Yazımın sonunda linki bulunan yazılarımda, nakit sermaye artırımında uygulanan faiz indirimi teşvikini detaylı bir şekilde açıklamıştım. Bugün uygulamayla ilgili çok tartışılan bir konuya değineceğim.

Faiz indirimi ne anlama geliyor?

Sermaye şirketlerinin öz kaynaklarının güçlendirilmesi amacıyla 2015 yılında sistemimize giren ve sermaye artışlarını teşvik eden bu düzenleme ile ortakların şirkete yaptıkları nakit sermaye ödemeleri üzerinden hesaplanan bir faizin vergi matrahından indirilmesine olanak tanınıyor. Yani nakit sermaye artırımı yapan şirketler bu olanak sayesinde daha az vergi ödüyorlar. Bu sermaye şirkette kaldığı (yani sermaye azaltılmadığı) sürece indirim uygulanabiliyor.

Böylece faaliyetlerini borçla (yabancı kaynakla) finanse eden mükelleflerle öz kaynakla çalışan mükellefler arasında vergisel açıdan denge sağlanmak isteniyor. Çünkü faaliyetlerini borçla yürüten şirketler bu borçların yarattığı kur farkı ve faiz gibi finansman maliyetlerini gider yazarak daha az vergi öderken, öz kaynakla çalışmayı tercih edenler, sermayeye faiz ödeyemedikleri için daha yüksek vergi yüküne maruz kalıyorlar.

İşte nakdi sermaye artırımına faiz uygulaması ile ortağa faiz ödenmemiş olmakla birlikte düşük de olsa nakit sermaye artırımları üzerinden hesaplanan bir faizin beyanname üzerinde vergi matrahından indirilmesine imkân sağlanarak haksız rekabet bir ölçüde giderilmiş oluyor.

2021 başından itibaren finansman gider kısıtlamasının uygulanmaya başlamasından sonra bu iki düzenlemenin aynı anda uygulanıyor olması ayrı bir tartışma konusu. Üstelik finansman gider kısıtlamasına ilişkin Maliye’nin tasarladığı karmaşık uygulama modeli pek çok açıdan tartışmalı. 2021 yılı kurumlar vergisi beyannamesine yönelik bu konuda çok sayıda ihtirazî kayıtla beyan ve dava açma hazırlığı yapıldığını duyuyoruz. Faiz indirimine işlerlik kazandırılarak finansman gider kısıtlamasının kaldırılması gerektiğini düşünüyorum.

Gelelim bugünkü konumuza.

Nakdi sermaye artırımı öncesi veya sonrasında ortağa olan borcu ödemek faiz indirim hakkını ortadan kaldırır mı?

Bu soruyu cevaplandırabilmek için önce kanuna, sonra ikincil düzenlemelere bakmak gerekir.

Kanunda, indirim hesabında dikkate alınmayacak sermaye artışları şu şekilde belirlenmiş bulunuyor:

  • Sermaye şirketlerine nakit dışındaki varlık (taşınmaz, hisse senedi vs.) devirlerinden kaynaklanan sermaye artışları,
  • Sermaye şirketlerinin birleşme, devir ve bölünme işlemlerine taraf olmalarından kaynaklanan sermaye artışları,
  • Bilançoda yer alan öz sermaye kalemlerinin sermayeye eklenmesinden kaynaklanan sermaye artışları,
  • Ortaklarca veya ortaklarla ilişkili olan kişilerce kredi kullanılmak veya borç alınmak suretiyle gerçekleştirilen sermaye artışları.

Görüldüğü gibi kanun bu konuda bir sınırlama/yasak içermiyor. Başka bir ifade ile artırılan nakit sermaye, bankalara olan kredi borcunun ödemesinde kullanılabileceği gibi, ortaklara olan borcun ödemesinde de kullanılabilir. Artırım öncesinde borcun ödenmesi ve sonra sermaye artırımı yapılması hali de kanunda indirime engel bir durum olarak düzenlenmemiş.

Peki, bu durumda indirim oranı ne olur?

