Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “zayi” sözcüğü “kaybolmuş, yok olmuş” anlamına geliyor. Yani bir malın zayi olduğundan bahsedebilmek için o malın tamamen yok olması gerekiyor.

Ticari hayatta malların çeşitli nedenlerle zayi olmasının KDV açısından da sonuçları var.

KDV esas itibarıyla “vergi indirimi” mekanizmasına dayanan bir vergilendirme şekli olduğu için, satışlar nedeniyle hesaplanan KDV’den alımlar nedeniyle yüklenilen KDV’nin indirilmesi ve kalan tutarın vergi dairesine ödenmesi gerekiyor. Eğer ödenen KDV, hesaplanan KDV’den yüksekse, oluşan fark “devreden KDV” olarak izleyen dönemlere intikal ediyor. Bazı işlemlerde (tam istisna, indirimli oran vs.) devreden KDV’nin içinde yer alan, bu işlemler nedeniyle yüklenilen KDV’nin indirilemeyen kısmı mükellefe iade ediliyor. Bu işleyiş nihai tüketicilere yapılan satışlara kadar tüm aşamalarda geçerli.

Bu demektir ki KDV’nin sağlıklı işleyişini “indirim esası” sağlıyor. Bu ilkeden sapmalar, nihai tüketiciden önceki aşamalarda yer alan mükelleflerin sırtında önemli yükler oluşturuyor.

KDV Kanunumuzda “indirim yasağı” olarak adlandırabileceğimiz 30’uncu maddedeki düzenleme, bu sapmaların en önemli örneğini oluşturuyor. Bugün bu yasaklardan, zayi mala ilişkin düzenlemenin (30/c) günümüzde nasıl ağır sonuçlar doğurduğunu ve kaldırılması gerektiğini açıklamaya çalışacağım.

Önce zayi malların KDV’si için neden indirim yasağı getirildiğini açıklayalım.

KDV sisteminde alış belgelerinde gösterilen KDV’nin indirilmesi, bu malların satışı sırasında mala eklenen değerin vergilendirileceği düşüncesine dayanıyor. Zayi olan mallar için satış ve dolayısıyla yaratılan bir katma değer olmayacağından, bu mallara ilişkin alış belgelerinde gösterilen verginin indirilmesinin, zayi olan mallar üzerindeki vergi yükünü tamamen ortadan kaldıracağı kabul ediliyor. Bu nedenle, KDV Kanunun 30/c maddesi uyarınca, zayi olan malların alış vesikalarında gösterilen KDV'nin mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan KDV'den ilke olarak indirilemeyeceği belirtiliyor.

ANCAK aynı bentte hemen bu ilkenin istisnaları geniş bir şekilde düzenleniyor. Deprem, sel felaketi ve Maliye Bakanlığının yangın sebebiyle mücbir sebep ilân ettiği yerlerdeki yangın sonucu zayi olan mallar nedeniyle yüklenilen vergilerin indirimine olanak tanınıyor. Yani indirim yasağı uygulanmıyor.

Örneğin; geçtiğimiz yıl ülkemizde geniş bir coğrafyayı etkileyen yangınlar “mücbir sebep” ilan edildiği için bu yangınlar sebebiyle zayi olan malların KDV’si indirim konusu yapılabildi. Yani indirim yasağı uygulanmadı.

Oysa bir mükellefin fabrikası, deposu veya mağazasında çıkan yangınlar, geneli etkilemediği gerekçesiyle “münferit” yangınlar olarak değerlendirilerek indirim yasağı uygulanıyor. 


İndirimin kabul edilmemesi ne anlama geliyor?

Mücbir sebep ilan edilmeyen münferit yangınlar dolayısıyla tamamen yok olan mallar için önce alış belgelerinde gösterilen (yani yüklenilen) KDV’nin tespit edilmesi gerekiyor. İndirimi mümkün olmayan bu KDV’ler daha önce indirim hesaplarına alınmış olduğundan, yani zayi durumu sonradan oluştuğundan, yangının gerçekleştiği dönem KDV beyannamesinde "İlave Edilecek KDV" satırına dahil edilmesi gerekiyor. Böylece beyannamede hesaplanan KDV rakamı bu tutarda artırılarak indirim iptali yapılmış oluyor.

