Son orman yangınında Türk Hava Kurumu, şerefli mazisinin aksine yönetim beceriksizlikleri, çalınma, çırpılma ve görevini yapamama gibi konularla önümüze geldi. Oysa bizim çocukluğumuzda Türk Hava Kurumu bu ülkenin gurur kaynaklarından biriydi.

Benim Türk Hava Kurumu ile ilişkim 1956 yılında başlar. Ben Bahar Mahallesinde oturuyordum. Bayramlarda Türk Hava Kurumu araçları kurban derisi toplar, caddelerde çocuklar kumbaralarla THK'na bağış için dolaşır ve yine bayramlarda fakirlerin dışında, zekat ve fitre THK'na verilirdi.

1956 yılında Tayyare sinemasının yan tarafında Büyükşehir Belediye binasının yanından geçerken birkaç merdiven, sonra cam bir çerçeve içinde THK yazıları ve UÇANTÜRK dergisini gördüm. Büyük bir cesaret göstererek içeriye girdim. 60 yıldan fazla bir süre geçtiği için karşılaştığım yaşlı amcanın ismini hatırlamıyorum. Beni çok ama çok iyi karşıladı. THK hakkında açıklamalar yaptı. O günden sonra her ay UÇAN TÜRK dergisini THK şubesinden aldım.

Türk Hava Kurumunun planör kampları, paraşüt kampları olduğunu öğrendim. Hatta yetişen planörcülerden pilot da alındığını öğrendim. Tam tabirle çıldırıyorum. Her genç pilot olmak istemez mi?

İhtiyar amca, 1962 yılı Mayıs ayında hadi bakalım Cevdet, seni planör kursuna gönderelim dedi. Kurs İnönü'de ve gidiş geliş yol parası da Türk Hava Kurumundan.

Aman Allahım ne büyük talih kuşu bu. İnanılacak gibi değil. Ama önce hastaneden sağlam raporu almak gerekiyor.

O sırada Bursa Ticaret Lisesi Lise İkinci sınıftayım. Rapor alabilmek için de okuldan izin almak gerekli. Ben sınıfımın en çalışkan talebelerinden biriyim. Okul Müdürü Cemal Bey, (aynı zamanda beden eğitimi öğretmeni ve çok güçlü kuvvetli). İzin istedim. Gel bakalım dedi. Ticaret Lisesinin alt katında merdivenler vardır. İkinci kata çıkar. Merdivenin başına getirdi ve izin- mizin uçak- muçak yok, hadi bakayım derse dedi. Beni bir itti, soluğu taaa merdivenlerin üst katında aldım.

Ve hayatımda ilk defa okuldan kaçtım. Gittim. Sağlık raporunu aldım. Türk Hava Kurumuna teslim ettim. Cemal Bey, ertesi günü beni kapıda yakaladı. Beni dinlemedin raporu aldın demek ki dedi. Hadi hayırlı olsun. O bunu dedi ama benim ne kadar soğuk soğuk terler döktüğümü düşünün bir.

İnönü'ye gitmek için önce Bözüyük'e gitmek gerekiyordu. Bozüyük küçücük bir kasaba. Bir tepe gibi yerde garajı var. İndim ve İnönü'ye nasıl gideceğimi sordum. Herkes derhal ilgilendi. Yıl 1962 unutmayın. Beni İnönü minibüsüne bindirdiler. İnönü kampına ulaştım. Bu arada şunu da söyleyeyim. O gün benimle ilgilenen o insanlar, planör C brövesi aldıktan sonra veya yıllar geçip Bözüyük'ten her geçişimde hemen beni tanıdı ve ilgilendiler, daima ve daima. Bu da halkın havacılığa olan sevgisini gösteriyor diye düşünüyorum.


.
Şu toplu resmin arkasında gördüğünüz gibi bir çok binalar var. Planör eğitimi için gelen öğrenciler bu binalarda kalıyor. Tamamen askeri eğitim gibi bir eğitim alıyorsunuz. Sabah erkenden kalkıyorsunuz, akşamüstü saat 3 veya 4 den sonra istirahat oluyor. Ama devamlı eğitim ve öğretim.

Önce size havacılık nedir, uçmak nasıldır, planör nedir? Bunlar öğretiliyor. Sonra daha başka teorik dersler veriliyor. Günlerce Planör başında bulunuyorsunuz. Havacılıkta önemli olan şey kontrol, kontrol, kontrol.

Daha sonra tamamen kendi ülkemizin yapısı THK 4 planörü ile uçuyorsunuz. Uçmak dediğiniz şey, bir tel ve makara ile sizi bir jip çekiyor, havalanıyor ve iniyorsunuz. Defalarca defalarca.
THK 4 denen planör aşağıda. Gördüğünüz gibi , bu 21. Yüzyıl için oyuncak gibi bir şey. Ne alet, ne edevat var. Bir kol, iki pedal o kadar.

