Vergi aflarının/yapılandırma kanunlarının ciddi bir taraftarı var. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde kaçınılmaz olarak gündeme geliyor. Yararları yanında birçok da zararı var. Bu zararlardan biri, yargıya gidecek konuları azaltması ve bunun sonucunda içtihat oluşmaması…

Son dönemlerdeki vergi uyuşmazlıklarına ilişkin Danıştay kararlarına bakın, birçok önemli sorunu bulunan vergi sistemimizin bu sorunlarına yönelik kararlar bulamazsınız (Hadi haksızlık etmeyelim çok az bulursunuz). Bu nedenle vergide ciddi bir içtihat eksikliği ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.

Bu sorun, vergi yazınına da yansıyor. Örneğin 7326 sayılı yapılandırma kanununun Meclis’e sevk edildiği günden itibaren yazılan vergi yazılarının çoğunu bu kanunun tanıtımına ve sorunlarına yönelik yazılar oluşturuyor. Önemli sorunlarımız yine bir kenara bırakıldı.

Ben de son aylarda düzenli olarak yapılandırma kanununu yazmışım. Bugün bir istisna yapıp,

Şirketlerde genellikle ortakların ve aile bireylerinin ya da şirket çalışanlarının yönetim kurulu üyesi oldukları görülmektedir. Oysa şirketlerin rekabet ve büyümesi için farklı deneyimleri bünyesinde harmanlayarak yeni atılımlar yapmasına ve fırsatları kovalamasına, istihdam ve ekonomiye değer katmasına sebebiyet verecek kişilerden de yararlanması önem arz etmektedir.

Bir sektörün tecrübeli bir isminin ortak veya sahibi olmadığı farklı bir şirkete katacağı bilgi ve deneyimle şirketin büyümesine, yatırımlarını yönlendirmesine ve rekabete-istihdama önemli katkılar sunabileceği açıktır. Türk Ticaret Kanunu ile birlikte, şirketlere yönetim kurullarında bağımsız üye bulundurma imkânı getirildi. Bu şirketlerin gelişimi, büyümesi ve farklı alanlarda yatırım ve istihdam yapmasının önünü açan önemli bir uygulama oldu. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyeliği birçok ülkede yaygın olan bir uygulamadır.

Daha önce de zaman zaman yazılarımda dile getirdiğim bağımsız yönetim kurulu üyelerinin hukuki ve mali sorumlulukları konusu halen kanayan bir yardır. Bağımsız yönetim kurulu üyeliği yapanların tüm kamusal yüklerden de sorumlu olmasının büyük mağduriyetler yarattığı bilinmektedir.

Özellikle profesyonel olarak bir şirkette çalışan ve bir yerde şirket sahiplerinin talebi ile zorunlu olarak yönetim kuruluna giren, imza ve temsil yetkisi olmayan çalışanların da tüm kamusal borçlardan sorumlu tutulması düzeltilmesi gereken önemli bir husustur.

Türk Ticaret Kanun’una göre bağımsız yönetim kurulu üyeliği yasal bir zorunluluk olmamakla birlikte Sermaye Piyasası Kanun’una göre halka açık şirketlerde bu zorunludur. SPK tarafından yayımlanan Kurumsal Yönetim Tebliği’nde de yönetim kurulu içerisindeki bağımsız üye sayısı toplam üye sayısının üçte birinden az ve her durumda bağımsız üye sayısı ikiden az olamayacağı düzenlenmiştir.

Bağımsız yönetim kurulu üyeleri, şirketin yönetim kuruluna hissedarların dışından atanan üyedir. Diğer yönetim kurulu üyelerinin aksine şirketin icrasında, temsil ve ilzamında bulunamazlar Şirketin ortağı değildir, ortak da olamazlar.

Şirketlerin objektif, yapıcı, şirket çıkarlarını gözetecek, farklı tecrübe ve bakış açısı ile yatırımları değerlendirecek, kamusal ve toplumsal dengeleri gözetebilmelerini sağlaması amacıyla bağımsız yönetim kurulu ihdas edilmiştir.

Her ne kadar SPK mevzuatı bu yönde bir zorunluluk getirmiş olsa da diğer yasal düzenlemelerde bu konuda boşluklar olduğu görülmektedir. Özellikle hukuki ve mali sorumluluk çerçevesinde bir yasal boşluk bulunmaktadır.

5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 88. maddesinde “SGK primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise tüzel kişiliği haiz işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur” denilmektedir. Yerleşik Yargıtay kararlarına göre, anonim şirketlerin ödenmemiş prim SGK prim borçlarından şirkette, SGK ile ilgili iş ve işlemleri yapmaya yetkili olan veya muhasebe finansman konusunda yetkilendirilmiş kanuni temsilciler sorumlu tutulmaktadır.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 365. maddeye göre, anonim şirketler yönetim kurulu tarafından yönetilir ve temsil olunmaktadır.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un mükerrer 35. maddesinde “tüzel kişilerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir” denmektedir.

Bu hükümler Türk Ticaret Kanunu hükümleri ve anlayışı ile çelişmektedir. Çünkü Ticaret Kanunu ile kurumsallaşma ve şeffaflaşma özendirilmekte, profesyonel yönetim kurulu üyeliğine geçilmekte, hatta yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk alanları belirlenmekte ve yetkilendirilmektedir. Örneğin, mali işler, finans, üretim, satın alma, idari işler vb. görevler yönetim kurulu üyeleri arasında paylaştırılabilmektedir. Bütün bunlara rağmen şirketin tüm yönetim kurulu üyelerinin müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulması açıklanamamaktadır.

Esasen şirketin Bağımsız Yönetim Kurulu üyeleri Sermaye Piyasaları Kurumu Kanunu’na atanan ve temsil ve imza yetkisi olmayan üyedir. Bağımsız yönetim kurulu üyelerinin icracı olmayan üyelerden olması sebebiyle özel yükümlülüğü bakımından icracı yönetim kurulu üyelerinden farklı bir sorumluluk rejimi olması gerekmektedir.

Bağımsız yönetim kurulu üyelerinin icrai yetkileri bulunmadığından, sorumluluklarının kaynağı, şirkete ilişkin operasyonel faaliyetler değil, yalnızca TTK’nın SPK’nın ve ilgili mevzuatın kendilerine yüklediği yönetim ve gözetim görevlerini yerine getirmektir.

Şirkette temsil ve imza yetkili olmamasına rağmen şirketin kamusal yükümlülüklerinden, borçlarından sorumlu tutulduğu da görülebilmektedir. Vergi, Sosyal Güvenlik ve diğer mevzuatta yer alan yönetim kurulu üyelerinin hukuki ve mali sorumluluğundan dolayı ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Kamusal bir görev yürütmesine ve şirketin doğrudan yönetim ve kararlarında etkili olmayan bağımsız yönetim kurulu üyelerinin şirket borçlarından sorumlu tutulması oldukça hatalı ve yatırımların önünde bir engeldir. Özellikle şirketlerde kurumsallaşma ve şeffaflaşma bakımından önem arz eden bağımsız yönetim kurulu üyelerinin Sermaye Piyasaları Kurumu Kanunu’na atanması ve temsil ve imza yetkisi olmadığına bakılarak vergi ve sosyal güvenlik mevzuatında mali ve hukuki sorumluluklarının bulunmadığı açık bir şekilde düzenlenmelidir.

Star | Resul KURT