Çalışma yaşamında baş döndürücü bir gelişim yaşanıyor. Teknolojinin hızlanması, Endüstri 4.0’ın uygulamaya geçmesi, robot fabrikaların devreye girmesi artık yeni bir işletme ve yeni bir insan kaynağı yönetim sürecinin ortaya çıktığını gösteriyor.

Teknolojideki gelişim üretim sistemlerini doğrudan etkilediği için çalışma koşullarında da köklü değişiklikler meydana geliyor. Esnek çalışma şekillerinin ortaya çıkması, işyerlerinin fiziki mekanlar olmaktan öte bir durum kazanması, ücretlendirme modellerinde yaşanan değişiklikler, çalışanların ve işverenlerin iş hukukundan kaynaklanan klasik haklarının ötesinde, yeni kuralların devreye girmesine ya da yeni ihtiyaçların ortaya çıkmasına neden olabiliyor.

Çoğunluğu ilgilendiriyor

Ülkemizde işgücü sayısının hızlı artışı, buna bağlı olarak istihdam edilenlerin sayısında yıllar içerisinde yaşanan değişimler iş hukukunun geniş kitlelere dair koruyucu ve kapsayıcı önemini giderek artırıyor. Toplumun önemli bir kısmını ilgilendiren bir hukuk alanı olarak iş uyuşmazlıklarının sona erdirilmesinde bu hukuk alanının etkinliği her geçen gün daha da önem kazanıyor.

Ülkemizde ilk olarak 1936’da 3008 sayılı İş Kanunuyla işçi ve işveren ilişkilerinde kurallar ortaya konmuş, yıllar içerisinde bu kanunun ihtiyaçları karşılayamaması sebebiyle 1971’de 1475 sayılı İş Kanunu devreye girmiş, son olarak da 1980 sonrası hızlı teknolojik değişime uyum sağlamak bağlamında 2003’te 4857 sayılı son İş Kanunumuz yürürlüğe girmiştir.

2003’ten bu yana da İş Kanunumuzda bilhassa AB sürecine uyum bağlamında önemli değişiklikler yapılmış, ILO normlarını dikkate alan yeni kurallar eklenmiştir.
 

Değişim çok hızlı

Çalışma yaşamı oldukça dinamik bir alandır. İşyerlerinin, çalışanların ihtiyaçları artık çok kısa zaman dilimlerinde bile değişiklikler göstermektedir. Bu nedenle yazılı kuralların bu hızlı değişime ayak uydurmada zorluklar yaşadığı da bilinen bir gerçektir. Uygulamada her yeni gün ortaya çıkan değişikliklere karşı yazılı kuralların somut sonuçlar vermesini beklemek hayalcilik olacaktır. Bu nedenle iş hukukunda ortaya çıkan her türlü uyuşmazlığın giderilmesinde, gri alanlarda ortaya çıkan belirsizliklerde yargının vereceği kararlar çok önemli olmaktadır. İlk derece mahkemelerin verdiği kararların sonlanacağı Yargıtay safhası ve Yargıtay kararlarının ortaya çıkardığı içtihatlar bir anlamda çalışma yaşamının pusulası olacaktır.
 

Yargıtay yön gösterici

Yargıtay’ımızın iş hukukuyla ilgili dairelerinin verdiği kararlar hem işverenlerce hem de işçiler ve/veya işçi sendikalarınca çok yakından takip edilmelidir. Birçok gri alan Yargıtay’ın kararlarıyla ak ya da kara olabilmektedir. Bu ise hızlı dönüşümün yaşandığı çalışma yaşamının ve genel olarak iş hayatının önünü açabilmektedir.
 

Telifi Mehmetçik Vakfı’na

Yargıtay’ın vermiş olduğu kararlar birçok eserde toplanmıştır. İşçi ve işveren örgütleri kendi yayın organlarında Yargıtay kararlarına sürekli olarak yer veriyor.

Bu bağlamda, en son olarak, TOBB ve Türk-İş’in öncülüğü ve desteğinde, Yargıtay 22. Dairesi Başkanı, Üyeleri ve Tetkik Hakimleri tarafından kaleme alınan İş Kanunu ve Yargıtay Uygulaması I-II kitabının çok önemli bir boşluğu doldurabileceği ve uygulayıcılara önemli bir kaynak niteliğinde olabileceği kanaatindeyim. Bu eseri önemli kılan tdiğer husus da telif gelirinin Mehmetçik Vakfı’na bağışlanması.
 

Sosyal diyalog örneği

Aslında konunun uzmanı hakimlerimizin kaleme aldığı bu önemli eseri anlamlı kılan bir başka husus da işçi ve işveren örgütlerimizin ortak çabasıyla ve desteğiyle ortaya çıkmasıdır. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun önsözde ifade ettiği gibi “sosyal diyalog” mekanizmasının bizatihi bu eserde vücut bulması oldukça önemlidir.

İş hukuku mevzuatımız açısından önemli olan bu kaynak eserin tüm kullanıcılara faydalı olması, işçi ve işveren çıkarları bağlamında adil bir zemin yaratması en büyük isteğimiz olacaktır.

Milliyet | Cem KILIÇ