Türk Ticaret Kanununun 159. maddesi uyarınca bir şirket tam veya kısmi bölünebilir. Tam bölünmede, şirketin tüm malvarlığı bölümlere ayrılır ve diğer şirketlere devrolunur. Bölünen şirketin ortakları, devralan şirketlerin paylarını ve haklarını iktisap ederler. Tam bölünüp devrolunan şirket sona erer ve unvanı ticaret sicilinden silinir. Kısmi bölünmede ise, bir şirketin malvarlığının bir veya birden fazla bölümü diğer şirketlere devrolunur. Bölünen şirketin ortakları, devralan şirketlerin paylarını ve haklarını iktisap ederler veya bölünen şirket, devredilen malvarlığı bölümlerinin karşılığında devralan şirketlerdeki payları ve hakları elde ederek yavru şirketini oluşturur.

Kurumlar Vergisi Kanununun 19. maddesinin üçüncü fıkrasında ise kısmi bölünme aşağıdaki gibi açıklanmıştır.

Kısmî bölünme: Tam mükellef bir sermaye şirketinin veya sermaye şirketi niteliğindeki bir yabancı kurumun Türkiye’deki iş yeri veya daimî temsilcisinin bilânçosunda yer alan taşınmazlar ile en az iki tam yıl süreyle elde tutulan iştirak hisseleri ya da sahip oldukları üretim veya hizmet işletmelerinin bir veya birkaçını kayıtlı değerleri üzerinden aynî sermaye olarak mevcut veya yeni kurulacak tam mükellef bir sermaye şirketine devretmesi, bu Kanunun uygulanmasında kısmî bölünme hükmündedir. Ancak, üretim veya hizmet işletmelerinin devrinde, işletme bütünlüğü korunacak şekilde faaliyetin devamı için gerekli aktif ve pasif kalemlerin tümünün devredilmesi zorunludur. Kısmî bölünmede devredilen varlıklara karşılık edinilen devralan şirket hisseleri, devreden şirkette kalabileceği gibi doğrudan bu şirketin ortaklarına da verilebilir. Taşınmaz ve iştirak hisselerinin bu bent kapsamında devrinde, devralan şirketin hisselerinin devreden şirketin ortaklarına verilmesi halinde, devredilen taşınmaz ve iştirak hisselerine ilişkin borçların da devri zorunludur.

Yukarıdaki yasal düzenlemeler dikkate alındığında kısmi bölünme suretiyle varlıkların bir kısmı var olan ya da yeni kurulan bir şirkete devredilip, karşılığında edinilen paylar bölünen şirketin ortaklarına verilebilir. Bu durumda bölünen şirketin aktifinde meydana gelen azalma kadar sermaye azaltılması gerekmektedir. Sermaye azaltımı da genel itibariyle vergi doğuran bir işlem niteliği taşımaktadır.

Yeniden değerleme işlemlerinin kısmi bölünmeye etkileri üzerine:

Kısmi bölünmede bölünmeye konu kıymetler kayıtlı değerleri  üzerinden aynî sermaye olarak mevcut veya yeni kurulacak tam mükellef bir sermaye şirketine devredilmektedir. 2022 yılında şirketler 2021 yılı ve öncesinde iktisap ettikleri gayrimenkullerin kayıtlı değerini Vergi Usul Kanununun geçici 32. maddesine göre Yİ-ÜFE artış oranı ile 2021 yılı sonuna, ardından 2021 yılı sonu değerini aynı Kanunun mükerrer 298/ç maddesine göre yeniden değerleme oranı (2022 yılı için % 122,93) ile 2022 yılı sonuna taşıma imkanına sahiptirler. Böylece değerleme konusu yapılan kıymetlerin kayıtlı değerleri ve net defter değeri 2018 ve/veya 2021 yılında (Geçici 31. Maddeye göre) değerleme yapıldı ise  yaklaşık 3,3 veya 6,4 kat, yapılmadı ise iktisap tarihine bağlı olarak yaklaşık 19,8 kata kadar artabilecektir.

VUK Geçici 32. maddeye göre yeniden değerlemeye tabi tutulan iktisadi kıymetlerin satış, devir, işletmeden çekiş, tasfiye gibi nedenlerle elden çıkarılması halinde, bunlara isabet eden ve pasifte özel bir fon hesabında gösterilen değer artışı tutarları, kazancın tespitinde dikkate alınmaz ve fon hesabı kayıtlarda kalmaya devam eder. VUK Mükerrer 298/ç maddesine göre yeniden değerlemeye tabi tutulan iktisadi kıymetlerin elden çıkarılması (satış, devir, işletmeden çekiş, tasfiye gibi) halinde, bunlara isabet eden pasifte özel bir fon hesabında gösterilen değer artışları aynen amortismanlar gibi muameleye tabi tutulur.

