Devlet üniversitelerde görevli öğretim elemanlarının maaşlarında 1 Temmuz'dan geçerli olmak üzere yüzde 17,55 oranında ve 15 Temmuz'da da geçerli olmak üzere 8.077 TL seyyanen zam yapıldı. Bir akademisyenin görevi sadece ders vermek değildir, bunun yanında gerek yurt içinde gerekse de yurt dışında araştırmak yapmak için fiziken bulunması, ulusal ve/veya yabancı birçok elektronik ve/veya fiziki yayın edinip yayın yapma gibi oldukça maliyetli bir görev tanımı vardır. Bu nedenle akademisyenlerin ayrı bir kategoride maaş açısından değerlendirilmesi kaçınılmazdır. Akademik çalışma yapmak durumunda olan birçok akademisyene bu tutar kesinlikle yetmemektedir.

Bahsettiğim akademisyenler devlet üniversitesinde görevli olanların yanında halk arasındaki adıyla özel üniversite olarak bilinen vakıf üniversitelerinde olanlar için de elbette geçerlidir.

Maaş eşitleme sorunu hala giderilmiş değil

Vakıf üniversiteleri ile devlet üniversitesi öğretim elemanları arasındaki maaş farkının giderilmesi için 17 Nisan 2020 tarihinde 7243 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun m.11 ile bir düzenleme yapıldı ve Kanun değişikliği aynı gün yürürlüğe girdi.

Söz konusu madde hükmü "Vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışan öğretim elemanlarına, unvanlarına göre devlet yükseköğretim kurumlarında ödenen ücret tutarından az ücret verilemez" ile vakıf ve devlet üniversitesi öğretim üyeleri arasındaki maaş farkının giderilmesi amaçlandı.

Ancak Kanun değişikliği 17 Nisan 2020 tarihinde olmasına rağmen (duyduklarımız ve basına yansıyan haberlere göre) hâlâ bazı okullarda bu eşitlik sağlan(a)madı.

17 Nisan 2020 tarihinde yürürlüğe giren düzenleme ile birlikte öncelikle "eşitlemenin brüt mü yoksa net ücret mi" olacağı ve "bu düzenlemenin uygulanmaya başlama tarihi" ne olacağı soruları sorulmaya başlandı. YÖK, bu sorunları çözmek adına bir dizi Kararlar aldı. Hatta bazı üniversiteleri incelemeye dahi aldı ama bana ulaştığı kadarıyla ücret eşitleme sorunu hâlâ devam etmektedir.

Üniversiteler maaşları önemli bir maliyet olarak görüyor

Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un Gerekçesinin 11'inci maddesinde "vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışan öğretim elemanlarının mali haklarının devlet yükseköğretim kurumlarında çalışan emsalleri ile eşitlenmesi öngörülmüştür." hükmü yer almaktadır. Gerekçedeki "mali haklar" ibaresi oldukça açıktır.

Şöyle ki; devlet üniversitesinde görevli bir öğretim elemanı ile vakıf üniversitesinde görevli bir öğretim elemanının ücretleri aynı mali hakları kapsamamaktadır. Mali hak ibaresi 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu'nun 12, 14, ek madde 1, ek madde 2, ek madde 3 ve ek madde 4 gibi bir kısım maddeleri içermektedir. Söz konusu maddeler özetle YÖK tazminatı, üniversite ödeneği, eğitim/öğretim ödeneği gibi ödemeleri kapsamaktadır. Ve bu maddelerde yazan ortak ifade ise "damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz." şeklindedir.

Yani devlet üniversitesinde çalışan bir öğretim elemanına verilen ücretin bu ödeneklere isabet eden kısmı vergiye tabi tutulmamaktadır. Örneğin devlet üniversitesinde çalışan bir profesörün maaşından sigorta ve diğer kesintiler düşüldükten sonra kalan tutar yani matrah üzerinden vergilendirilir. Ancak devlet üniversitesinde çalışan bir profesörün maaşının büyük bir kısmı söz konusu ödeneklerden ibaret olduğu için vergiye tabi matrahı da düşüktür.

Devlet üniversitesinde çalışan öğretim elemanının matrahı düşük olduğundan kümülatif toplam artan oranlı vergi tarifesinde (GVK m.103, halk arasındaki adıyla dilim) yılın ikinci yarısında ikinci dilime girmektedir. Ancak vakıf üniversitesi öğretim elemanının matrahı yüksek olduğundan genel olarak mart ayından sonra ikinci dilime ve hatta daha sonra yüzde 27'lik oranın bulunduğu üçüncü dilime de girmektedir. Bu, vakıf öğretim elemanının eline geçen tutarın yıl sonuna doğru daha da azalması anlamına gelecektir.

