Türkiye ekonomisinin 2022 yılının ilk çeyreğinde yüzde 7.3 büyüdüğü açıklandı. Ekonomi yönetimi, diğer her şeyden bağımsız olarak bu yüksek büyüme oranını öne çıkartmaya ve başarı hikâyesi anlatmaya başladı. Oysa, büyüme rakamları üzerinden bir içerik analizi yaptığımızda durumun bir başarıya işaret etmediğini hatta, uzun zamandır vurgulanan “fakirleştiren büyüme” ve gelir dağılımında adaleti bozan bir sürecin yaşandığını gösteriyor.

Bu amaçla, gayrisafi katma değer içindeki işgücü ödemelerinin payına baktığımızda son iki yılda şöyle bir gelişme olduğunu görüyoruz. İşgücü ödemelerinin payı 2020 yılı ilk çeyreğinde yüzde 39.1 iken 2021 yılı ilk çeyreğinde yüzde 35.5’e, 2022 yılı ilk çeyreğinde ise yüzde 31.5’e düşmüştür. Üstelik yüzde 50 asgari ücret artışına rağmen ücretlilerin milli gelir pastasından aldığı pay küçülmüştür. Fakirleştiren büyümenin ete kemiğe bürünmüş hali tam olarak bu istatistik içinde yer almaktadır.  

Ayrıca sabit sermaye tüketim payının artmıyor olması, kapasite artışlarının durma noktasına geldiğini, komple yeni yatırımlara gidilemediğini ve büyümenin kalitesinin düşük olduğunu göstermektedir. 

ENFLASYONİST BÜYÜMENİN KAZANANLARI 

Peki, “Büyümeden ücretliler faydalanmıyorlarsa bu büyüme hangi kesime yaramaktadır” diye baktığımızda ise mal ve hizmet fiyatlarını belirleme gücüne sahip işletmelerin ve bankaların milli gelir içindeki paylarının, yani kârların arttığını gözlüyoruz. Aslında Sayın Nebati’nin “Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik” demesi hem bir itirafı hem de bir siyasi bir tercihi ifade etmektedir. 

Büyümenin kaynaklarına harcamalar yönünden baktığımızda ise iki önemli kalem tespit edebiliyoruz. Bunlar; yurtiçi tüketim ve ihracat olarak ortaya çıkıyor. İçerde bugün alacağı mal ve hizmeti yarın daha pahalıya alacağından endişelenen yurttaşlar, ellerindeki TL tasarrufları hemen harcamaya yöneltiyor. Diğer bir deyişle enflasyon enflasyonu tetikliyor. Ucuz işgücü ve yüksek döviz kuru ise katma değeri düşük tekstil, konfeksiyon, tarım, hammadde gibi ürünlerde ihracat artışı getiriyor. Ancak dış ticaret açığına baktığımızda, bu yapıdaki dış ticaretten ülke olarak kazançlı çıkmadığımızı ve ihracata dayalı büyüme modelinin net olarak çöktüğünü görüyoruz.

Arz yönlü maliyet artışlarına ilave olarak açıkladığımız nedenlerle yurtiçi talebin ve yurtdışı talebin (ihracatın) tetiklediği enflasyon kontrolden çıkmış görünüyor. Enflasyon sabit gelirlinin cebinden fiyatı belirleme gücü olanın cebine kaynak aktarımıdır. Dolayısıyla enflasyonda kazananlar, fiyat belirleme gücü olan şirketler ile fiyat artışlarıyla birlikte bu şirketlerin yükselen ciroları üzerinden vergi gelirlerini artıran ve Türk Lirası cinsinden iç borçlarını eriten devlettir. Kaybeden ise sabit gelirli kesimlerdir. 

Bu kapsamda, mayıs ayı nakit bütçe gerçekleşmelerinde Hazine’nin neredeyse rekor seviyede nakit fazlası vermiş olması da enflasyondan kazananlardan birinin devlet olduğunu  göstermiştir.  

ÖNGÖRÜLEN HEDEFLER HEP SÖZDE KALIYOR

Bütün bu gelişmeler gösteriyor ki çok istemiş olduğumuz “üretime dayalı büyüme” süreci bu dönemde de yakalanamamış durumda. Hizmetler sektöründeki yüksek hacimli katkının temelinde, son iki yılda bu sektörün zayıf gelişme göstermiş olması ile ilgili. Özellikle turizm alanında, 2022 yılına hızlı bir giriş yapıldığı rakamlara yansımaya başlamış görünüyor. Aynı şekilde, haberleşme ve ulaşım alanı da pandemi etkisinin geçtiğini yansıtıyor. Ulaşım sektörü büyük olasılıkla, yılın tamamında da büyümeye katkı vermeye devam edecektir. 

Sanayi kesiminde elde edilen yüzde 7.4’lük büyüme, üretim tarafından sağlanan katkının göstergesidir. Ancak, bu rakamın milli gelir büyümesine katkısı zayıf kalmıştır. Diğer yandan, nispeten iyi geçen ilk çeyrekten sonra sanayi kesiminden gelen zayıf büyüme sinyalleri, ikinci çeyrek ve sonrasında üretimin milli gelire katkısının güçlü olmayacağına işaret etmektedir. Tarımın durma noktasına gelmesi, inşaattaki yüzde 7.2’lik küçülme istihdama olumsuz yansımaktadır. 

Büyüme ile ilgili yazılarımda genellikle istihdam yaratmayan niteliksiz büyüme ve fakirleştiren büyüme kavramlarına değiniyorum. Son gelen büyüme verileri de maalesef bu sürecin devam ettiğini gösteriyor. Bu gelişmelerin sadece ekonomik değil, sosyal ve siyasal sonuçları olacağı anlaşılıyor. 

Cumhuriyet | İrfan Hüseyin YILDIZ