Artan nüfus, küçülen tarım arazileri, hızla tükenen su kaynakları ve iklim krizinin derinleşen etkileri. Dünyanın gıda üretim modeli, yüzyıllardır alışılmış biçimde devam edemeyecek kadar büyük bir baskı altında. Bu noktada geleneksel tarımı tamamlayıcı, şehirlerde dahi yüksek verimle üretim yapmayı mümkün kılan dikey tarım, sürdürülebilir bir geleceğin anahtar teknolojilerinden biri olarak öne çıkıyor. Bu yenilikçi tarım modeli ile toprağa ihtiyaç duyulmuyor, su geri dönüştürülüyor ve iklim koşullarından bağımsız üretim sağlanarak hem çevresel yük azaltılıyor hem de güvenilir gıdaya erişim güçlendiriliyor.
Kapalı ve kontrollü ortamlarda üretim yapmayı mümkün kılan dikey tarım, Japonya, Hollanda, İsrail ve Güney Kore gibi tarım alanı kısıtlı ülkelerde uzun yıllardır geliştirilen bir teknoloji. Türkiye’de ise henüz yeni yeni duyulan bir sistem. 2 yıl önce enerji mühendisi Selim Kara tarafından hayata geçirilen mühendislik ve Ar-Ge şirketi ErgoFarm da dikey tarım üzerine çalışmalarını devam ettiriyor.
ErgoFarm’ı kurduktan sonra uzun çaplı araştırmalar sonucunda Hollanda’da 50 yıllık bir çiftçi tarafından kurulan Artechno Growsystems B.V’nin 12 yılda geliştirdiği dikey tarım sistemini yerinde görmek için şirketle iletişime geçtiğini söyleyen Selim Kara, “Bu sistemin iskeletini yapmak kolay. Ama her bitkinin başka bir beklentisi var.
İklimi, nemi, ışığı, minerali farklı. Her biri ayrı bir bilim. Türkiye’de insanlar sıfırdan başladığı için optimum değeri bulmak yıllar alıyor. Ben biraz daha yukarı basamaktan gitmek istedim ve bu işin bilimini en iyi bilen Hollanda ve üretimini yapabilen Çin’le anlaşarak, Türkiye’deki operasyonu birlikte yürütmek, bu sistemi daha da geliştirmek için iş birliğine yöneldim. Ve hikâyemiz böylelikle başlamış oldu” dedi.
“İstanbul, gelecekte tarım şehri olacak”
Lojistik maliyetlerinin ve karbon salımının dünya çapında büyüyen bir problem olduğuna dikkat çeken Kara, “Gelecekte şehirler kendi gıdasını üretmek zorunda kalacak. Bugün İstanbul’da tarım yok ama 20 milyon insanı beslemek için gelecekte şehir içi tarım zorunlu olacak. Dikey tarım; AVM teraslarında, depolarda, bir binanın -10. katında bile kurulabilir. Gelecekte İstanbul bir tarım şehri olacak.
Yeni jenerasyonun tarıma ve çiftçiliğe olan ilgisizliği nedeniyle bu iş ileride çiftçilerin değil de daha çok iş insanlarının yatırım yapacağı bir alan olacak ve onlar tarafından yönetilecek. Yani CEO’lar çiftçi olacak. Restoran, otel ve büyük işletmeler kendi üretimlerini yaparak hem israfı azaltabilecek hem de tedarik zinciri risklerini ortadan kaldırabilecek” diye konuştu.
Su kullanımı yüzde 95 azalıyor
Dikey tarımın avantajının sadece üretim kapasitesi ya da yer tasarrufu değil; aynı zamanda bilimsel bir üretim disiplinine sahip oluşunda yattığını belirten Kara, “Dikey tarımın en dikkat çekici avantajı su kullanımı. Bir marulun tarlada yetiştirilmesi için yaklaşık 6 ton su gerekiyor, dikey tarımda ise bu miktarın yüzde 95 azalıyor. Sistem; verilen suyu geri toplayıp yeniden kullanıyor, hiçbir kimyasal pestisit kullanılmadığı için su atığı da oluşmuyor. Elektrik ise en büyük gider kalemi. Bir marulun bize maliyeti 12 lira, bunun 6 lirası elektrik.