Bu noktada ilk olarak şu soruya cevap bulmalıyız: Kısmi bölünmede, kısmi bölünmeye konu olan gayrimenkullere ilişkin özkaynak hesaplar içerisinde yer alan (henüz sermayeye ilave edilmemiş) değer artış fonu tutarları birikmiş amortismanlar gibi devrolunan şirkete geçecek midir?  Bu sorunun cevabı bölünmeye konu varlığın transfer değerini ve beraberinde devre ilişkin hisseler bölünen şirketin ortaklarına verilecek ise sermaye azaltımı tutarını etkilemektedir. Eğer kıymete ilişkin fon hesabı aynen geçecek ise  bilançodan çıkacak kıymet tutarı ve sermaye azaltımı tutarı değerlemeden etkilenmeyecektir. Aksi halde kıymet tutarı ve sermaye azaltımı tutarı değer artış fonu kadar artacaktır. Bu durum yazının ilerleyen bölümlerinde ele alınacak sermaye azaltımına bağlı vergi yükü riskini artırabilecektir.

Kısmi bölünmenin düzenlendiği Kurumlar Vergisi Kanununun 19. maddesinde taşınmazın kısmi bölünme kapsamında devrinde, devralan şirketin hisselerinin devreden şirketin ortaklarına verilmesi halinde, devredilen taşınmaz ve iştirak hisselerine ilişkin borçların da devrinin zorunlu olduğu belirtilmiştir. Yine madde uyarınca kısmi bölünmede “kayıtlı değerleri üzerinden” devir söz konusudur[1].

Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliği uyarınca ise kısmi bölünme işleminde, aktifi ve pasifi düzenleyici hesaplar[2], ilgili olduğu aktif veya pasif hesapla birlikte devrolunmak zorundadır. Birikmiş amortismanlar aktifi düzenleyici hesaplar arasında iken, yeniden değerleme değer artış fonu hesapları aktifi veya pasifi düzenleyen hesaplar arasında değildir.

Kısacası Kurumlar Vergisi Kanunu ve Tebliğine göre bölünmede taşınmaza ilişkin kayıtlı değer olan örneğin 252 Binalar Hesabındaki değer ile bu hesaba ilişkin aktifi düzenleyici hesap olan 257 Birikmiş Amortismanlar Hesabındaki değerler ve bölünme sonucunda hisseler ortaklara verilecek ise gayrimenkule ilişkin borçlar bölünmede açıkça devralan şirkete geçmelidir. Düzenlemeler değer artış fonlarının bölünme ile birlikte devralan şirkete transferinin gerektiğini açıkça ifade etmiyor.

Değerlemeye ilişkin yasal düzenleme lafzı dikkate alındığında, ilk olarak VUK geçici 32. madde lafzından kısmi bölünme suretiyle devrolan gayrimenkullere ait özkaynak içerisinde yer alan değer artış fonlarının bölünme ile birlikte devralan şirkete geçmeyeceği anlaşılabilmektedir. Şöyle ki yasa lafzında geçen “yeniden değerlemeye tabi tutulan iktisadi kıymetlerin satış, devir, işletmeden çekiş, tasfiye gibi nedenlerle elden çıkarılması halinde ….fon hesabı kayıtlarda kalmaya devam eder.” ifadesi bu anlayışı güçlendirmektedir. Ancak düzenlemeye ilişkin usul ve esasların belirlendiği 537 sıra No.lu VUK Genel Tebliğinin 24/3. maddesinde yer alan “5520 sayılı Kanuna göre yapılan devir ve bölünme hallerinde, söz konusu fon hesabının devrolunduğu kurumlar için de(1) ve(2) numaralı fıkra hükümleri geçerlidir.” ifadesi fon hesabının bölünmede devrolacağını göstermektedir.

537 sıra No.lu VUK Genel Tebliğinde mükerrer 298/ç madde kapsamında yapılan değerleme işleminden doğan fonlar için de aynı ifadeler yer almaktadır.