Uçabilmek için bir başka yarış daha var. Aynı anda 2 planör kalkıyor. Eğer sizin gurubunuz daha güçlü ise, planörü taşıyarak daha çabuk geri dönüyor ve bir uçuş fazla yapabiliyorsunuz. Planör de böyle taşınıyor.

Arkada gördüğünüz İnönü tepeleri, C brövesini almak için o tepeden yalnız havalanıp size gösterilen hedefin ortasına inmeniz gerekiyordu.

Bu arada şunu da söyleyeyim. Planörün tekerlekleri yok. Kızaklar üzerinde havalanıyor ve iniyor.

Öyle amortisör ve benzeri şeyler yok. İyi bir eğitim almamışsanız, indiğinizde yere de çarpabilir, planörü de kırabilir, kaza da yapabilirsiniz. Ama eğitim o kadar ciddi ki, hiç böyle bir durumla karşılaşmadık.
THK 4-5-7 -9 ve 11 planörleri var. Bir kısmı çift kişilik. Bu planörlerin tamamı Türkiye'de yapılıyordu. Ama bugünkü şartlarda hiç ama hiçbirine uçuş izni verilemez. Nitekim, Türkiye'nin fabrikaları da kapanmış olduğu için daha sonra gelen planörler yurtdışından gelen, dünya şartlarına uygun planörlerdi.

İnönü tepelerinden uçup aşağıdaki C brövemi aldım. İyi bir uçucu olduğum için beni liseyi bitirdiğim zaman pilot olarak alacaklarını ve takip etmemi söylediler. Sabahattin abi diye Balıkesirli askerliğini yapmış bir abimiz vardı. O hemen pilotluğa başladı. Yıllarca beni de ziyaret etti. Sonra birbirimizi kaybettik. Şimdi sağ ise 80-85 yaş arasında olmalı.
Planörle uçmak:

O kadar güzel bir şey ki, gökte yalnızsınız, motor gürültüsü yok. Tabiatın gücünü, havayı, rüzgarı kullanabildiğiniz müddetçe uçabilirsiniz. Yüzünüzü hafif bir rüzgar yalar, rüzgarın hışırtısını duyarsınız. Denizde bir yelkenli kullanmak gibi, ama çok çok çok zevkli.

Aşağıda da planör C brövesini paylaşıyorum.



Ne yazık ki, lise bittiğinde bende guatr hastalığı çıktı. Onunla uğraşırken müracaat zamanını kaçırdım. Sağlık raporu alamam diye bir daha da takip etmedim. Ama yıllar yılı Bursa'ya gelen her THK ekibi ile uçtum.

Yalnız bir kötü taraf var. Yine yıllar yılı İnönü'den geçerken derhal planör kampına giderim. Bu yüzden eşim ve çocuklarım beni İnönü ve Kütahya tarafından geçirmiyorlar. !!!!!!

Bir de gelelim Türk Havacılığına ve Tayyare fabrikalarına:
Bakın aşağıdaki üzerinde bulunduğum uçağın markasını ve ismini unuttum. Bu uçak Alman Lisansı ile bizim fabrikalarımızda yapılmıştı ve 350 km. sürat yapıyordu. Ama gördüğünüz gibi Birinci Cihan Harbi dizaynında bir uçaktı.

Şu gördüğünüz uçak da yine Türkiye'de İngiliz Miles Magister lisansı ile yapılan bir uçak. Gördüğünüz üzere bu da birinci cihan harbi dizaynı bir uçak. Biz bunları yaparken, Ekinci Cihan harbi çıktı ve maalesef yenilerini yapamadık.



Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ gibi insanlar uçak yapmaya, uçak fabrikası kurmaya teşebbüs ettiler. Hele Nuri Demirağ, nasıl çabalamış, neler yapmıştı. Merak eden araştırır, okur diyelim.
Hatta bir ara bu ülke metal gövdeli uçak yapıp ihraç bile etmişti.


Ne yazık ki bu sanayi kolu daha ileri gidecek iken, gerek kendi içimizdeki engellemeler ve gerekse yurtdışı engellemeler sonucu 2023 yılına geldik. İnşallah her zamanki gibi en iyisini yapacağız.
Türk Hava Kurumuna gelince, bizim çocukluğumuzdaki dürüst, şerefli ve namuslu insanların işbaşına gelmesini ve Türk Hava Kurumunun eski günlerine dönmesini diliyorum.

LifeBursa | Cevdet AKÇAKOCA