Bordroda görünen brüt ücretler aynı olsa da ücreti oluşturan kalemlerin farklı olması nedeniyle devlet üniversitesinde çalışan öğretim elemanı ile vakıf üniversitesi öğretim elemanının maaşından yapılacak vergi kesintisi arasında ciddi bir fark oluşmaktadır. Devlet üniversitesinde çalışan öğretim elemanı, bordrosunda bulunan ücret kalemleri içinde ağırlıklı olarak yer alan çıplak ücret dışındaki ödemeler nedeniyle daha az vergi ödeyecek, vakıf üniversitesinde çalışan ise bordrosunda gelirinin tamamı çıplak ücret olarak göründüğünden vergi yükü çok daha ağır olacaktır.

Ayrıca aylar itibariyle artan oranlı vergi tarifesine tabi olduğunu da düşününce hakkaniyet iyiden yiye yok olacaktır. Vakıf üniversitesi, brüt ücret bazında sorumluluğunu yerine getirse de öğretim elemanı devlet üniversitesinde çalışan aynı ünvanlı meslektaşı ile aynı ücreti maaş hesabında göremeyecektir. Ücret gelirlerinin farklı kalemlerden oluşması nedeniyle aynı brüt ücreti alanların farklı matrahlarının bulunması aynı zamanda Anayasamızın 10'uncu maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine de aykırı bir durum olacaktır.

Kanun maddesi ne anlama geliyor?

7243 sayılı Kanunla 2547 sayılı Kanun'da yapılan değişiklik ile ücretlerin eşitlenmesi amaçlanmıştır. Ancak brüt ücret eşitlemesi vakıf üniversitesi öğretim elemanlarının aleyhine bir durum yaratmaktadır. Kanun'un ve Kanun Gerekçesinin 11'nci maddesi ile bu eşitleme öngörülmüş ve Gerekçede mali hakların eşitlemesi amaçlanmıştır. Ancak görüldüğü ve konuşulduğu kadarıyla yapılan yeni dönem için sözleşmeler brüt olarak akdedilmektedir.

Vakıf yükseköğretim öğretim elemanlarının ücret düzenlemesinin 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu'nun yukarıda belirttiğim maddeler kapsamına alınması hem adalet açısından hem de Anayasa'nın "Ücrette adalet sağlanması" kenar başlıklı 55'inci maddesinin bir gereğidir. Ancak mali haklar konusunda devlet/vakıf üniversitesi farkı ortadan kalktıktan sonra brüt ücret eşitlemesi adil olur. Aksi durumda ücret eşitlemesi reel olarak pek etki etmeyecektir. Vakıf yükseköğretim öğretim elemanlarının hedeflenen durumu, düzenleme öncesindeki durumundan pek de farklı olmayacaktır.

Sayıları yaklaşık 30 bine yaklaşan vakıf yükseköğretim elemanları, her ne kadar İş Kanunu'na tabi olsa da onlar hakkında belirttiğim düzenlemenin yapılması genel itibariyle onarıcı ve denkleştirici adalet kapsamında olumlu sonuçlar doğuracaktır.

Vakıf öğretim üyelerinin ücret düzenlemesinde ortaya çıkan adaletsizliğin temel sebebi; vakıf üniversitesi öğretim üyelerinin atama ve yükselmelerinde 2547 sayılı Kanunun uygulanması, maaş ve diğer özlük hakları bakımından ise iş kanununa tabi olmasıdır. Bütçesini devletin vermediği kurumların maaş ve diğer özlük haklarında öğretim üyeleri ve vakıf yükseköğretim kurumları aleyhine yapılan düzenlemeler Anayasanın 130'uncu maddesinde yer alan üniversite özerkliğine açıkça aykırılık teşkil etmektedir

Devlet yükseköğretim kurumları öğretim üyelerinin net ücretleri dikkate alınarak eşitleme yapılırsa bu durumda vakıf yükseköğretim üyelerinin vergi ve SGK yükü artacaktır. Bu durum, vakıf üniversitesinin mali külfetini artıracaktır. Her ne kadar temel amacı kârlılık olmasa da vakıf üniversitelerine de bunu reva görmek çok doğru olmasa gerek.

Çözüm için öncelikle sorunu tespit edelim

Bu süreçte gözden kaçan çok önemli bir husus var ki o da öğretim elemanlarının aldıkları maaşlara ilişkin bazı istisnalar uygulansa zaten vakıf üniversitesi öğretim üyelerinin eline daha fazla bir maaş geçeceği ve hatta bu vakıf üniversitelerinin cebinden çıkmadan olacağı.

Şöyle…

Kanunun gerekçesinde yer alan mali haklar ifadesi çıkış noktamız olacak. Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un gerekçesinin 11'inci maddesinde "vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışan öğretim elemanlarının mali haklarının Devlet yükseköğretim kurumlarında çalışan emsalleri ile eşitlenmesi öngörülmüştür." hükmü yer almaktadır.

Gerekçedeki "mali haklar" ibaresini şöyle yorumlamak gerekir; Devlet üniversitesi öğretim elemanının aldığı ücret dolayısıyla uygulanan vergisel avantajlar vakıf üniversitesi öğretim elemanlarının ücretleri için de uygulanmalı.