Buraya kadar olan yasal düzenlemelerden kanun maddelerine göre sermayeye ilave edilmemiş değer artış fonlarının, bölünmeye konu iktisadi kıymetle birlikte devir olan şirkete geçeceğine ilişkin çok açık bir hüküm olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak Tebliğdeki “bölünme hallerinde, söz konusu fon hesabının devrolunduğu kurumlar” ifadesi, kısmi bölünmeye ilişkin kıymetin hesapsal bütünlüğü, değerlemenin bölünen şirkette yapılmasa dahi devralan şirkette yapılabilmesi imkanı ve devamlılık unsurları dikkate alındığında değer artış fonlarının devrolan varlığın diğer hesapları ile birlikte devralan şirkete geçmesi gerektiği ifade edilebilir.

Bu noktada gerek VUK geçici 32, gerekse de mükerrer 298/ç maddesi kapsamında oluşan değer artış fonlarının kısmi bölünme ile ilgili kıymetin devrolduğu şirkete geçmesi aşamasında herhangi bir vergi doğmayacağını da belirtmek faydalı olur. Ancak örneğin devrolunan şirkette değer artış fonu sermayeye ilave edilmeden devrolan iktisadi kıymet satılırsa Mükerrer 298/ç maddesi kapsamında oluşan değer artış fonu amortisman gibi değerlendirilecektir. Yani vergilendirilecek satış kazancını artıracaktır.

Kısmi bölünmeye bağlı sermaye azaltımının vergilendirilmesi üzerine:

09.11.2022 Tarih ve 32008 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “7420 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile Kurumlar Vergisi Kanununa 32/A maddesinden sonra gelmek üzere eklenen ve yayımı tarihinde yürürlüğe giren 32/B maddesi ile sermaye azaltımında vergilendirme konusuna açıklık getirilmiştir.

“Sermaye azaltımında vergileme

MADDE 32/B- (1) Kurumlar tarafından sermayeye eklenen öz sermaye kalemlerinin, sermayeye eklendiği tarihten itibaren beş tam yıl geçtikten sonra herhangi bir şekilde sermaye azaltımına konu edilmesi durumunda, nakdî veya ayni sermaye ile sermayeye eklenen diğer unsurların toplam sermayeye oranlanması suretiyle azaltıma konu edilen tutar içerisindeki sermaye unsurları tespit olunur. Söz konusu oranın tespitinde;

a) Sermayeye ilave dışında başka bir hesaba nakledilmesi, işletmeden çekilmesi veya sermaye hesabından başka hesaplara aktarımı kurumlar vergisine ve kâr dağıtımına veya ana merkeze aktarılan tutara bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak öz sermaye kalemlerinin,

b) Sadece kâr dağıtımına veya ana merkeze aktarılan tutara bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak öz sermaye kalemlerinin,

c) Başka bir hesaba nakledilmesi veya işletmeden çekilmesi halinde vergilendirilmeyecek olan ayni ve nakdî sermayenin

toplam sermaye içindeki payları dikkate alınır.

(2) Kurumların öz sermaye kalemlerini sermayeye ekledikleri tarihten itibaren beş tam yıllık süre tamamlanmadan sermaye azaltımı yapmaları durumunda, azaltımın sırasıyla birinci fıkranın (a), (b) ve (c) bentlerinde yer alan sermaye unsurlarından yapıldığı kabul edilir.

(3) Sermaye azaltımında, öncelikli olarak sermayeye ilave edilen öz sermaye kalemlerinden, sermayeye eklenme tarihi beş tam yıllık süreyi geçmemiş olanların işletmeden çekildiği kabul edilir.

(4) Bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları kapsamında sermaye azaltımı suretiyle tespit olunan sermaye unsurlarından; birinci fıkranın (a) bendi kapsamında olanlar kurumlar vergisine ve vergi kesintisine, (b) bendi kapsamında olanlar sadece vergi kesintisine tabi tutulur. Kurumlar vergisine ve vergi kesintisine tabi sermaye unsurlarında, kesinti matrahı hesaplanan kurumlar vergisi düşüldükten sonra kalan tutar olup, bu tutar üzerinden Kanunun 15 inci ve 30 uncu maddeleri ile 193 sayılı Kanunun 94 üncü maddesi hükmü kapsamında kesinti yapılır.

(5) Geçmiş yıl zararlarının mahsubu suretiyle sermaye azaltılması durumunda, bu şekilde azaltıma konu edilen sermaye unsurları birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümlerine göre tespit edilir ancak bu tutarlar üzerinden dördüncü fıkra kapsamında vergi kesintisi yapılmaz.

(6) Hazine ve Maliye Bakanlığı bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.”

