Merkez üssü Kahramanmaraş olan ve 11 ili fiziken, diğer illeri ise derinden yaralayan deprem sonucunda on binlerce canımızı kaybettik, on binlercesi ise yaralandı. Depremden kurtulanların çok uzunca süre yaşayacakları travmayı tahayyül etmek bile ruhumu daraltıyor. Eminim sizde de aynı düşünce vardır.

Önceki depremlerde olduğu gibi oturduğumuz yerden müsebbip arayıp durduk, kendimizce de bulduk hatta kendimizce kendimize yalanlar söyleyerek vicdanımızı da rahatlatmaya çalıştık. "Bu enkazda hiç mi payımız yok?" diye sorduk kendimize. "Hayır" dedik yine kendimize kendi vicdanımızı rahatlatmak için…

Bu gibi afetlerin nedenlerini ve sonuçlarını kadere bağlamadan doğru düşünüp planlamak hem olası zararı asgariye indirecek hem de devlet olarak maddi yönden tam tekmil halde hazır bulunmamızı sağlayacaktır. Bu yönüyle TV’lerde onlarca hayırseverin(!) bağış şovuna da maruz kalmamış olacağız.

Neyse deprem öncesi ve sonrası neler yapmamız gerektiği hususlarını özetlemeye çalışayım. 

İlk yapılması gereken

Depremle mücadele konusunda yapılması gerekenlerden ilki binaların nereye inşa edileceğinin iyi tespit edilmesi ile inşa aşamasında yeterli ve doğru malzemenin kullanılması gerektiğidir. Ve elbette denetimin de her aşamada yapılması olmazsa olmazımız olmalıdır.

Özellikle bu aşamada ne yapılması gerektiği konusunda bir inşaat mühendisi dostumla[1] görüştüğümde bazı hususlara dikkat çekti. Merkezi sistemin bürokrasi nedeniyle oldukça ağır işlediğini ve özellikle yerel yönetimlerin mühendis ve mimar odalarıyla koordineli çalışması gerektiğini vurguladı. Denetim aşamasında rüşvet ve yolsuzlukların maalesef fazla olduğuna ve bu nedenle de hafif bir depremde binalar yıkılmasa bile ağır hasar aldıklarını ve sonraki hafif depremlerde bile yıkılabileceğine, yapı denetim sisteminde yakın bir zamanda faaliyete geçen havuz sisteminin yararlı olduğuna, bu sistemde yapı denetim firmalarının müteahhitlere bağlı kalmadığına, bu nedenle bağımsız denetim kontrollerinin yapılabildiğine ve sistemin en azından bu şekilde devam ettirilmesine dikkat çekti.

Diğer yapılması gerekenler ise illerin jeofizik ve jeoloji çalışmaları ile deprem fay haritalarının güncellenmesi, bu haritalara göre şehir ve bölge plancılarının yeni yerleşim yerlerini planlaması, 7259 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun ile bu Kanuna dayalı hazırlanan Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmeliğin güncellenmesi, bu son depremlerde görüldüğü üzere ikinci derece deprem kuşağında olan il ve ilçelerde de önemli oranda yıkım gerçekleştiği dikkate alındığında bina tasarımlarının deprem kuşağına göre yapılıyor olmasından dolayı birinci derece deprem kuşağı dışında kalan bölgelerin deprem dereceleri bir derece yükseltilmesi gerektiği veya illerin deprem kuşağı derecelerinin revize edilmesi, gerekiyorsa ilgili mevzuata uymayan yapıların yıkılıp yeni yapıların yapılması gerekmektedir.

AFAD, Kızılay gibi kurumların yerel taşra teşkilatları güçlendirilmeli, acil durumda ani önlem alınacak inisiyatiflere sahip olmaları adına yetkilendirilmeleri gerekmektedir. Daha da önemlisi dağcılık, kaya tırmanışı, mağaracılık, amatör telsizciler gibi birçok spor ve başka kulüplerin yerel afet koordinasyon merkezlerinin birer üyesi olabilmelerini sağlayacak yasal bir düzenleme yapılmalıdır. Yerel afet merkezlerine ayrıca madenciler, inşaat ustaları gibi meslek sahipleri de dahil edilmeli. Bu durum keyfiyetten çıkarılmalıdır. 

İmar barışı uygulamasına son verilmeli

Ülke insanımızın en önemli alışkanlıklarından biri de maalesef işi mevzuatına/usulüne uygun yapmak yerine ahbap-çavuş ilişkisi kapsamında yapıp kolaycılığı seçmektir. Bunlardan bir tanesi de maalesef imar uygulamasıdır.

Binaların altına açılan dükkanları genişletmek için süs olarak konulduğu sanılan kolonların kesilmesi mi, yüksek katlı bina izni alınarak çok daha fazla para kazanma hırsı mı, dere yatağına bina inşa edilmesi mi gibi afetlere davetiye çıkaran ve bunların izinlerinin oya devşirildiği bir sistem ülkemizin karakteristik yapısı mı bilemedim.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün elbette. Bunlar kendi başına yapılmamakta veya o aşamada ya da daha sonra imar affı denilen devlet eliyle mezar tahsisi uygulaması ile izin verilmektedir. Kader falan değil yani.