Önce indirim oranının ne anlama geldiğini açıklayalım. Kanuna göre vergi matrahından indirilebilecek faiz tutarı şöyle hesaplanıyor:

İndirim tutarı = nakdî sermaye artışı x ticari krediler faiz oranı x indirim oranı x süre

Bu formülde yer alan indirim oranı kanunda yüzde 50 (yurt dışından getirilen nakitle karşılanan kısım için yüzde 75) olarak belirlenmiş bulunuyor.

Kanunda, bu oranın artırılması veya indirilmesi konusunda Cumhurbaşkanı'na tanınmış yetkiler var.

Cumhurbaşkanı indirim oranını,

  • Şirketlerin aktif büyüklükleri, ortaklarının hukuki niteliği, çalışan personel sayıları ve yıllık net satış hasılatlarına göre,
  • Sermayenin kullanıldığı yatırımdan elde edilen gelirlerin kurumun esas faaliyeti kapsamında olmayan faiz, kâr payı, kira, lisans ücreti, menkul kıymet satış geliri gibi pasif nitelikli gelirlerden oluşmasına göre,
  • Sermayenin kullanıldığı yatırımların teşvik belgeli olup olmadığına veyahut makine ve teçhizat veya arsa ve arazi yatırımları için sermayenin kullanıldığı alanlar itibarıyla,
  • Bölgeler, sektörler ve iş kolları itibarıyla,

ayrı ayrı sıfıra kadar indirmeye veya %100’e kadar artırmaya; halka açık sermaye şirketleri için halka açıklık oranına göre %150’ye kadar farklı uygulatmaya yetkili.

Bu yetki, Bakanlar Kurulu’nun yetkili olduğu dönemde 6/6/2015 tarihli ve 2015/7910 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile bir kez kullanıldı.

Ancak bu kararla Bakanlar Kurulu kanaatimce kendisine kanunun vermediği bir konuda da yetki kullanarak, artırılan nakdi sermayenin başka şirketlere sermaye olarak konulan veya kredi olarak kullandırılan kısmına tekabül eden tutarla sınırlı olmak üzere indirim oranını yüzde 0 olarak belirledi.

Sermayenin kullanıldığı alanlar itibarıyla kullanılabilecek yetki, makine ve teçhizat veya arsa ve arazi yatırımları ile sınırlı olduğu halde Bakanlar Kurulu kullanım alanına ilişkin genel olarak yetki kullandı.

Her ne kadar bu yetki kullanımı, artırılan tutarın mevcut ortak borcunun ödenmesinde kullanılması halinde oranın yüzde 0 olarak uygulanmasını gerektirmese de (çünkü kararda yetkisiz de olsa bu konuda bir düzenleme söz konusu değil), başka şirketlere borç verilmesi halinde sıfır olarak belirlenmiş olması nedeniyle kanuna uygun değil. Diğer yandan, artırım sonrası borç verilmesi ile ilgili bu kısıtlama, artırımdan önce verilmiş borçlar için geçerli olamaz.

Açık bir yetki aşımı olduğu için olası bir ihtilafta kararın bu bölümünün iptalinin istenmesi halinde iptal edilme olasılığını çok yüksek görüyorum.

Diğer taraftan kararda indirim oranının yüzde 0 belirlendiği durum, artırılan nakdi sermayenin başka şirketlere sermaye olarak konulan veya kredi olarak kullandırılan kısmı ile sınırlı. Bu nedenle, gerçek kişi veya şirket statüsünde olmayan kurumlara borç verilmesi durumlarını kapsamadığını, dolayısıyla borç verilen muhatabın “şirket” olmadığı durumlarda indirim oranının yüzde 0 olarak uygulanmaması, yani yüzde 50 (veya yüzde 75) olarak uygulanması gerektiğini düşünüyorum.

Buraya kadar yaptığım açıklamalar çerçevesinde, kanun ve kararname düzeyinde, artırılan nakdi sermayenin artırım öncesinde veya sonrasında ortaklara olan borçların ödenmesinde kullanılmasını, indirime engel bir durum olarak değerlendirmiyorum.