Yukarıdaki yasal düzenleme öncesinde İdarenin verdiği özelgelerde kısmi bölünmeye ilişkin sermaye azaltımlarının vergilendirilmeyeceğine ilişkin şu şekilde görüşler verilmekteydi: “ Kısmî bölünme sonucunda aynî sermaye konulan şirketten alınan hisse senetlerinin ortaklara verilmesi nedeniyle şirket sermayesinin azaltılması ve daha önce sermayeye eklenmiş olan, enflasyon düzeltmesi fark hesapları ile geçmiş yıl kârlarının da bulunması durumunda; devralan şirkette yapılacak sermaye artışında enflasyon düzeltmesi fark hesaplarının ve geçmiş yıl kârlarının sermayenin bir unsuru olarak yer alması ve ayrı şekilde görülmesi şartıyla bu işlem işletmeden çekiş olarak değerlendirilmeyecek ve vergiye tabi tutulmayacaktır.” [3]

“Kısmi bölünme sonucunda ayni sermaye konulan şirketten alınan hisselerin ortaklara verilmesi nedeniyle devreden şirket nezdinde sermaye azaltımına gidilecek olup sermaye azaltımında ise sermayede yer alan kalemler ise yukarıda belirtilen sıralamaya göre işletmeden çekilmiş sayılacaktır. Ancak, kısmi bölünme kapsamında gerçekleşen devirler nedeniyle sermaye azaltımına gidilmesi halinde sermayeye eklenmiş olan sermaye düzeltmesi olumlu farkları ve geçmiş yıl karlarının devralan şirkette takip edilmesi halinde devreden şirket nezdinde sermaye azaltımı nedeniyle herhangi bir vergilendirme yapılmayacaktır.[4]

Bu görüşlere göre de uygulamada kısmi bölünmeye bağlı sermaye azaltımları özelgelerde belirtilen şartlar da sağlanarak vergisiz olarak uygulanmaktaydı.

Ancak geldiğimiz noktada Kurumlar Vergisi Kanununa eklenen 32/B maddesi ile sermaye azaltımlarının vergilendirilmesi tartışmaya mahal vermeyecek şekilde açık hale gelmiş, sermayeye eklenen öz sermaye kalemlerinin herhangi bir şekilde sermaye azaltımına konu edilmesi vergiyi doğuran olay olarak nitelendirilmiş ve maddede sermaye azaltımının vergilendirilmesinde yalnızca geçmiş yıl zararlarının mahsubu suretiyle sermaye azaltılması durumu istisnai olarak ele alınmıştır. Diğer bir deyişle yasa metninde kısmi bölünme suretiyle sermaye azaltımına ilişkin özel bir düzenleme yer almamaktadır.

İdarenin yeni yasal düzenleme çerçevesinde önceki özelgeler bazında belirttiği görüşünü değiştirip değiştirmeyeceğini merak etmek ile beraber, eski görüşünü devam ettirmesini aşağıdaki gerekçelerimizle bekliyoruz.

– Önceki bölümde belirtildiği üzere gerek VUK geçici 32, gerekse de mükerrer 298/ç maddeleri kapsamında oluşan değer artış fonlarının sermayeye ilave edilmeden kısmi bölünme ile ilgili kıymetin devrolduğu şirkete geçmesi aşamasında herhangi bir vergi doğmayacak iken ve fonların ancak devrolunan şirkette çekilmesi vergilendirme ile ilişkilendirilmişken, bunların sermayeden düşülmesi suretiyle kıymetin devrolduğu şirkete geçmesinin vergilendirilmesi anlamlı olmayacaktır. Nitekim yasa maddesi öncesi İdari görüş olan “… sermayeye eklenmiş olan sermaye düzeltmesi olumlu farkları ve geçmiş yıl karlarının devralan şirkette takip edilmesi halinde devreden şirket nezdinde sermaye azaltımı nedeniyle herhangi bir vergilendirme yapılmayacaktır.” ifadesi de fonların işletmeden çekilmesine ilişkin vergilendirmeyi devralan şirketle ilişkilendirerek  bu eşitliği sağlamaktadır.

– Kısmi bölünmeye bağlı sermaye azaltımı genel sermaye azaltımından farklı ve özel bir uygulamadır. Bu sebeple Bölünme sebebiyle devreden şirketin sermayesinin azaltılması hâlinde Türk Ticaret Kanununun 473 (anonim şirketlerde esas sermayenin azaltılmasına ilişkin karar), 474 (alacaklılara çağrı) ve 592 nci (anonim şirketlerin esas sermayenin azaltılmasına ilişkin hükümleri limited şirketlere kıyas yoluyla uygulanması) maddeleri uygulanmamaktadır. Yani kısmi bölünmeye ilişkin “sermaye azaltımı” genel “sermaye azaltımı” gibi değerlendirilemez.

