Hepimizi derinden yaralayan deprem sonrasında her kesimden yardımlar gelmeye başladı. Öncelikle buna gerek var mıydı? sorusunu sormak lazım. Yani devletin önceden bu gibi afetler sonrasında kullanılmak üzere bir fonu neden olmasındeğil mi? Bunun cevabını defalarca yazdım.

Şu an hemen hemen her gün yaşanan artçı depremler neticesinde bölgede olanlar artık bölgeyi terk etmeye başladı ya da imkanları ölçüsünde terk etme planları yapmaya. Sanıyorum bölgeden ayrılacak kişi sayısı her geçen gün artacak.

Bölgeyi yaşanabilir bir hale getirmek ve insanların orada tekrar rahatlıkla yaşamaları zaman alacak elbette. Daha da önemlisi devlete bu konuda çok ciddi iş düşmekte. Ve dolayısıyla da bölgede yeni sağlam konutlar, havaalanları, yollar vs. yapılması hem zaman alacak hem de bütçeye çok ciddi bir parasal külfet getirecektir. Kuvvetle muhtemel seçim sonrası beklenenin de üstünde bir ek bütçe yapılacak kanaatindeyim.

Ancak en önemlisi kısa vadede o bölgede olanların insani ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde bir planlama yapılması gerekliliğidir. Öyle öğrenci yurtlarına falan yerleştirmeyle olacak iş değil bu.

Ancak depremzedelere insani yaşam sunabilmek adına hazırlanacak bu planlamanın finansmanını da çok iyi düşünmek gerekir. Şöyle ki bunu finanse etmek için yeni bir vergi mi getireceğiz ya da var olan bazı vergilerin oranları mı artıracağız ya da özel bir servet vergisi mi getireceğiz?

Bu sorunun çözümüne ilişkin şu aralar basında servet vergisi söylemi tekrar gündeme geldi. Servet vergisi elbette getirilsin ama depremin yaralarını sarmak için getirilecek bu vergi depremin yaralarını sarmak için kullanılabilecek mi? sorusuna cevap bulmamız gerekiyor. Hadi bu vergiyi getirdik diyelim, bu yeni vergi yargıda iptal edilebilir mi?

Yani öyle bir servet vergisi getirilmeliyiz ki bu vergi, depremin yaralarını sarmak üzere kullanılmalı ve bu yeni vergi yargı tarafından iptal edilmemelidir.

Görüldüğü üzere konunun birden fazla cevap bekleyen ayağı var. Bunlardan en anlaşılır ve insani olanı bir servet vergisi getirilmeli ayağıdır. Evet kesinlikle getirilmeli ama…

Olası bir servet vergisinin alınması/getirilmesi durumunda biri neden diğeri de netice olmak üzere iki temel engel bulunmaktadır. Neden sorusunun cevabını Anayasal ilkelerde; netice sorusunun cevabını ise 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nda aramak gerekiyor. Şöyle ki… 

Özel bir servet vergisi olabilir mi?

Öncelikli temel sorun servet kavramından ne anlaşılması gerektiğidir. Servetten anlaşılan sadece finans kurumlarında bulunan nakit, hisse senedi, tahvil, bono vs gibi finansal enstrümanlar mı ya da sahip olunan gayrimenkuller mi? Dünya ölçeğinde bu soruların cevabı genel olarak banka ya da finans kurumlarında bulunan mevduatlar olarak kabul edilmiş. Bizde önerilen servet vergilerine bakıldığında önerilerin öbeğinde banka ya da finans kurumlarında bulunan TL ve yabancı paralar bulunmaktadır. Ben de bu yazıda bunu bu şekilde kabul ederek değerlendirmelere devam edeyim.

TCMB'nin 10 Şubat 2023 tarihli haftalık banka ve para istatistikleri verilerine göre TL ve yabancı para mevduat tutarı yaklaşık 9 trilyon TL'dir.

