Hazırlanan 2022 yılı bütçesinde öngörülen bütçe ödenekleri toplamı 1 trilyon 751 miyar lira, bütçe açığı ise 278.4 milyar lira olarak öngörülmüştü. Ancak yılın ilk yarısına gelindiğinde bu ödenekler tükendi ve uzun yıllardan sonra ilk kez Türkiye’de ek bütçe yapma ihtiyacı doğdu. Diğer bir ifadeyle kamunun gelir ve gider hesabında yüzde 65’i aşan bir oranda sapma meydana geldi. Temmuz başında yürürlüğe giren ek bütçe kanunu ile toplam 1 trilyon 80 milyar 475 milyon liralık ek ödenek bütçeye eklendi ve artacak vergi gelirleri nedeniyle de bütçe açığının değişmeyeceği öngörüldü.

Ancak 4 Eylül 2022’de yayınlanan Orta Vadeli Program’da (OVP), 2022 bütçe açığının yüzde 66 oranında artarak 461.2 milyar liraya, faiz giderlerinin ise yüzde 37.2 oranında artarak 240.4 milyar liradan 329.8 milyar liraya çıkacağı açıklandı ve bütçe hesapları yeniden kurgulandı.

Bunun içinde KKM nedeniyle ödenen ve ödenecek olan kur farkları bulunmuyor. Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Cengiz Yavilioğlu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın açıklamalarından, KKM’nin yedi ayda Hazine’ye maliyetinin 88.4 milyar lira, Merkez Bankası’na olan maliyetinin ise 66.3 milyar lira olduğunu öğrenmiş olduk. Ayrıca Merkez Bankası döviz rezervleri harcanarak yapay olarak tutulan kurların ihracatı köstekleyen, ithalatı ve cari açığı büyüten sonuçları sürdürülebilir gözükmüyor. Dolayısıyla KKM maliyetlerinin ileride daha da artacağını söyleyebiliriz. 

BÜTÇE SERMAYEDEN YANA DURUYOR

Öte yandan Meclis’te görüşülmekte olan 2023 bütçesine baktığımızda; 4.5 trilyon lira gider, 3.8 trilyon lira gelir ve 659.4 milyar lira bütçe açığı öngörülüyor. Faiz giderlerinin ise 565.6 milyar lira olacağı varsayılmıştır. Cari transferler, personel ödemelerinden sonra en büyük ödenek faiz ödemelerine ayrılmış bulunuyor. Faiz ödemesine ayrılan ödenek, bütçede öngörülen 259 milyar liralık sosyal yardımların iki katı civarında. Ayrıca vergi muafiyeti, istisnaları ve indirimleri nedeniyle alınmayacak vergiler 994 milyar lira olarak hesaplanmış, bunun önemli bir kısmı kâr payı ve faiz gibi sermaye geliri elde edenlerden alınmayacak vergilerden oluşuyor. Türkiye’de imar rantlarının ve servet artışlarının vergilenmediğini, yüksek oranda bir kayıt dışılığın olduğunu, iki yılda bir çıkarılan vergi aflarıyla bu kayıt dışılığın teşvik edildiğini de dikkate alırsak iktidarın bütçe tercihlerini sürekli sermayeden yana kullandığı ortaya çıkıyor.

TÜRKİYE’NİN BORÇ STOKU VE FAİZ YÜKÜ ARTIYOR

İtibardan tasarruf olmaz diyen bu zihniyetin bütçe giderlerini karşılamak için sürekli borçlanmaktan başka bir yol haritası görünmüyor. İktidar, önümüzdeki seçimi almak için yığınaklar yapıyor: Merkez Bankası para basıyor. Eylül ayı itibarıyla vadesiz mevduat, çekler ve dolaşımdaki para arzının (M1), yıllık bazda yüzde 94 oranında artarak 2 trilyon 841 milyar lira seviyesine çıktığını görüyoruz. Daha fazla borçlanmaya gidiliyor. Eylül ayı itibarıyla kamu borç stoku 3 trilyon 675 milyara ulaştı. Ekimde Hazine’nin finansman programında 61.8 milyar liralık borçlanma varken iç ve dış borçlanmayla toplam 112.4 milyar lira borçlanmaya gidildi. Ayrıca bu ayın başında yüzde 10 faizle 5 yıl vadeli 1.5 milyar dolarlık eurebond borçlanması yapıldı. Bir yandan borçlarımız artıyor bir yandan artık uluslararası piyasalardan ancak tefeci faiziyle borçlanabiliyoruz. Demek ki faize karşı olmak bir anlam ifade etmiyor. Bu veriler, Hazine’nin 2023’te, bir yandan daha fazla borçlanacağını, bir yandan da daha fazla faiz ödeyeceğini gösteriyor.

ÜLKE EKONOMİSİ SEÇİME KURBAN EDİLİYOR

Peki, zaten Türkiye OECD ülkeleri içinde en yüksek enflasyon oranına sahipken verilecek büyük bütçe açığı ve uygulanan genişlemeci para politikalarıyla, var olan yüksek enflasyon iyice kontrolden çıkmayacak mı? Aralık ayında görülecek baz etkisi bu gerçeği değiştirebilir mi? Enflasyon kanserli kötü bir hücre gibidir, erken önlem alınmazsa girdiği ekonomiyi metastaza sokar. Toplumun büyük kesimi yoksullaşır, gelir ve servet dağılımı bozulur, işletmelerin reel sermayeleri erir, iflaslar ve işsizlik artar, kimse önünü göremediği için yatırım yapamaz. Yerli ve yabacı sermaye ekonomiden çıkmaya başlar. İş barışı ve sosyal barış bozulur. İktidarın övünerek anlattığı heterodoks ekonomi politikaları ülkeyi bir çıkmaza doğru sürüklüyor, görüyor ve uyarıyoruz. Yol yakınken tecrübe edilmiş, ekonomi biliminin önerdiği stratejisi, planı ve hedefi olan politika ve uygulamalara dönün...

Cumhuriyet | İrfan Hüseyin Yıldız