– Şirketler açısından durumu değerlendirdiğimizde, sermaye şirketlerinin sermaye yapısını güçlendirmek için kârları ve diğer iç kaynakları şirket öz kaynakları içerisinde tutmayı, bunları sermayeye eklemeyi özendiren,  sermayeyi ve özsermayeyi koruyan  vergi düzenlemelerinin kısmi bölünme ile halen amacını yerine getirdiğini ifade edelim. Çünkü tutarlar halen sermayedir.

– Ortaklar açısından değerlendirdiğimizde sermayenin azalması suretiyle bölünen şirkette ortaklık payı tutarı azalırken, eş zamanlı olarak aynı tutarda bölünme suretiyle varlıkları devralan şirketten ortaklık payı alınmaktadır. Yani ortakların sahip oldukları nominal sermaye tutarlarında değişme yoktur.

Netice itibariyle;

– Öteden beri kısmi bölünmeye ilişkin sermaye azaltımının vergilendirilmemesine ilişkin özelge ile yönlendirilen uygulamanın Kurumlar Vergisi Kanununa eklenen “Sermaye azaltımında vergileme” başlıklı 32/B maddesindeki düzenlemeler kapsamında sürdürülebilirliği, İdarenin görüşü halen belli olmadığından risk içermektedir.

– Yazımızda iktisadi kıymetlerin kısmi bölünmeye konu olmasında oluşacak sermaye azaltımı gereksinimi, bu kıymetlerin VUK geçici 32 ve mükerrer 298/ç maddelerine göre yapılan ya da yapılacak yeniden değerleme işlemleri sonucunda sermayeye ilave edilmemiş değer artış fonu kadar artıp artmayacağı, diğer bir deyişle sermayeye ilave edilmemiş değer artış fonlarının amortisman gibi devralan şirkete geçip geçmeyeceği değerlendirilmiş, yasa metinlerinde çok açık bir hüküm olmadığı ancak Tebliğ ifadelerinden ve kısmi bölünme müessesinin maksadından yola çıkarak sermayeye ilave edilmemiş değer artış fonlarının amortisman gibi devralan şirkete geçeceği böylece sermaye azaltım tutarına etki etmeyeceği görüşüne varılmıştır. Ancak bu konuda da yine İdarenin görüşü önem arz etmektedir.

Yukarıdaki riskler kısmi bölünmeyi zorlaştıracağından ve kısmi bölünme müessesesi ile amaçlanan faydaları ortadan kaldıracağından İdarenin bu konuda yetkisini kullanarak olası risklere ilişkin açıklama yapması yerinde olacaktır.

Dr. Emrah AYGÜL
Yeminli Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
 

Kaynak, Kısmi Bölünmeye Konu Edilecek Taşınmazlara İlişkin Yeniden Değerleme İşlemlerinin Etkileri ve Sermaye Azaltımına Bağlı Vergilendirme - Dr. Emrah AYGÜL, YMM - Alomaliye.com

Dip Notlar:

[1] Kayıtlı değer 265 inci maddesinde, “Mukayyet değer, bir iktisadi kıymetin muhasebe kayıtlarında gösterilen hesap değeridir.” şeklinde tanımlanmıştır.

[2] Aktifi düzenleyici hesaplar; Birikmiş Amortismanlar, Birikmiş Tükenme Payları, Şüpheli Ticari Alacaklar Karşılığı, Stok Değer Düşüklüğü Karşılığı, Menkul Kıymet Değer Düşüklüğü Karşılığı, Alacak Senetleri Reeskontu, Verilen Çekler ve Ödeme Emirleri gibi esas itibariyle pasif karakterli olan ve alacak bakiyesi veren; ancak, düzenleyici rolü nedeniyle aktif kısımda yer alan hesaplardır. Pasifi düzenleyici hesaplar ise Borç Senetleri Reeskontu, Ödenmemiş Sermaye, Dönem Net Zararı, Geçmiş Yıllar Zararları, Menkul Kıymet İhraç Farkı gibi esas itibariyle aktif karakterli olan ve borç bakiyesi veren; ancak, düzenleyici rolü nedeniyle pasif kısımda yer alan hesaplardır.

[3] Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığının 23.07.2013 tarihli özelgesi

[4] BOLU VALİLİĞİ Defterdarlık Gelir Müdürlüğünün 16.06.2020 tarihli özelgesi