Ülkemizde son 20 yılın en yüksek oranlı enflasyonun yaşandığının hep beraber farkındayız. Hemde hepimizin yaşadığı bu farkındalık, açıklanan enflasyon rakamların üzerinde oluşan bir fiyatlar genel seviyesi artışı. Paramız hızla eriyor ve alım gücü her geçen gün daha da düşüyor, Yüksek Enflasyonda Para Cebi yakar sözü gerçek oluyor. Bu durum ise insanların hissettiği enflasyonu artırırken, bir yandanda tüketim eğilimine bağlı olarak kişilerin kendi özelinde enflasyon oranını öngörmesine neden oluyor. Yani aslında her birey kendi enflasyon oranını kendi yaşam şekline göre kendisi belirliyor ve bir yerde resmî enflasyon oranını önemsemiyor. Dolaysıyla da açıklanan enflasyonun üzerinde bir enflasyon olduğu herkes tarafından kabul edilip biliniyor ama maalesef önemsenmiyor.

Asgari ücrete 1 Temmuz itibarıyla yaklaşık nette %30’luk bir artış yapılarak; net 5 bin 500 TL olarak açıklandı. Bu durum aslında her sektörde her ürünün ve / veya hizmetin asgari %30 oranında artması anlamına gelmektedir. Asgari ücret artışına bağlı olarak işverenler üstlendiği maliyeti ürettiği mal ve hizmetin fiyatına mutlak olarak yansıtacaktır. Aslında bunu bir maliyet enflasyonu gibi de değerlendirebiliriz. İşverenin artan maliyetini mal veya hizmet fiyatlarına yansıtmamasının, önceki maliyetini sabit tutmasının yolu ise işçi çıkarmak şeklinde olabilecektir. Yani artan asgari ücretin beklenilen 2 sonucu bulunmaktadır. Birincisi enflasyon sarmalını başlatması, enflasyonun artarak geometrik dizi şeklinde yükselmesi, diğeri ise işten çıkarılmaların başlanılması. Bunu yazarak asgari ücret niye arttı artmasaydı daha iyiydi demek istemiyoruz. Ancak ortaya çıkaracağı sonuçları da düşünüp ihmal etmemek gerek diye düşünüyoruz.

Yüksek oranlı, sarmal enflasyonun başladığı bu günlerde diğer bir sorunumuz ise enflasyon muhasebesine geçilmemesi nedeniyle, işletmelerin gerçek kâr ya da zararını hesaplayamamalarıdır.

İşletmelerde açıklanan enflasyon oranından çok hissettikleri enflasyon oranını ve yaklaşık yerine koyma maliyetini hesap ederek el yordamı ile kar veya zararlarının enflasyondan arındırılmış halini tespit etmeye çalışıyorlar. Oysa bu sene enflasyon muhasebe uygulaması ertelenmemiş olsa işletmeler en azından açıklanan enflasyon oranını dikkate alarak kar ya da zararlarını enflasyondan arındırılmış olarak görebilecektiler. Bu durum maalesef işletmelerin önlerini görmelerine engel olmaktadır.

İşletme faaliyetlerinin enflasyondan arındırılmış halini görmek isteyen azınlıkta kalan bir grup işletme ise, kendi imkânları ile ya da böyle bir hizmeti satın alarak enflasyon düzeltmesi işlemini yaparak bunu gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu konuda öncülüğü ise yabancı sermayeli ve mali tabloları yurtdışı ile konsolide edilen şirketler yapmaktadırlar. Çünkü bu şirketler yaşanılan enflasyonist ortamı daha net algılamakta, enflasyondan arındırılmış işletme faaliyetlerini görüp doğru mali tabloların konsolide edilmesini istemekte ve mali tabloları doğru analiz ederek faaliyetlerine devam etmek istemektedirler.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında “ keşke asgari ücret arttırılmasaydı demeye dilimiz varmıyor ama keşke enflasyon muhasebesi uygulaması ertelenmeseydi” diye çok rahat bir şekilde söyleyebiliyoruz.

Çünkü böyle bir ortamda mali tabloların doğru okunup analiz edilmesi büyük önem arzetmektedir. Birden yüksek oranlı enflasyonist ortama girilmesi sonucu buna alışık olmayan işletmelerden bir kısmı enflasyon karşısında eriyip giden aktif büyüklükleri ile zora girerken, diğer bir kısım işletme ise kendini garanti altına almak adına, mal ve hizmet fiyatlarında gereksiz ve yüksek artışlar yaparak enflasyonun iyice artmasına neden olacaktır.

İşletmelerin bu duruma engel olmak için ihtiyari olarak enflasyon muhasebesine geçmesi (mali tablolarını enflasyondan) arındırması büyük önem arzetmektedir.

Yılmaz SEZER