından yetersiz olması konusunda eleştirilmiştir. Çünkü en başta pandemi nedeniyle mücbir sebep ilan edilip ertelenen kamu alacaklarını bile kapsamazken, Ağustos 2020 dönemi itibarıyla tahakkuk etmiş alacaklar ile sınırlı kalmıştır. Peki, sonrası ne oldu? Hem pandemi hem de ekonomik belirsizlik arttı. Yani bir iyileşme söz konusu olmadığı gibi krizin derinliği de arttı. Tabii bu açıklamalarımız olayın mükellef tarafından değerlendirilmesi, birde bunun Maliye bacağı var. Mükellef tarafından ödenmeyen her türlü borç hazine içinde şüpheli hale gelmiş bir alacak pozisyonunda olmaktadır. Hem de hazinenin en çok paraya ihtiyacı olduğu bu süreçte. Zaten kamu gelirleri azalmış durumda birde buna azalan kamu gelirlerinin tahsil edilemez olması eklenince işin içinden çıkmak bir hayli zorlaşıyor.
 

Vergi affı sürpriz olmaz

Bütün bu açıklamalardan sonra olayın tarafları mükellef ve hazine için en doğru olanın ve yapılması gerekenin; kısa zamanda bir yapılandırma daha çıkararak, kamu gelirlerini toparlamak, vergileri ödenebilir hale getirerek devlet ile mükellefi uyumlu hale getirmek, daralan ekonominin önünü açmak olduğu konusunda sanırım hem fikiriz. Hatta belli mi olur, Maliye Bakanlığı kamu gelirlerini arttırmak, vergi müfettişlerinin iş yükünü azaltmak ve geçmiş dönem vergi incemelerinden kurtulup cari dönem vergi incemelerine başlamak amacıyla bir vergi affını (matrah artırımını) bile gündemine alabilir!

Hep birlikte bekleyip göreceğiz...

Dünya | Yılmaz SEZER