İnsanımızın ısrarla yenemediği makus bir talihi var. O da ekonomik krizlerdir. Hemen hemen tüm kuşak bunu yaşadık.

Türk Dil Kurumu krizi “Bir ülkede veya ülkeler arasında, toplumun veya bir kuruluşun yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhran, çöküntü” olarak tanımlamıştır. Ancak etimolojik kökenine indiğimizde Latince ve Yunancaya dayanan kriz kelimesi, buhran ya da bunalım gibi kavramlarla eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Ekonomik kriz ise ekonomide aniden ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan olayların ülke ekonomisi ile maliyesini ciddi anlamda sarsacak sonuçlar ortaya çıkaran bir sebep (belki de sonuç) olarak düşünülmelidir.

İşte bu krizlerden bir tanesi de 1990’lı yıllarda hatta öncesinde başlayan ve 5 Nisan Kararları ile önlenmeye çalışılan 1994 krizi idi. Bugün 29’uncu yılı. Üstünden 29 yıl geçmesine rağmen neler değiş(me)miş, nelerden ders çıkart(ma)mışız, anlamaya çalışalım.

 Nasıl başlamıştı?

Ülkemizde krizlerin nedenini tek bir sebebe hatta sadece o dönemdeki olgu ve olaylara bağlamak pek doğru değildir. Çünkü genel olarak ülkemiz krizlerinin temel nedenleri dışa ve dövize bağlılık ile üretim ve yönetim sorunudur. Bunlara ek olarak dış etkenler de sayılabilir. Dolayısıyla ülke tarihimiz boyunca bu nedenler hep olduğu için bu sorunlar katlanarak ilgili yıla topluca etki etmektedir. Bu nedenle kümülatif sorunlar dersek daha doğru ifade etmiş oluruz.  

1994 krizinin kümülatif nedenlerinden ayrı olarak özel nedenlerini ise şöyle özetleyebilirim; 1980-1990 döneminde dünyada yaşanan konjonktürel bunalımlar 1989’dan itibaren ülkemizde de etkisini göstermeye başlaması ve özellikle sıcak para hareketlerine hız veren politikalar 1994 krizini daha da tetiklemesidir.

O dönemlerde en önemli sorunlardan bir tanesi de özellikle kambiyo kontrollerinin büyük ölçüde kaldırılması ve Türkiye'ye giren ve çıkan sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi kararının yarattığı devasa problemdi. Özellikle o dönemde ülkeye gelen büyük miktarda sıcak paranın yatırıma dönüşmeden sadece geçici likidite daralmalarını çözmeye çalışması özünde krizi daha da derinleştirdi. Bu durum bankalarla birlikte tüm finans kesimini de krize soktu. Ve metastaz misali tüm vücutta (ülkede) tahribat yaratmaya başladı.  

İşte bu ve malum sonuçların yarattığı etkenleri yani bozulan dış dengeyi onarmak, döviz piyasasını “tekrar” istikrara kavuşturmak, artan kamu harcamalarını yoluna koymak ve dolayısıyla bunların finansmanı için kamu gelirlerini (vergileri) artırmak adına sihirli bir değneğe ihtiyaç vardı ki o zamanın başbakanı şu aralar Maliye Bakanı (Nebati) da arada sırada bana fikir sorup danışıyor diyen Tansu Çiller’den başkası değildi. Evet sihirli değnek onun elindeydi.

 Ve 5 Nisan 1994 Kararları…

Süregelen ekonomik ve mali olumsuz etkenlerin ardından Tansu Çiller başbakanlığındaki zamanın hükümeti istikrar paketi özelinde bazı tedbirler almak amacıyla 5 Nisan 1994’te bazı kararlar açıkladı. 5 Nisan Kararlarının amacı enflasyonu düşürmek, TL'ye tekrar (?) değer kazandırmak, ihracatı artırmak ve sosyal dengeleri yeniden kurmaktı. 