İndirim konusu yapılamayan KDV’ler, gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınabiliyor. Yani muhasebede “gider veya maliyet” hesabına borç, “ilave edilecek KDV” hesabına alacak yazılıyor.

Zayi mala ilişkin KDV henüz indirim konusu yapılmamışsa, alış belgesinde gösterilen KDV doğrudan gider veya maliyet olarak kayda alınıyor. Mükelleflerin muhasebe politiklerine göre söz konusu KDV önce indirim hesaplarına alınıp, sonra bu hesaplardan çıkarılarak gider veya maliyet hesaplarına da alınabilir.

Bunun ekonomik ifadesi, mükellefin ödediği KDV’yi indirim konusu yapamayarak zarara uğramasıdır. Mücbir sebep ilan edilen yangından etkilenen mükellefler bu indirim iptali sebebiyle zarara uğramazken, yani nakit çıkışı yaşamazken, münferit yangın mağdurları bir kez de indirim iptali nedeniyle zarara uğruyorlar.

Eğer bu durumdaki mükellefin ödenecek kurumlar vergisi varsa, zararı gider yazarak o yılki kurumlar vergisi oranına göre bu zararın bir kısmından kurtulabiliyor, ancak bu durumda bile önemli oranda zarar görüyor.

Yangından zarar gören şirket patron ve yöneticilerine bu durumu anlatmak gerçekten çok zor.

Yanan, yok olan malları sanki bu mükellef tüketmiş gibi kabul ederek indirim yasağı uygulanmasını doğru bulmuyorum. Bu şekilde yok olan malların üzerindeki vergi yükünün tamamen kalkması da doğal kabul edilmelidir. Kullanılmayan mallar üzerinden vergi almaya kalkmak doğru değil. Mükellefin bu kayıpta bir kusuru olmadığına göre sorumlu tutulması kabul edilemez. Teorik gerekçeler her zaman doğru sonuç vermez.

Bir de şunu anlamıyorum: Malın tamamen yok olmaması, ancak değerinde önemli derecede düşüklük meydana gelmesi halinde malın zayi olması hükümleri geçerli olmuyor. Bu durum zayiat değil düşük bedelle veya zararına satış olarak değerlendirildiği için, çok küçük de olsa bir KDV tahsilatı indirim yasağından kurtarıyor.  

Mükellefler ticaretini yaptıkları malları, yangından tamamen yok olup olmayacakları kriterine göre belirlemiyorlar. Özellikle yanıcı mallarda yangın ürünleri tamamen yok ederken, bazı mallarda hurda da olsa bir kalıntı bırakıyor.

Bütün bu açıklamalar da gösteriyor ki, haksız sonuçlar doğuran zayi mal KDV yasağının acilen kaldırılması lâzım.

Kaldı ki, zayi mal KDV yasağına ilişkin düzenlemede zaman içinde mükellef lehine olumlu gelişmeler oldu. Demek ki Maliye de bu haksızlığın farkında!

Düzenlemenin ilk halinde hangi gerekçeyle zayi olursa olsun tüm mallar için indirim yasağı vardı. Önce 2004 yılında deprem ve sel gibi doğal afetler yasak kapsamı dışına çıkarıldı, sonra 2004 yılında mücbir sebep ilan edilen yangınlar hariç tutuldu.

Son olarak 2018 yılında, faydalı ömürlerini tamamladıktan sonra zayi olan veya istisna kapsamında teslim edilen amortismana tabi iktisadi kıymetlere ilişkin yüklenilen KDV ile faydalı ömrünü tamamlamadan zayi olan veya istisna kapsamında teslim edilen amortismana tabi iktisadi kıymetlere ilişkin yüklenilen KDV’nin kullanıldığı süreye isabet eden kısmının indirilebileceği kabul edildi.

Yukarıda yangın için söylediğim tüm hususlar deprem ve sel dışındaki doğal afetler için de geçerli. Doğal afetleri bu şekilde ayırmanın da hiçbir haklı gerekçesi yok.


Aman sigorta yaptırırken KDV’yi ihmal etmeyin!

KDV indirim yasağının yarattığı zarardan sigorta yaptırarak kurtulmak mümkün olabilir. Bunun için sigorta yaptırırken “KDV dâhil” yaptırılması yeterli. Bu durum biraz prim yükünü artırır, ancak rahat uyumanızı sağlar.

T24 | Erdoğan SAĞLAM