Bu mevduatların bir kısmı kişi başına 1 milyon TL'den fazladır. Bu kişilerden varsayalım 1 milyon TL gibi bir tutarı aşan mevduata (servete) sahip olanlardan belli bir oranda özel bir servet vergisi alabilir miyiz? Elbette alabiliriz ama öncelikle verginin ekonomik sonuçlarından ziyade özellikle Anayasal olarak mümkün olup olmadığını ele almamız gerekmektedir.

Bir düzenleme ister kanunla ister Cumhurbaşkanı kararı isterse de başka bir enstrümanla yapılsa bile Anayasa'nın herhangi bir hükmüne aykırılık oluşturmaması gerekmektedir. Özellikle vergi hukuku ile alakalı yapılan düzenlemeler Anayasa'nın 2'nci maddesinde yer alan sosyal hukuk DevletiAnayasa'nın 10'uncu maddesinde yer alan eşitlik 13'üncü maddesinde yer alan ölçülülük ve 35'inci maddesinde yer alan mülkiyet hakkının ihlali gibi ilkeler ile çelişmemelidir.

Buna göre; 

Özel bir servet vergisinin Kanunla konulması gerekmektedir

Anayasa'nın 73'üncü maddesinin 3'üncü fıkrası gereği vergiler ancak kanunla konulur. Bunun için kendine ait bir kanun ya da özel iletişim vergisinde (deprem vergisi) olduğu gibi var olan bir kanuna ekleme yapılabilir. Bu düzenlemenin ise kesinlikle kanunla yapılması gerekmektedir. Kuvvetle muhtemel bu tarz bir verginin konulması bu aralar oldukça popüler bir yöntem olan torba kanun ile yapılır. Kanunla konulması dışında Cumhurbaşkanı kararı ya da genel tebliğ gibi bir düzenleyici işlemle bu verginin konulması mümkün değildir.

Özel servet vergisi kanunu hangi amaç için konulacak?

Getirilecek özel bir servet vergisinin meşru bir amacının olması gerekmektedir. Bu amaç, deprem dolayısıyla kullanılmak üzere tesis edilebilir. Ancak burada da bir engel var ki bu da 5018 sayılı Kanun'un 13/g maddesinde "Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesi esastır." ilkesidir.

Bu, ademi tahsis ilkesi olarak da adlandırılır. Genel bütçeye doğrudan gelir kaydedilen bu vergiler hazinenin havuzuna aktarılır ve yine bu vergiler toplandığı yer ya da konusuna bakılmaksızın bütçe kanununun izin verdiği ölçüde her türlü kamu hizmeti için harcanabilir. Tıpkı deprem vergisi olarak bilinen özel iletişim vergisinde olduğu gibi. Akıbeti aynı olma ihtimali çok yüksek.

Her deprem sonrası nerede bu deprem vergileri? sorusuna her seferinde yazılarımda bu yanıtı verdim. İşte tam da bu noktada genel bütçeye gelir kaydedilen ve depremin yaralarını sarmak amacıyla getirilecek servet vergisinin de sadece deprem için kullanılması 5018 sayılı Kanun'un 13/g maddesi uyarınca mümkün görünmemektedir.

Olur da deprem için bir servet vergisi getirilirse bunu zelzele vergisi diye adlandıracağız. Yani bu amaçla getirilecek vergi hazineye aktarılacak sonrasında ise bütçe kanununda yer alan duble yol, lüks makam araçları gibi harcamalara gidecek. Ve maalesef her deprem sonrasın nerede bu zelzele vergileri? diye soracağız. Benden uyarması…

Bunun çözümü için daha önce deprem vergileri için önerdiğim işsizlik fonu gibi bir fona dönüştürülmesi söz konusu olursa bu sorun aşılabilir.  