Tebliğde bu konuya ilişkin açıklama var mı?

1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin ilgili bölümünde, artırılan nakdi sermayenin başka şirketlere sermaye olarak konulan veya kredi olarak kullandırılan kısmına tekabül eden tutarla sınırlı olmak üzere indirilebilecek tutarın hesaplanmasında indirim oranının yüzde 0 olarak uygulanacağı, Bakanlar Kurulu Kararına dayanılarak belirtildikten sonra aşağıdaki örneğe yer veriliyor:

Örnek 2: 17/9/2015 tarihinde 5.000.000 TL nakdi sermaye artırımında bulunan (T) A.Ş. sağladığı bu kaynağın 2.000.000 TL'sini ortağına 27/10/2015 tarihinde borç olarak vermiştir.

(T) A.Ş.'nin 5.000.000 TL tutarındaki nakdi sermaye artırımının, ortağına borç olarak verdiği 2.000.000 TL'si için indirilebilecek tutarın hesaplanmasında dikkate alacağı indirim oranı %0 olacaktır. Ancak nakdi sermaye artırımının kalan 3.000.000 TL'lik kısmı için, diğer şartların sağlanması kaydıyla, tespit edilecek orana göre indirim uygulamasından yararlanabilecektir. Öte yandan, borç olarak verilen 2.000.000 TL'nin kısmen veya tamamen tahsil edildiği dönemden itibaren, tahsil edilen tutarla sınırlı olmak üzere indirim uygulamasından faydalanılması mümkündür.”

Görüldüğü gibi tebliğde de ilgili Bakanlar Kurulu Kararına istinaden yapılan değerlendirme ve verilen örnekte, artırılan sermayenin, sermaye artırımından sonra ortaklara borç olarak verilmesi halinde indirim oranının yüzde 0 olarak kullanılması gerektiği belirtiliyor.

Sermaye artırımından önce alınmış borçların ödemesinde kullanılması halinde oranın yüzde 0 olarak uygulanacağına dair herhangi bir açıklama ise tebliğde yer almıyor. Keza artırımdan önce ortak borçlarının ödenmesi durumuna da değinilmiyor.

Ortak borçlarının sermayeye eklenmesi halinde indirimden yararlanılabilir mi?

Öncelikle belirtelim Hazine ve Maliye Bakanlığı bu konuda sadece ilgili maddenin uygulanmasına ilişkin usulleri belirlemeye yetkili. Yani kapsama ve indirim oranına ilişkin herhangi bir düzenleme yapma yetkisi yok.

Buna rağmen ilgili tebliğde, ortak borçlarının sermayeye eklenmesi halinde indirimden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmemekle birlikte, bilanço içi kalemlerin birbiri içinde mahsubu şeklinde gerçekleştirilen sermaye artışlarının indirim tutarının hesaplamasında dikkate alınmayacağı belirtilmek suretiyle örtülü bir şekilde ifade ettiği kabul ediliyor.

Bu kısıtlamanın kanunda yer almaması ve Maliye’ye bu konuda yetki verilmemiş olması nedeniyle bilanço içi kalemlerin birbiri içinde mahsubu şeklinde gerçekleştirilen sermaye artışlarının indirim tutarının hesaplamasında dikkate alınmayacağına ilişkin düzenlemenin yetkisiz yapıldığını düşünüyorum. Maliye kapsam dışında kalacak sermaye artışlarını bu şekilde -üstelik yetkisiz- belirleyerek, kapsama müdahale edemez. Bu düzenlemenin de olası bir davada iptal ettirilmesi mümkün gözüküyor.

Kanuni düzenlemede, ortak alacaklarının sermayeye ilavesi ile ilgili herhangi bir kısıtlama olmadığı için özellikle nakit kaynaklı ortak alacaklarının sermaye eklenmesinde indirimden yararlanılabileceğini düşünüyorum. Çünkü bu durumda da şirkete nakit girişi oluyor ve müessesenin amacına uygun olarak öz kaynaklar güçlendiriliyor.

