Ülke olarak her anlamda çok zor ve üzücü bir süreçten geçiyoruz. 6 Şubat da yaşadığımız depremin etkileri devam ediyor ve sanırım uzun yıllar boyunca da devam edecek ve silinemeyecek derin izler bırakacak. Depremin neden olduğu ekonomik, mali, hukuki, politik, milli güvenlik, sosyal, kültürel, psikolojik ve demografik alanlardaki olumsuz etkilerinin giderilmesi için var gücümüz ile hep birlikte çalışmamız gerekecektir.

Biz bu yazımızda kendi sorumluluk alanımıza giren mali durum hakkındaki değerlendirmelerimize yer vereceğiz.

Bildiğiniz üzere depremden sonra Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından depremden etkilenen Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerinde mücbir sebep ilan edilerek vergisel yükümlülükler 31.07.2023 tarihine kadar ertelendi. Bu durum tarafımızdan çok yerinde bir uygulama olarak değerlendirilmektedir. Ardından da AFAD ve Kızılay’a yapılacak yardımların vergiden düşürebileceği açıklandı. Bunlar olayın sıcaklığında kısa vadede yapılması gereken açıklamalardı ve gereği yapıldı.

Ya ek vergiler toplanacak ya da para basılacak

Şimdi ise uzun vadeli yapılması gereken önlemelerin değerlendirilmesinin zamanı… Bu önlemlerin başında ise mali kaynak yaratarak; deprem bölgesindeki şehirlerde yeniden inşa edilerek yaşanılabilir hale getirmemek gerekecektir. Mevcut bütçede bu büyüklükte bir ödenek olmaması nedeniyle mali kaynak yaratmak amacıyla ya ek vergiler toplanacak ya da para basılacaktır. Bu büyüklükte para basmak çok yüksek oranlı enflasyona neden olacaktır. Enflasyon oranlarının dönem itibarıyla zaten yüksek olduğu düşünülecek olursa yeni para basmanın maliyeti gerçekten çok ağır olacaktır. Geriye kalan diğer seçenek deprem vergisinin getirilmesi konusunda ne yapılacağı ve nasıl yapılacağı ile şu an itibarıyla belirsizliğini korumaktadır. Tabi gerekçe her ne olursa olsun, yeni bir vergi koymak her hal ve şartlarda tepki alacağı için tedbirli davranmak gerekecektir. Öncelikle ihtiyaç olunan ödenek doğru tespit edilmeli ve mükelleflerin ödeme gücüne uygun olarak verginin nasıl tahsil edilebileceği tespit edilmelidir. Tabi tahsil edilen vergilerin amacına uygun olarak kullanılması ve bunun şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılması önemli olarak değerlendirilmektedir.

Adaletsiz olan vergilendirme terazimizi daha fazla zorlamamak gerekiyor

Ancak unutulmamalıdır ki, an itibarıyla Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilmiş ve Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmeyi bekleyen bir vergi yapılandırma ve af kanunu beklemektedir. Yani bir yandan yeni vergi koymaya hazırlanırken bir yandan da vergisini düzenli ödemeyenler için af çıkaracağız. Vergisini her ortamda düzenli ödeyen mükellef grubu deprem vergisinin hedef kitlesi olurken, vergisini geçmiş dönemde de ödemeyen veya af beklentisi içinde olan mükellefler deprem vergisini de ödemeyeceklerdir. Bizde bu durumda daha önce de yazdığım gibi; “vergiyi ödeyen daha çok alıp vermeyenden hiç alamayacağız”

Bu durum dolaylı ve dolaysız vergiler nedeniyle zaten adaletsiz olan vergilendirme sistemimizin iyice bozulmasına neden olacaktır. Vergi ahlakı (toplumsal ahlak tanımından farklı) bozulmuş bir toplumda; adaletsiz bir vergilendirme sistemi ile vergi toplanılması mümkün değildir. Böyle bir duruma ısrar etmek ise toplumun tüm dinamiklerini ve bakış açısını değiştirmek anlamına gelecektir.

Evet, bir çözüm bulup mutlaka ki, depremin açtığı yaraları tedavi etmek için mali kaynak yaratmak gerekiyor. Ancak bunu yaparken zaten adaletsiz olan vergilendirme terazimizi daha fazla zorlamamak, Meclis’teki yapılandırma ve af kanunu olmak üzere diğer af kanunlarında çıkarılmasında son derece dikkati olmak zorundayız. Çünkü bozulan vergi ahlakı ve adaletsiz bir vergi sistemi toplumun yozlaşmasına, toplumsal ahlak ve barışın bozulmasına neden olacaktır.

Yılmaz SEZER