”Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak” koşulunu, Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesine ekleyen 2365 sayılı Kanun’un 55. maddesinin gerekçesinde; “Karşılık ayrılmak suretiyle zarara intikal ettirilecek alacağın ticari ve zirai faaliyetin elde edilmesi veya idamesi ile ilgili olması, diğer bir ifadeyle alacağın daha önce hasılat hesaplarına intikal ettirilmiş bulunması gerekmektedir…” denilmektedir. Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesinden ne anlaşılması gerektiği madde metninde açıklanmamakla birlikte Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca kanun lafzı açık olmadığı hallerde, hükmün konuluşundaki maksat, kanun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısının göz önüne alınması gerekmektedir.
 
2365 sayılı Kanun’un 55. maddesinin gerekçesinde; “Karşılık ayrılmak suretiyle zarara intikal ettirilecek alacağın ticari ve zirai faaliyetin elde edilmesi veya idamesi ile ilgili olması, diğer bir ifadeyle alacağın daha önce hasılat hesaplarına intikal ettirilmiş bulunması gerekmektedir. Buna rağmen özel alacaklarını tahsil edemeyen bazı tacirlerin bunları ticari defterlerine ithal edip sonradan karşılık ayırmak suretiyle matrahlarını düşürdükleri görülmektedir. Bu konudaki vergi kaybını ve ihtilaflarını önlemek için karşılık ayrılacak alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi veya idamesi ile ilgili olma şartının madde metninde sarih bir şekilde belirtilmesi uygun görülmüştür.”
 
Bu doğrultuda bir alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olduğunun kabul edilebilmesi için (O) alacağın daha önce hasılat olarak kayıtlara intikal ettirilmiş olması zorunludur. Dolayısıyla hasılat olarak yazılmamış bir alacak için karşılık ayrılması mümkün değildir. Bununla birlikte Danıştay’ın aksi yönde kararları da vardır.
 
Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesine göre defterlerini bilanço esasına göre tutan mükellefler, şüpheli alacaklarını ancak defterlerinin pasif tarafında karşılık ayırmak suretiyle gider olarak kaydedebilecekler.
 
7338 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile VUK 323. maddesine eklenen fıkra ile işletme hesabı esasında defter tutan mükellefler için de artık şüpheli alacaklarını gider olarak dikkate alabilme imkanı getirilmiştir. Şöyle ki; işletme hesabı esasında defter tutan mükellefler yine 323. maddede belirtilen şartlar dahilinde tahsili şüpheli hale gelen alacaklarını defterlerinin gider kısmına kaydetmek suretiyle kazançlarının tespitinde indirim konusu yapabilecekler ve bu alacakların sonradan tahsil edilen miktarları ise tahsil edildikleri dönemde defterlerinin gelir kısmına, hangi alacaklara ait olduğunu gösterecek şekilde kaydetmeleri gerekmektedir.
 
Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde, ‘teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder’ hükmü ile şüpheli alacaklar için karşılık ayrılabilmesi alacağın teminatsız olması şartı aranmıştır. Alacağın bir kısmının teminata bağlanmış olması durumunda teminattan geri kalan kısım için karşılık ayrılması mümkündür.
 
Teminat, borcun ödenmesinin temini veya ödenmemesi halinde alacaklının uğrayacağı zararın karşılanması amacıyla alacaklıya verilen bir garanti niteliğindedir. ‘Şahsi kefaletle’ garanti alınmak istenen alacakları nihai olarak alacaklıya sağlamış oldukları güvence farklılığından dolayı ayrı ayrı ele almamız gerekmektedir.
 
Ayni teminatta, alacak menkul rehni veya gayrimenkul ipoteği ile garanti altına alınmakta, borcun ödenmemesi durumunda alacaklı söz konusu teminatları paraya çevirerek alacağını tahsil edebilmektedir. Dolayısıyla, teminatlı alacaklar şüpheli alacak vasfını kaybettiğinden ihtiyati haciz, haciz ve gayrimenkul ipoteği alacak için teminat sağlandığından, bu alacaklar için karşılık ayrılamayacaktır.

itoHaber | Veysi SEVİĞ