Peki Maliye’nin ortak borçlarının sermayeye eklenmesine ilişkin (örtülü) olumsuz görüşü, yapılan nakit sermaye artırımı ile sağlanan nakdin ortak borçlarının ödenmesinde kullanılması veya artırım öncesinde ortağa olan borcun ödenmiş olması hallerine emsal teşkil eder mi?

Bence etmez, çünkü benzer sonuçları olsa da bu işlemler aynı değil. Birinde nakit hareketi olmaksızın ortak borçları sermayeye dönüştürülüyor, diğerlerinde ise ortağın alacağı, artırım öncesinde veya sonrasında nakit olarak ödeniyor.

Özelge ile ifade edilen ilginç bir görüş ve bunun konumuza etkisi

Kanun, kararname ve tebliğde açık bir kısıtlama olmadığı halde 27/01/2020 tarihli bir özelgede, bilanço içi kalemlerin birbiri içinde mahsubu şeklinde gerçekleştirilen sermaye artışlarının indirim tutarının hesaplamasında dikkate alınamayacağı gerekçesine dayanılarak , “331-Ortaklara Borçlar" hesabında takip edilen şirket borcunun ortağa geri ödenmesi ve ödenen bu tutarın ortak tarafından sermaye artırımı dolayısıyla kendisine isabet eden taahhüdün yerine getirilmesinde kullanılması halinde, bu tutarla sınırlı olmak üzere indirim uygulamasından yararlanılamayacağı ifade ediliyor.

Bilanço içi kalemlerin birbiri içinde mahsubu şeklinde gerçekleştirilen sermaye artışlarının indirim tutarının hesaplamasında dikkate alınamayacağı hususu, ortak alacaklarının doğrudan sermayeye eklenmesi halinde indirimden yararlandırılmamasının da gerekçesi olarak kabul ediliyor.

Maliyenin ortak alacaklarının sermayeye eklenmesine ilişkin bu görüşünün hatalı olduğunu, yukarıda açıkladığım gerekçelerle düşündüğüm gibi, sermaye artırımından önce ortağa olan borcun ödenmesi ve sonra sermaye artırımı yapılması halinde de bu gerekçeye dayanılarak indirimin kabul edilmemesini doğru bulmuyorum.

Bu görüşün, ortağa olan borcun sermaye artırımı sonrasında ödenmesi durumuna da emsal teşkil etmeyeceğini düşünüyorum.

Özetle ifade etmek gerekirse, aşağıda belirtiğim işlemler birbirinden farklı olup, faiz indirimi açısından da ayrı değerlendirilmek durumundadır:

  • Ortağa olan borcun sermayeye eklenmesi,
  • Artırılan nakdi sermaye ile ortağa borç verilmesi,
  • Artırılan nakdi sermaye ile ortağa olan borcun ödenmesi,
  • Önce ortağa olan borcun ödenmesi, sonra nakit sermaye artırımı yapılması.

Bu işlemlerin benzer sonuçlar doğurduğu iddia edilerek faiz indiriminden yararlandırılmaması kabul edilemez.

Diğer yandan bu özelgeyi talep eden şirket sermaye taahhüt borcunu ortağın şirketten alacağına karşılık tahsil ettiği para ile karşıladığını açıkça belirterek görüş talep etmiş. Bu şekilde açıkça belirtmese idi, Maliye aynı şekilde cevap verecek miydi?

Başka bir soru daha sormak isterim: Ortağın şirketten olan alacağını tahsil ettikten sonra sermaye taahhüt borcunu başka kaynaklarla karşılamış olması indirimden yararlanmaya engel midir? Bence bu durumda indirimden tereddütsüz yararlanılabilmesi gerekir.

Bu yazı için son sözlerim

Maliye’nin tebliğ bazında yapacağı bir açıklama ile ortak alacakları ile ilgili yukarıda belirtiğim işlemlerde indirimden yararlanılabileceğini açıklaması/kabul etmesi, müessesenin amacına uygun olacak ve verimini artıracaktır. Artık faiz indirimi uygulamasında yasakçı yaklaşımın terk edilmesi zamanı gelmiştir!

T24 | Erdoğan SAĞLAM