Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) 22 Kasım’da yayınlanan son ‘Küresel Ekonomik Görünüm Raporu’nun en çarpıcı grafiklerinden biri, 29 OECD üyesi ülkenin 1970’den 2022’ye GSYH’leri içinde enerji harcamalarının payı.

1973-74 ve 78-79 petrol krizlerinde, söz konusu 29 ülkenin GSYH’sinin sırasıyla yüzde 17 ve yüzde 18’i, hayli yüksek bir bedel enerji harcamaları için kullanılmak durumunda kalırken, bu oran 2022 yılı biterken yeniden yüzde 18’e yaklaşmış durumda. Oysa aynı oran, 1989 ile 2000 arası yüzde 10 ve hatta az da olsa altında seyretmişti. 2008 ve 2012’de yüzde 13’e çıksa da ardından tekrar yüzde 10 seviyesine düşmüştü. Dolayısıyla dünya ekonomisinin 45 yıl sonra ağır bir ‘enerji krizi’ yaşadığı tartışılmaz bir gerçek.
 
Covid-19 ve Rusya-Ukrayna savaşı, iki ‘siyah kuğu’ aynı zamanda dünya ekonomisi için ciddi bir enflasyonist baskıyı da tetikledi.
 
Öyle ki, 2021 eylülünde Avrupa Birliği ortalaması olarak, sadece fiyat endeksi sepetindeki ürünlerin yüzde 15’inin fiyatında yüzde 6’nın üzerinde artış varken, geçtiğimiz eylülde fiyatında yüzde 6’nın üzerinde artış görmüş toplam sepetteki ürün oranı yüzde 55’e ulaşmış durumda. Macaristan hariç ve ‘sıfır’ seviyesindeki Şili’yi de katarsak, reel ücretleri enflasyona gerilememiş ülke sayısı, 38 OECD üyesi ülke arasında sadece 2. OECD’nin ‘Krizle Yüzleşmek’ başlığıyla paylaştığı son rapor, küresel ekonomik büyüme hızına yönelik tahmin ve öngörülerde, bu yılki büyüme hızı beklentisi olan yüzde 3.1’e karşılık, 2023’te küresel büyümenin yüzde 2.2 düzeyine doğru ivme kaybetmesinin beklendiğini gösteriyor.
 
G20’DE İLK ÜÇTE
2022 küresel büyüme beklentisi bir önceki rapordaki büyüme tahmini doğrultusunda değişmez iken, 2023 büyüme oranı öngörüsü aşağı doğru düzeltilmiş. 2024’te ise küresel ekonomik büyüme hızının yüzde 2.7’ye çıkmasının öngörüldüğünü gösteriyor. Türkiye ekonomisi için 2022 GSYH büyüme hızı oranı yüzde 5.4 olan önceki tahmine göre sadece 0.1 puan düzeltilerek, yüzde 5.3 olarak muhafaza edilmiş. Türkiye ile Endonezya’nın aynı oranda büyümesi bekleniyor. Görünen o ki, 38 OECD üyesi ülke içerisinde, 2022’de Türkiye yine ilk 2’de, G20 ülkeleri arasında ise yine ilk 3’te olacak gözüküyor. Türkiye’nin üretim ve ihracat başarısı, ekonomik büyümeyi destekleyici ekonomi politikası seti tercihi, Türkiye ekonomisi için iyi bir bütçe geliri ve istihdam düzeyini ise ciddi manada koruyucu bir tablo olarak geri dönüyor.
 
Bu tercih, Türkiye’yi büyümesini ‘mali disiplin’ başarısını gözeterek ve devam ettirerek desteklemesi anlamına geliyor. Nitekim, Türkiye’ye hiçbir uluslararası teşkilat raporunda, ne IMF, ne Dünya Bankası, ne de OECD cephesinde kamu maliyesi ile ilgili bütçe dengesi ve kamu borcuna yönelik en ufak bir uyarı dahi yok. Buna karşılık, başta Fransa olmak üzere, pek çok G7 ülkesine kamu borç yükü ve bütçe performanslarına yönelik ciddi uyarılar söz konusu. Türkiye’nin enflasyon oranları 2023’te beklenenin hayli üzerinde bir hızla geriler ise bu durumda, raporlarda enflasyona yönelik cümlelerin dili de değişmiş olacak. Ekonomi yönetimi bu konuda kararlılığını her daim dile getiriyor. OECD Genel Sekreteri Mathias Cormann ise bir küresel resesyon öngörmediklerini; ancak kesinlikle bir zayıflama dönemi olacağını tahmin ettiklerini vurguluyor.
 
EN FAZLA AVRUPA ETKİLENDİ
OECD, küresel ekonomik yavaşlamanın ülke ekonomilerini eşit olarak etkilemediğini belirtiyor; bununla birlikte, Rusya-Ukrayna savaşının tetiklediği bölgesel tedarik sorunları nedeniyle enerji fiyatlarının ve ara mamule ulaşmanın pek çok fabrikanın faaliyetlerini neredeyse kapanma düzeyinde olumsuz yönde etkilediği için küresel ekonomik yavaşlamadan en çok Avrupa’nın etkilendiğine işaret ediyor.
 
19 Euro Bölgesi ekonomisinin bu yıl ortalama yüzde 3.3 büyüyüp, 2023’te büyümenin binde 5’e gerilemesi, 2024’te ise bölgenin büyümesinin yüzde 1.4 olması öngörülüyor. Avrupa ekonomisinin lokomotifi sayılan Almanya’nın, 2023’te binde 3 oranında küçülmesi tahmin ediliyor. OECD, ABD’nin ise bu yıl sadece yüzde 1.5 oranında büyüyeceğini vurguluyor.

İtoHaber