Son günlerde, ülkemizde yağışlarla birlikte seller, afetler, ölümler ve önlenemez sanılan tabiat olayları meydana gelmeye başladı. Bizim de çocukluğumuz özellikle Bursa’da geçti. Bursa Osmanlı’nın ilk payitaht şehri. 

1950’li yılların taa boğaza kadar gelen buzların olduğu kışları yaşadık bu şehirde. Oldukça büyük depremler de yaşadık. Ama çocukluğumuzda bu kadar çok sel baskını, felaketler olmuyordu. Acaba ben mi yanılıyorum. 

Şehir 3 milyon nüfusa dayanmış. Her taraf beton yığını ve özellikle de asfalt olmuş.  En ufak bir yağmurda yağmur suyu mazgalları tıkanıyor ve her tarafı sel basıyor. Bu sözü söylerken Kükürtlü caddesinin yapılışı aklıma geldi. Düşünebiliyor musunuz Kükürtlü Caddesi ilk yapılırken koca caddede ya bir ya da iki tane yağmur suyu mazgalı veya rögarı vardı. O zamanki gazetelerde yazan bir dostum ve büyüğümle konuştuğumda yazı konusu olarak kullanmıştı da Kükürtlü caddesinde yağmur suyu mazgalı sayısı biraz artırılmıştı. 

Eskiden beri bu tip yanlışları görüyor ve ağır tenkitlerde bulunuyorum. Tabii o zaman da dokuz köyden kovuluyorum. Bu yazıyı okuyan ilgililer boşuna cevap vermesin de çare bulsunlar diye düşünürüm. 

Tahtakale semtinde meydana gelen selde az daha bir can gidiyordu. Oysa o cadde yıllar ve hatta yüzyıllardır var. Eskiden böyle olmuyordu. 

Çocukluğumun caddelerinde yağmur suyu mazgalları daha fazla idi. Bütün şehir ise asfaltla kaplı değildi.

Bakın üniversitede bol miktarda üniversite mezunu yetiştiriyoruz. Hukukçu, muhasebeci, inşaat mühendisi, su mühendisi, çevre mühendisi, makine mühendisi, şehir planlamacısı daha da sayayım mı? Bu gençler üniversiteden mezun oluyor ve piyasaya çıkıyorlar. 

Tabii, her üniversite mezunu, büyük hayallerle ve bir devlet dairesi veya özel sektör şirketine kapağı atmayı düşünüyor. Bir yandan da müdürlük bekliyor. Piyasadaki işe müracaat ettiğinde hayalleri yıkılıyor. Çünkü birçok iş arayan insan yani rakip var. Bırakın müdür ücretini, asgari ücretle bile işe girmeye razı oluyor. 

Üniversite mezunlarının %30 unun işsiz olduğundan bahsediliyor. 

Genç, üniversiteden mezun olmuş ama hiçbir tecrübesi yok. Bir kısmı hiç çalışmamış, hiç staj yapmamış veya sahte staj yapmış. Stajın önemini kavrayamadan üniversiteden mezun olmuş. Mühendis diyorsunuz, bırakalım T cetveli kullanmayı, sinüs kosinüs hesabını bile unutmuş. Bir proje çalışması yapmamış. Bu genç, kurtlar sofrasında ne yapacak? Sorarım size. 

Ben taa orta birinci sınıftan itibaren Ticaret Lisesinde okudum. Sonra İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinde ve daha sonra İşletme İktisadı enstitüsünde okudum. 

Bursa Ticaret lisesinde öğretmenlerimiz, örnekler yaptırırken büyük defter yerine T çizer ve örnekleri tahtada anlatırdı. Ama bakın derlerdi, mezun olduğunuzda sakın ola ki büyük defterin üzerine T çizmeye çalışmayın. İşte bu sözler çok büyük bir tecrübe ve öğretidir. O zamanki bütün arkadaşlarımız bir şekilde dışarıda çeşitli firmalarda çalışıyor ve pişiyorlar, mezun olduklarında da rahat rahat iş buluyorlardı.

Yine Bursa’da kız ve erkek sanat enstitüleri vardı. Bunlar da sanayide, elektrikte, dökümde, terzilikte, burada sayamayacağım muhtelif sanat ve zanaat konularında yetişirler, staj yaparlar ve okul bittiğinde de derhal iyi bir işe girerlerdi.

Yani nitelikli ara elemanlar yetişirdi. Yüksek tahsil yapabilecek olanlar, ya hemen ya da daha sonra yüksek tahsile giderlerdi ve dünya çapında mühendisler veya işletmeciler yetişirdi o üniversiteye gidenlerin arasından.

Türkiye’de eğitim, yıllardır etki ve tepki ile bir oraya bir buraya gidiyor. 

Bana göre hakiki bir eğitim planlaması da yok. Üniversiteler açılıyor, bütün lise mezunları üniversiteye girmek için uğraşıyor. Ama o üniversite tahsilinde staj yapmıyor, sadece kitap üzerinden mezun oluyorlar. Sonra da piyasaya çıkınca benim tabirimle yandı gülüm keten helva. 

Üniversite mezunu,  dediğim gibi işsizlikten kırılıyor ve asgari ücrete razı. Oysa sanayici de üniversite mezunu değil, ara eleman arıyor. 

Yani öyle okullarımız olmalı ki, ara elemanlar yetiştirmeli, yani tekstilde, overlokçu, dikişçi, ütücü, son ütücü, makineci, metal sanayiinde veya otomotivde, dökümcü, CNC tezgâh operatörü, elektrik teknisyeni, bakım teknisyeni vs. vs. vs. gibi daha sayamayacağım birçok mesleği öğreten lise düzeyinde okullar olmalı. 

Bunlar olmadığı veya yeterli olmadığı için sanayici kendisi bir takım okullar veya okulcuklarla eleman yetiştirmeye, ihtiyacını karşılamaya çalışıyor. 

Milli eğitim bakanlığı, artık gelgitlerden vazgeçmeli, etkileri ve tepkileri unutarak yeni bir düzenleme ile bu tip ara eleman yetiştiren okulları planlamalı ve bir an önce hayata geçirmelidir. Aksi takdirde,  dünyanın Çinli, Avrupalı veya Amerikalı veya bilmem hangi milletten yetişmiş mühendis ve sanatkar elemanlarına bütün işleri vermek zorunda kalırız. Aksi takdirde, her yağmurda, her kar yağışında yeni bir felaketle karşı karşıya kalırız.

Bilmem anlatabiliyor muyum? Sadece diyorum ki:

DİKKAT DİKKAT, EĞİTİM SİSTEMİ YANLIŞ, 

DÜZELTİN. 

EkoHaber | Cevdet AKÇAKOCA