Kararlarda  temel ilke olarak “üretim yapan, sübvansiyon dağıtan bir devlet yapısından, ekonomide piyasa mekanizmasının tüm kurum ve kurallarıyla işlemesini    sağlayan ve sosyal dengeleri gözeten bir devlet yapısına geçmek” esas alınmıştı.

 Bu kararların bir kısmı aşağıdadır:

  • - Merkez Bankasının özerkliğini artırmak amacıyla, TCMB’nin Hazine’ye ve diğer kamu kuruluşlarına verdiği kredilere sınırlama getirmek, 1995 yılında hazine bütçe ödeneklerindeki artışın yüzde 12’si kadar kısa vadeli avans kullanılabileceği ve bu oranın 1998 yılına kadar yüzde 3’e düşürmek,
  • - Parasal genişlemenin, döviz ve TL piyasalarında sınırlandırması amacıyla Merkez Bankası'nın ilk üç ay için bir para programı hazırlaması, kalan bölümü için ayrı parasal hedefler belirlemek,
  • - Kamu iktisadi teşebbüslerinin sunduğu ürün fiyatlarının artırılarak (zamlandırılarak)maliyetleri - karşılayacak seviyeye getirmek,
  • - Akaryakıt, şeker ve tekel ürünlerinde tüketim vergisini artırmak; akaryakıt tüketim vergisinden bütçeye aktarılan payı yüzde 50’den yüzde 70’e çıkartmak,
  • - Akaryakıt Fiyat İstikrar Fon kesintisini yüzde 10’dan yüzde 25’e çıkartmak,
  • 1994 yılı Gelir ve Kurumlar Vergisinde beyan edilen matrahlardan bir defaya mahsus yüzde 10 -oranında ek vergi almak,
  • - Net aktif değerlere yüzde 1,5 oranında ve gayrisafi hasılata yine bir defaya mahsus olmak üzere yüzde 0,5 ile yüzde 2 oranlarında Net Aktif Vergisi uygulanmasını getirmek,
  • - Lüks taşıtlardan ek vergi almak, birden fazla evi olanlardan alınacak emlak vergisini iki katına çıkartmak,
  • - Maktu vergi ve harçları yüzde 100; nispi harçları ise yüzde 20 oranında artırmak,
  • - Fonlardan bütçeye aktarılacak tutarları artırmak,
  • - Destekleme politikasının hububat ve şeker pancarıyla sınırlandırmak,
  • - Memur maaşları ve ücretleri dondurmak,
  • - Kamu cari harcamalarında radikal kısıntılara gitmek
  • - Bazı KİT'leri özelleştirilmek ve bazılarını ise kapatmak,

Gibi çok sert önlemler alınması niyetinde olduklarını söylemek yanlış olmaz.

 Peki tüm bu önlemler alındı mı? elbette hayır.


 Peki ya sonra?

Bu kararlarla ekonominin hızla istikrara kavuşacağı (beyhude) beklenmekteydi. Özellikle kamunun ekonomideki payını azaltarak piyasa koşullarına göre işleyen ve bunları gözeten bir devlet anlayışı hedeflenmişti ama bu kararlar sonrasında devlet açıklarını kapatmak için KİT’lerce üretilen ürün fiyatları güzelce artırılmıştı.

Kararları hemen hayata geçirmek üzere kollar sıvanmış ve 1994 Nisan ayında yapılan fiyat ayarlamalarıyla birlikte altı aylık fiyat ve ücret dondurmaları enflasyon oranını bir anda düşürmüştü.


Böyle mi gidecekti bu? Yine elbette hayır.

Çünkü 1995 yılında seçim süreci başladı ve uygulanması gereken sıkı politikalar bir anda gevşetilmişti. 1995 yılında enflasyon oranı yüzde 89’larda seyir göstermişti. 1994 Ocak’ta 1 ABD doları 15,196 TL iken Mart 1994’te 20,584 TL’ye çıkarken Nisan 1994’te TL’nin değeri devalüe edilerek 33,629 TL’ye çıkmıştı. 1994 yıl sonunda ise 37,407 TL’ye çıkmış ve Türk lirası bir yıl için yüzde 146 değer kaybetmişti.

