Günümüz modern vergicilik anlayışında, öncelik harcama ve tasarrufların kaynağı olan gelir ve kazancın vergilendirilmesidir. Bununla birlikte, gerek görülmesi halinde harcama ve mülkiyet üzerinden de vergi alınabilmektedir. Dünyada, özellikle son yaşanan küresel salgınla birlikte servet vergisi tartışmaları yaşanmaktadır. Gelir dağılımının bozulması, zengin ve fakir arasındaki makasın açılması, servetin belirli bir kesimin elinde toplanması, devletlerin salgın nedeniyle büyük vergi kayıpları tartışmaların nedenini oluşturmuştur.

Gerçek kişi veya tüzel kişinin belirli bir anda sahip olduğu iktisadi değeri olan menkul ve gayrimenkul varlığın tümüne ‘servet’ denir. Bir kişinin servetinin değeri, değerleme tarihinde kişinin sahip olduğu toplam serveti ifade etmektedir. Servet üzerinden, servetin transferinden ve servetin değer artışından alınan vergiye ‘servet vergisi’ denir. Türk Vergi Sistemi’nde; servet transferinden alınan ‘Genel Servet Vergisi’ ve ‘Özel Servet Vergisi’ yer almaktadır. Servet Vergileri dolaysız vergiler grubuna girmektedir. Genel Servet Vergisi, servet unsurları üzerinden tek seferde alınan vergilerdir. ‘Veraset ve İntikal Vergisi’ bu kapsamda vergidir. Özel Servet Vergisi, servet unsurlarından ayrı ayrı alınır. ‘Motorlu Taşıtlar Vergisi, Emlak Vergisi (Bina Vergisi, Arazi Vergisi, Değerli Konut Vergisi) ’ bu kapsamda vergilerdir.

Ülkemizde de ilave bir servet vergisinin getirilmesinin düşünülmesi halinde, her şeyden önce ‘kayıt dışı ekonominin büyüklüğü de dikkate alınarak’ vergi kapasitesinin hesaplanması, vergi kapasitesinden de ne oranda faydalanılacağının objektif şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Öte yandan, servet vergisi gibi bir olayın kamuoyuna çok iyi anlatılması gerekmektedir. Yeni bir servet vergisi/vergilerine karşı muhtemel reaksiyonlar da dikkate alınmalıdır.
 

1) Uygulanmak istenen vergilerin toplum tarafından kabul görüp görmediğine bakılması gerekmektedir. Aksi takdirde; toplumsal boyutta ‘vergi reddi’ söz konusu olabilecektir.

2) ‘Vergi rekabeti’ göz önünde bulundurulmalıdır. Ekonomik faaliyetleri kendilerine çekmek isteyen ülkeler, belli bir süre vergi alınmamasını içeren ‘vergi tatili’ gibi bir takım vergi avantajları sağlamaktadır. Böylece diğer ülkelerin vergi tabanlarına zarar verebilmektedirler. Dolayısıyla, ilave vergilerin bu ülkelere gelir-servet transferine yol açıp açmayacağının dikkate alınma zorunluluğu bulunmaktadır.

3) Vergilemeden kaçanlara zemin sunan, tamamen vergisiz veya çok düşük vergi oranları uygulayan, bilgi değişimini kabul etmeyen ülkelere ‘vergi cenneti’ denilmektedir. Dolayısıyla, ilave vergilerin bu ülkelere gelir - servet transferine yol açıp açmayacağının dikkate alınma zorunluluğu bulunmaktadır.

4) Kişinin ödediği toplam verginin toplam gelirine oranı ‘vergi yükünü’ verir. Ayrıca, vergilere ek olarak devlet tarafından getirilen ‘mali yükler’ vardır. İlave servet vergisi ihdas edilmek istenmesi durumunda, bunun kişilere getireceği ilave yükün iyi hesaplanması gerekmektedir.

5) Kişiler hayatlarını idame ettirebilmek için gelir elde ederken, bu gelir üzerinden vergi ödemektedirler. Kişiler gelirin bir kısmını tüketirken de vergi ödemektedirler. Gelirin tüketilmeyen kısmı ‘ki bu ertelenen tüketim’ olan tasarrufun servete dönüşmesi durumunda ayrıca bir servet vergisi ödenmesi durumunda ‘çifte vergilendirmeye’ yol açılmış olacaktır. Bu ise, kişilerin tasarruf yapma isteğini azaltacaktır. Netice de; hem tasarrufların azalmasına ve hem de servetin gizlenebilir formlarda tutulmasına yol açabilecektir.

6) Servet vergilerinde matrahın tespiti için, servetin değerinin tespitinde güçlükler bulunmaktadır. Birçok servet unsurunun piyasa fiyatı bulunmamaktadır. Ayrıca, kişiye ve zaman göre değeri değişebilen resim, heykel gibi servet unsurlarının değerlenmesi hem zor ve hem de maliyetlidir. Yine; gizlenmesi kolay olan mücevherat gibi servet unsurlarının vergilendirilmesi ve denetlemesi zordur. Dolayısıyla, servet vergisi matrahının belirlenmesinde muvazaalı işlemlere yönelmek, gizlenmesi kolay olan servet unsurlarının vergi dışı bırakılması mümkün olabilecektir.

Neticede; vergi konusu çok hassas olup, içinden geçtiğimiz süreçte ek vergileri (özellikle de servet vergisini) dile getirmenin siyasi sorumluluğu büyüktür. 11 Kasım 1942 tarih ve 4305 sayılı Kanun’la konulan olağanüstü servet vergisi ‘varlık vergisi’ gibi kötü uygulamalar derin izler bırakmıştır. Verginin gerekçesi ‘savaş koşulları içinde’ piyasadaki para arzını azaltmak, Türk parasını kıymetlendirmek, fiyat artışlarını önlemek, aşırı kazancı vergilendirerek sosyal adaleti sağlamak olarak belirtmiş ise de, uygulamaların sonuçları yıllar sonra bile tartışılmaktadır.

AYKUT GÜLEÇ | Dünya