Bu hafta biraz iş ve meslekle ilgili yazı yazalım dedik.

Sizce nasıl olur acaba?

Benim mesleğim muhasebecilik-yeminli mali müşavirlik ve bağımsız denetim.

Çok çok güzel bir meslek.

İşinizi sevdiğinizde sonsuz derecede zevk alacağınız bir meslek.

Bir takım firmalarla iş yapıyorsunuz. Devletle firmalar arasında bulunuyorsunuz.

Firmaların elinizde serpilmesini, gelişmesini ve ülkeye faydalı hale gelmesini görüyorsunuz.

Şirketlerle ilgili en önemli konu nedir derseniz, şirketlerin özellikle aile şirketlerinin kurumsallaşmasıdır. Tam da bizim meslek mensuplarımızın uğraştığı bir konu. Ancak, benim gibi meslek mensuplarını da ilgilendiren bir konu.

Maalesef ülkemiz, Osmanlının çöküşü, Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte korkunç badirelerden geçmiş ve bir tabirle sıfıra düşmüş, sonra da büyük çabalarla bugünlere gelmiş bir ülke.

Önce sanayi devrimini kaçırmışız, sonra imparatorluğumuzu kaybetmişiz, bu sırada yetişmiş insan gücümüzü de kaybetmişiz. Cumhuriyet kurulduğunda savaşlar, toprak kaybetmeler, nitelikli insan gücünün yok olması da karşımıza dev bir problem olarak çıkmıştır.

Düşünebiliyor musunuz?

Öğretmenlerimiz Sakarya savaşında ülkenin okumuş insan gücünün büyük kısmını kaybettiğimizi söylerlerdi.

Yeni ufuklar, yeni hedefler, medeniyet denen tek dişi kalmış canavarla savaşlar ve yeni eğitim sistemi ile ancak bugünlere gelebildik.

Çocukluğumuzda büyüklerimiz ne söylüyordu?

Benim çocuğum okuyacak, adam olacak.

Öğretmen olacak, mühendis olacak, doktor olacak, avukat olacak, ana babalarımızın söylediği başlıca cümlelerdi.

Hiç birinden muhasebeci olacak lafını duyamıyordum.

Ben kaderin cilvesi ile pilot olamadım, mühendis olamadım, doktor olamadım, avukat olamadım ama Allah gani gani rahmet eylesin abimin öne geçmesi, anamın, babamın ve kardeşlerimin mani olmayarak desteklemesi ile muhasebeci oldum.

Rahmetli ağabeyim, sayacı idi.

Babama; "Bak baba, Cevdet çok çalışkan bir çocuk. Ama biz onu okutamayız. Bu sebepten bir an önce hayata atılıp kendini kurtarabilmesi için Ticaret Lisesine gitsin, muhasebeci olsun." demişti. Ben böylece 1957 yılında Bursa Ticaret Lisesine yazıldım ve 1963 yılında orta ve lise kısmını Türkiye'nin en iyi öğretmenlerinden okuyarak mezun oldum.

Kısmetmiş, yüksek tahsil de yaptım. Okuduklarımı iyi hazmetmişim. Mesleğimi en iyi şekilde yürüttüm, yerine getirdim. Bütün müşterilerim ve arkadaşlarım da bilir ki, benimle çalışan büyür ve de vergi kaçırmaz, vergi kaçırmadan ama sonuna kadar vergiden kaçınma usullerini yasalara uygun olarak uygular ve daima büyür.

Yıllar sonra Yeminli Mali Müşavir oldum.

Bana sorarsanız iyi de bir Yeminli Mali Müşavir oldum. Öyle bir kadro yetiştirdim ki, her biri birbirinden üstün. Ama bir kötü tarafı var. Ben ne kazanıyorsam, onlar da o kadar kazanıyorlardı. Kendime göre düşündüğümde iyi bir ücret veriyordum, elemanları kovsam gitmiyorlardı.

Yıllar yılları kovaladı, şairin dediği gibi zaman bir su gibi aktı ve bir gün baktım.

İki elemanım kalmış. Diğerleri emekli olmuş.

Hani bir laf vardır. Terzi kendi söküğünü dikemez diye. İşte o terzi benim diyebilirim. Bütün firmalara kurumsallaşma, aile şirketleri dersi verirken, kendi işimle uğraşmamışım. Kendi işimin geleceğini düşünmemişim.

Çünkü benim çocuklarım da klasik usulde, doktor, mühendis, avukat vs. olmayı esas almışlardı. Hiçbiri benim işimi yürütmeyi, muhasebeci olmayı düşünmemişlerdi. Senin işin çok zor diyorlardı. Bir çok meslekdaşımın da karşılaştığı durum bu. Muhasebeci çocukları muhasebeci olmuyorlar, olmayı istemiyorlar. Başka meslek seçimi yapıyorlar.

Seçtikleri mesleğe atıldıkları zaman, babalarının muhasebecilik işi iyi ise; "Baba, anne ben ne yaptım? Keşke muhasebe mesleğini seçse idim. Bakın kadro var, eleman var, çalışan bir tezgah var. Tüh ben ne yapmışım..." diyorlar. Bende de aynı şey oldu. Benim çocuklarım benim mesleğimi değil, başka meslekleri seçtiler ve benim kurulu düzenimi devam ettirmem zorlaştı. Ha ben ne yaptım, şirket haline geldim. İşlerimi bir şirket vasıtasıyla yürütmeye çalışıyorum.

Geçen hafta, yaz sebebiyle olan hastalıklardan birine yakalandım ve iki gün içinde geçti ama iki kilo kadar verip çok da fit bir görüntüye sahip oldum.

Bildiğiniz gibi değil, 20 yaşındaki gibi bir vücudum oldu, ama beyaz saçları, kırışık yüzü ve çocukları torunları saymadan da olamaz.

Hastalığım sebebiyle hanıma naz yapıyorum.

"Ah vah ben gidiyorum. Ama mesleğim açısından ve işim açısından üzülüyorum" dedim.

Bak, bütün müşterilerimize kurumsallaşmayı tavsiye ediyor, aile şirketlerini anlatıyorduk. Ama, bizim ve bizim gibi mesleklerde de çocukların mesleği devam ettirmesi şart. Üç-dört ve daha fazla nesil muhasebecilik, yeminli mali müşavirlik, denetim yaptığı takdirde nasıl bir bilgi birikimi ve nasıl bir gen oluşumu sağlanır düşünsenize.

Ne yazık ki ben gidersem bütün bilgi birikimim yok olacak. O zaman BİR YILDIZ KAYDI DERSİNİZ dedim.

Çok şükür, iyileştim, henüz yıldız kaymadı.

Ama Allah'ın uygun gördüğü zaman geldiğinde, bir gece gökte kayan yıldızlardan biri de ben olacağım, bundan emin olabilirsiniz.

Bizim gibi mesleklerdeki iş sahiplerine tavsiyem, çocuklarına mesleklerini sevdirsinler.

Nesillerce süren işletmeler, danışmanlık firmaları kurabilsinler.

LifeBursa | Cevdet AKÇAKOCA