Ancak devlet üniversitesinde görevli bir öğretim elemanı ile vakıf üniversitesinde görevli bir öğretim elemanının ücretleri aynı mali hakları kapsamamaktadır. Mali hak kavramından anlaşılması gereken şey yukarıda da yazdığım şekliyle 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu'nun 12, 14, ek madde 1, ek madde 2, ek madde 3 ve ek madde 4 gibi bir kısım maddelerinde yer almaktadır. Söz konusu maddeler özetle YÖK tazminatı, üniversite ödeneği, eğitim/öğretim ödeneği gibi ödemeleri kapsamaktadır. Ve bu maddelerde yazan ortak ifade ise "damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz." şeklindedir.

Bunun anlamı devlet üniversitesi öğretim üyelerinin maaşlarından daha az vergi kesilmekte, matrahları daha düşük kalmakta, vergi dilimine çok daha geç girmekte ve dolayısıyla da daha az vergi ödemektedirler.

Daha anlaşılır bir ifadeyle 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu'nun 12, 14, ek madde 1, ek madde 2, ek madde 3 ve ek madde 4 uyarınca devlet üniversitesinde çalışan bir öğretim üyesinin aldığı maaşa çeşitli vergi istisnaları uygulanmakta ve dolayısıyla da istisna uygulanan bu tutarlardan damga vergisi haricinde başka bir vergi alınmamaktadır. Ama bu haklar vakıf üniversitesi öğretim üyelerinin maaşlarına uygulanmamaktadır.

Çözüm için ivedilikle bu yapılmalı

Vakıf üniversiteleri Yükseköğretim Personel Kanunu'nun yukarıda belirttiğim maddelerini kendi öğretim elemanlarına uygularsa ceplerinden para çıkmadan net olarak ücretleri eşitleyebilecekler. Bu nedenle de hem Kanun hükmünü uygulamış hem öğretim üyelerine fazla maaş vermiş hem de sorunları çözmüş olacaklar.

Bunun için vakıf üniversiteleri Gelir İdaresi Başkanlığı'ndan vakıf üniversitesi öğretim üyelerinin Yükseköğretim Personel Kanunu'na tabi olduklarına bu nedenle de Yükseköğretim Personel Kanunu'nun 12, 14, ek madde 1, ek madde 2, ek madde 3 ve ek madde 4 gibi bir kısım maddelerinden dolayı alacakları maaşlarına istisna hükmünü uygulayacaklarına dair bir özelge talep etmeleri gerekiyor. Hatta bazı üniversitelerin bu şekilde uyguladıkları yönünde duyumlar da gelmektedir.

Zaten 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu'nun 1'inci maddesi "2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda yer alan öğretim elemanları tanımına giren personeli sınıflandırmak, aylıklarını ve ek göstergelerini düzenlemek, derece yükseltilmesi ve kademe ilerlemesinin şekil ve şartları ile, sosyal haklardan yararlanma, ek ders ücreti, üniversite, idari görev ve geliştirme ödeneklerinin miktarını tespit etmek, emekli ve yabancı öğretim elemanlarının sözleşmeli olarak çalıştırılma usul ve esaslarını belirlemektir."

Yükseköğretim Personel Kanunu'nun kapsamını düzenleyen 2'nci maddesi de "2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa tabi üniversite öğretim elamanlarının aylık, ödenek ve sair özlük haklarını kapsar." şeklindedir.

Buna göre Yükseköğretim Personel Kanunu'nun kapsamına m.1 ve m.2 uyarınca vakıf ya da devlet üniversitesi öğretim elemanı ayrımı yapılmadan "2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa tabi üniversite öğretim elamanları" ifadesi kullanarak 2547'ye tabi olan tüm öğretim üyeleri girmektedir.

Ezcümle vakıf ve devlet üniversitesi öğretim elemanları Yükseköğretim Personel Kanunu'na tabi olması nedeniyle bu Kanundaki istisnaları düzenleyen hükümlerin tüm öğretim elemanlarına uygulanması gerekmektedir. Bu durumda hem öğretim elemanının net maaşı devlet üniversitesindeki öğretim üyesiyle eşitlenmiş olacak hem de vakıf üniversiteleri ek bir mali külfete girmeden bu sorunu çözmüş olacaklardır.

Bu nedenle 1 Temmuz'dan geçerli olmak üzere devlet üniversitesi öğretim elemanlarına verilen zamların da vakıf üniversitesi öğretim elemanlarının maaşlarına yansıtılması ve bu dediğim şekilde çözüm üretilmesi hem vakıf üniversiteleri 2547 sayılı Kanun'daki değişikliği uygulayarak kanuni sürece uygun davranmış olacak hem de öğretim üyeleriyle akademik barış sağlanmış olacaktır.

Bu hâlâ sorun olarak görülüyorsa konu Gelir İdaresi Başkanlığı'na ivedilikle taşınıp özelge talep edilmeli ve çözülmelidir.