Her deprem sonrası acılarımız tazeyken imar aflarına lanet okuyoruz ama çok az bir zaman sonra bu konuda şu anki gibi yiğit/cesur olup aynı tepkiyi verebilecek miyiz? Hiç emin değilim hatta sanmıyorum.

Hatta şimdilerde imar affına lanet okuyan onlarca yazar çok değil 2 hafta öncesine kadar son vergi affı konuşulduğunda imar affı da bu kanun teklifine konulması gerektiği yönünde yazıp TV’lerde konuştular. Siyasetçilerden de dile getiren olmuştu. Acımız az hafiflesin yine konuşuruz gelsin imar affı diye. Acılarımıza pek sadık değiliz maalesef, neyse… 

Enkazlardan numune alınmalı

Enkazlardan insanlar çıkarıldıktan sonra enkazlar toplanıp toplanma alanlarına gönderilecek. Bu pek de sağlıklı bir şekilde yapılmayacak. Yani hangi enkazın hangi yapıya ait olduğunun belirlenmesi gerekmekte ama bu konuda da ciddi kaygılarım var. Umarım yanılırım.

Bunun yararı şu olacak, yapıların tekniğe ve mevzuatlara uygun yapılıp yapılmadığı yapılardan alınacak numunelerden anlaşılabilecektir. Bu nedenle enkazlar toplanmadan muhakkak beton, donatı (beton çeliği) numuneleri alınmalı, gerekirse odalar karot numune almalı. Daha sonra bu numunelerde yapılan incelemeler sonucunda mağdurlar ilgili kurum ve kişilere dava açabilmeleri için gerekli delil havuzu bir nebze de olsa sağlanmış olacaktır.

Özellikle ceza hukukçuları bu konuya ziyadesiyle eğilmekte ve kat’i suretle önerileri dikkate alınmalıdır.

Artık bir fon kurulmalı

Dayanışma çok önemli bir şeydir. Hele ki omuz omuza dayanışma. Ancak eşitler arası olmayan para transferi maalesef farklı birçok şaibeye gebe olabilmektedir. Merkez Bankası'nın Hazine'ye aktaracağı kãrının 30 milyar TL’sini AFAD’a bağışlayan Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğulu’nun “Eğer bu parayı Hazine'ye aktarsaydık, Hazine başka bir alanda kullanabilirdi. Biz bu payı direkt olarak deprem bölgesine tahsis ettik” demesi gibi. Bunun da altında çok şey aranabilir; Sayıştay denetimi, iç denetim vs den kaçınma da olabilir, insani bir yön de başka nedenler de. Şu an tahminlerimizden başka net bir bilgimiz yok maalesef.

Ancak Kavcıoğlu’nun ima ettiği şey 5018 sayılı Kanun m.13/g’nin varlığıydı. Yani Hazine’ye giren para belirlenen o amaç için (depreme) harcanamayacak anlayışıydı.  

Merkez Bankası Başkanı’nın bile ima ettiği şey toplanan paraların deprem için harcanmasının mevzuat açısından ne kadar zor olacağıydı. O yüzden daha önce de defalarca yazdığım gibi Kavcıoğlu’nun da diğer bürokratların da kafasını rahatlatmak için bir an önce bu deprem fonu kurulmalı artık. 

Yeni bir bütçe daha olacak mı?

Dile kolay 11 il ve bunların bir kısmı yerle bir oldu. Depremin yarattığı maddi kayıp şu an tahminlerle ölçülüyor ve 84 milyar dolar deniliyor. Ancak bölgede üretim kaybının yarattığı etki, oluşacak işsizlik, tarımsal/hayvansal kayıp ve dolayısıyla milli gelir kaybı henüz net bir şekilde ölçülemedi. Ekonomistler bunu hesaplıyorlardır sanıyorum ama çıkan sonucun hiç de küçümsenecek bir sayı olmayacağı ortada.

Ayrıca şu andan itibaren bölgeyi tekrar eski haline getirmek için yapılacak inşaat, konut maliyetleri, taşıma maliyetleri, sosyal ödemeler vb bütçeden doğrudan para çıkışı anlamındadır ki bütçe giderlerini hatırı sayılır şekilde artıracaktır. Bir de malum seçim ve EYT var ki sormayın gitsin.

İlaveten toplanması gereken vergilerden mahrum kalınması ve o bölgeye şu andan itibaren yapılacak vergisel kolaylıklar (vergi harcamaları) kamu gelirlerini de azaltacaktır.  

O bölgelere yapılacak yeni inşaatlar, yeni yatırımlar, yeni harcamalar… Ben ve benim gibiler depreme afet gözüyle bakmakta, bazıları ise yeni inşaat sahası olarak. Her şerde olan hayır bu olmasa gerek.

Dolayısıyla 2023 yılı devlet bütçesi açısından beklenenden çok daha fazla bir harcama ve çok daha düşük bir kamu geliri söz konusu olacak. Ve bu durum da seçim sonrası maalesef yeni bir bütçeyi (ek bütçeyi) daha kaçınılmaz kılmaktadır. 

[1] Sevgili dostum inşaat mühendisi Hakan BARÇ’a fikirleri için teşekkür ederim.

T24 | Murat BATI