Konulacak bir "özel servet vergisi" Anayasa'nın eşitlik ilkesini de zedelemeyecek

Anayasa uyarınca vergi yükü vatandaşlar arasında adil ve dengeli dağıtılmalıdır. Günümüzde çağdaş devlet olmanın ve hukukun üstünlüğü ilkesini yaşama geçirmenin yolu hukuk devleti olabilmektedir. Anayasa Mahkemesi'nin ifadesiyle "hukuk devleti olmak, yönetenlere hukuk güvencesi sağlamaktadır." şeklinde hukuk devletinin görevi tanımlanmıştır. Hukuk devletinin unsurlarından en önemlilerden biri eşitlik ilkesidir. Devletin eşitlik ilkesine aykırı bir yasal düzenleme ihdas edebilmesi için bu yasal düzenlemenin "haklı bir nedene (meşru amaç)" dayanması ve kamu yararı nedeniyle bu yola başvurması gerekmektedir.

Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, içtihatlarında haklı neden kriterinin kesin bir tanımını yapmış değildir. Anayasa Mahkemesi, önüne gelen somut vakanın durumuna göre gereklilikzorunlulukdengeli ve makul ölçüler gibi ifadelerle bu kriteri açıklamaya çalışmaktadır.

Fakat bu konuda şu söylenebilir ki her durumda eşitlik ilkesinden sapmayı gerektirecek bir ayrım kriterinin ayrımın amacına uygun olması gerekecektir. Bu minvalde ademi tahsis ilkesinin varlığı, eşitlik ilkesinden sapmak için gerekçe gösterilen depremin yarattığı sosyal adaletsizlikleri gidermede kullanılamayacak bir servet vergisini anayasaya aykırı hale getirebileceği gibi, yüksek bir vergi oranının belirlenmesi durumunda mülkiyet hakkı, ölçülülük ilkesine aykırılık sebebiyle ihlal edilmiş olacaktır.

Genel değerlendirme

Deprem sonrası milyonlarca insanın gelir kaybına uğraması sosyal devlet ilkesini daha anlaşılır hale getirmiştir. Haliyle devletlerin bu ilkeyi vatandaşları açısından efektif hale getirebilmesi için yeni kaynaklar yaratmaları gerekmektedir. Bu kaynaklardan biri olarak düşünülebilecek servet vergisi Türk hukukunda bilhassa eşitlik ilkesi bakımından sorun yaratabilecektir.

Her ne kadar yasama organlarının nisbi eşitlik gereği zorlayıcı durumlarda genel eşitlik prensibinden sapmalar yapma konusunda takdir haklarının olduğu düşünülse de bu takdir hakkının keyfi olmaması, meşru ve somut bir amaca yönelik olması gereği ortadadır.

Türk vergi hukukuna hâkim ilkelerden biri olan ve evvelden beri tartışılan ademi tahsis ilkesi gereğince depremin yaralarını sarmak amacına özgülenmiş olarak belli bir kesimden alınacak servet vergisinin amacına uygun kullanımını sağlayacak somut yasal düzenlemeler yapılmayıp toplanan verginin genel bütçe içerisinde kaybolması bu vergisel düzenlemenin anayasaya uygunluğunu tartışmalı hale getirecektir. Sosyal devlet ilkesini gerçekleştirmenin önemli olduğu kadar vergilerin harcanmasındaki şeffaflığın da önemli olduğunu unutmamak ve hukuk devleti ve eşitlik ilkesi gibi ilkeleri sosyal devlet arkasına sığınan bir popülizmin kucağına bırakmamak gerekmektedir.

Yukarıda belirttiğim şekildeki bir servet vergisinin birçok anayasal hakkı ihlal etmesi olasıdır. Bu verginin Türkiye uygulamasında son dönemde sıklıkla görüldüğü üzere kanun harici bir norm ile konulmasının beraberinde getireceği anayasaya aykırılık sonucunun yanı sıra, eşitlik ilkesi ve mülkiyet hakkını ihlal edecek içerik ve orantısızlıkta olması da ihtimal dâhilindedir.

Ezcümle, olası bir servet vergisi toplanır ve depremin yaralarını sarmak için harcanabilir ama ademi tahsis olmazsa; yüksek servet sahiplerinden özel bir servet vergisi alınabilir ama eşitlik ilkesi olmazsa.

T24 | Murat BATI