1994 yılı sonunda yeni dönem için bütçe yapılırken yeni personel alımı durdurulup yatırımlara yüzde 20 kesinti yapmaya karar verilmiş, ücretlerde yıllık vergi iadesi sistemine dönülmüş, taşıt, lojman vs alımları durdurulmuştu.

Bütçeye gelir sağlamak amacıyla özellikle yüksek gelire sahip olanlardan net aktif vergisi, ekonomik denge vergisi, ek gayrimenkul vergisi, ek motorlu taşıtlar vergisi alınacaktı.

"Tüccarın işi kesat gidince eski defterleri karıştırırmış" sözünden yola çıkarak Maliye, denetim ve kontrolleri artırarak eski defterleri açmaya başladı. Kamuya ait taşınmazlar ile 10 yaş üzerindeki taşıtlar satılmaya başlandı.

1994 yılında bütçe açığı 152 trilyon TL olarak gerçekleşti, faiz dışı bütçe 146 trilyon TL fazla verdi.

Bütçe açığı 1994 yılında önceki seneye göre yüzde 13,7 oranında artmış ama sonraki yıl yüzde 108 oranında artmıştı. Faiz dışı fazla sonraki yılda da fazla vermiş ama faiz ödemelerinden kaynaklı faiz dışı açık artarak devam etmişti.

Gecikme zammı oranı yüzde 9’dan yüzde 12’ye; tecil faiz oranı yüzde 78’den yüzde 114’e yükseltilmişti. Ek emlak vergisinden dolayı belediyelerin bütçeden aldıkları pay 1 puan düşürülmüştü.

Esasında

Aslında bu yazıyı okuyunca günümüz Türkiye’sinin son birkaç yıllık dönemiyle o dönemlerin özünde aynı olduğunu siz de fark ettiniz sanıyorum. Nedense hep aynı sorunlarla görüntüde mücadele ediyoruz ya neyse…

O dönemlerde gerekli tedbirler alınıyor döviz kuru düşürülmeye çalışılıyor, kısa vadede başarılı gibi görünüyor ama cari açık artmaya devam ediyor vs…

Hatta Maliye Bakanı Dr. Nebati kur korumalı mevduatı getirdiğinde korkmamamız gerektiğini Türk lirasının düşebilecek bir seviyesinin kalmadığını gönül rahatlığıyla söylemişti, biz de pek bi’ rahatlamıştık…

 Zamanın başbakanı ekonomist Çiller de dövize para yatıranın elinin yanacağını söylemişti hem de defalarca ama tersi olmuştu; tıpkı şu an söylenenler gibi.

İktidar partisi şu aralar seçim dolayısıyla kesenin ağzını açtı, tıpkı 1995 seçimlerinde olduğu gibi.

Aslında o dönemle şimdiki arasında çok fazla ortak nokta var ve aynı sorunlar aynı yöntemlerle çözülmeye çalışılıyor. Hatada istikrar var anlayacağınız. Hatta kendiyle çelişen onlarca politika; bir taraftan ek vergi ihdası diğer taraftan vergi afları gibi…

Konuyu izninizle bir fıkrayla özetlemeye çalışayım; Temel bir gün, daha önce hiç rastlamadığı bir hayvan (deve) görmüş. Yere çökmüş ve devenin sırtına binmiş. Deve, korkmuş olmalı ki Temel de sırtında başlamış koşmaya. Bu durumu şaşkınlıkla izleyenlere Temel bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete… diye bağırmış.

Ezcümle geçen onca yıla onca sorun ve krizlere rağmen yaşadıklarımızdan ders çıkartıp sorunun özüne neşter atmak yerine sonucunu bile bile fantastik politikalar uygulayarak aynı alamete binmeye devam ediyoruz….

T24| Murat BATI