Sisteme yenilenebilir enerji eklendiğinde de üretim tamamen karbon nötr hale gelebiliyor. Hatta kapalı devre yapısı nedeniyle sistem karbonu geri dönüştürerek karbon negatif bir etki bile yaratabiliyor” bilgisini verdi.
Yetiştirme süresi 3’te 2 kısalıyor
Geleneksel yöntemlerle tarla sulandığında her koşulda bitkinin alması gerekenden fazla su verildiğinin altını çizen Kara, “Bitki zaten suyla beraber içindeki minerali alıp, suyu tekrar bırakıyor. O da toprak altındaki kaynaklara gidiyor ve tonlarca su harcanıyor. Biz ise dikey tarım ile bitki neye ihtiyaç duyuyorsa onu veriyoruz, sulamalarda da bitkinin istediği minareli alması sonrasında bitkinin geri bıraktığı suyu tekrar tanka gönderip, ertesi gün tekrar kullanıyoruz.
Üstelik bu sistemde hiçbir şekilde pestisit ve ilaç kullanılmadığı için de suyu kirletmiyoruz. Bitkiye ihtiyacı olan azot, potasyum, fosforu verdiğimiz için de besin değerini korumuş oluyoruz. Ve ortalama 25 ile 50 günde ağaç olmayan her bitkiyi elde edebiliyoruz. Yani süreyi 3’te 2 oranında kısaltmış oluyoruz ” dedi ve şöyle devam etti: “Bir toprağa kimyasal değdirildiğinde 40 yıl, atom bombası atıldığında 100 yıl organik tarım yapmak mümkün olmuyor. Kimyasalın toprağa verdiği zararı buradan hesap etmek mümkün.”
Dikey tarımda bitkiye mineral vermeyi keserek büyümesinin engellenebildiğini, yalnızca sulama yapılarak da taze tutulabildiğini belirten ErgoFarm kurucusu Selim Kara, “Bu sistemle ürünün raf ömrünü 4 kata kadar çıkarıyoruz. Bizim yetiştirdiğimiz marul 2 ay geçse de taze kalıyor. Zaten doğal olan geç bozulur. Yani dikey tarım teknolojisi ile gıda israfını yüzde 80’e kadar azaltmış oluyoruz” dedi.
Gıda enflasyonuna çözüm ekonomisi
Türkiye’de gıda fiyatlarındaki artışın önemli bir bölümünün nakliye, soğuk zincir ve üretim risklerinden kaynaklandığını belirten ErgoFarm Kurucusu Selim Kara, kontrollü tarım ve yenilenebilir enerji sayesinde bu maliyetlerin büyük ölçüde düşürülebileceğini belirtti. Yaşanan don olayları, ani iklim değişimleri ve küresel ısınmanın tarımı her yıl daha çok zorladığını vurgulayan Selim Kara, “Tarladaki hasadı bir gecede don yüzünden kaybediyorsunuz. Dikey tarımda böyle bir risk yok. İklim tamamen kontrol altında. Bu da fiyat istikrarı demek” diye ekledi.
Yapay zeka destekli tarım
ErgoFarm’ın üzerinde çalıştığı yeni teknoloji ise yapay zekâ ile bitki takibi. Kameralar, yaprak rengi ve gelişimini analiz ederek bitkinin eksik minerallerini tespit ediyor, sisteme gerekli ayarlamaları iletiyor. Bu sayede yıllarca süren Ar-Ge sürecinin otomatik hale gelmesi bekleniyor.
Başak Nur GÖKÇAM-Dünya