Millet olarak çok büyük bir felaket yaşadık. Asrın felaketi olarak nitelendirilen yaşadığımız olay hepimizi derinden yaraladı. Özellikle de deprem bölgesinde yaşayan insanlarımızı…

Adana’dan Elazığ’a kadar uzanan 400 km'lik bir hatta yaşanan 2 ayrı deprem 11 il merkezini, onlarca ilçeyi ve yüzlerce köyü etkiledi. Deprem hattında 13 milyonu aşkın nüfusumuz depremden doğrudan etkilendi.

Şimdi yaraları sarma zamanı…

Yazılarımı takip edenler vergisel konularda okuyucularımı bilgilendirmeye çalıştığımı bilirler. Ama bugünkü yazımda, yapılan yardımların vergisel boyutundan ya da vergi matrahından nasıl indirileceğinden bahsetmeyeceğim. Yardım işi gönül işidir. Eminim ki hiç kimse yaptığı ya da yapacağı yardımın vergi matrahından indirim hakkı olduğu için yapmıyordur. Biz millet olarak alicenap bir milletiz. Tarih boyunca her zaman düşenin dostu olmuş ve zayıfın yanında yer almışız.

Bu kadar geniş bir coğrafyada meydana gelen felaketin yaralarını sarmak kolay olmayacak elbette. Depremden etkilenen bölgenin genişliği, ilk etapta kurtarma ve yardım ekiplerinin organizasyonsuzluğu, kurtarma faaliyetinde aksaklıklar yaşanmasına, toplanan yardımların hızlı bir şekilde ihtiyaç sahiplerine ulaşmasına maalesef engel oldu.

Ancak felaketin büyüklüğüne rağmen ülke olarak tek yürek olmayı bildik. Gerek kamu, gerek özel yardım kuruluşları, askerimiz, polisimiz ve binlerce gönüllü canla başla deprem bölgesindeki kurtarma çalışmalarına katıldı. Depremden günler sonrasında bile göçük altından çıkarılan mucizelere tanık olduk.

Hiçbir yardım, ebediyete intikal eden canlarımızı geri getiremez elbette. Ama bundan sonra yapılacaklar, benzer afetlerde daha fazla canımızın yanmasını engelleyebilir.

Hiç kimse yaşananların bir kader olduğundan ve bunlardan ders çıkarmamız gerektiğinden bahsetmesin!..

Ders çıkaracak olsaydık, önceki depremlerden dolayı bir ders çıkarmamız gerekirdi. Depreme uygun yapılar yapmadığımız zaman, başımıza neler geldiğini daha kaç defa yaşamamız gerekiyor. Daha kaç canımızı toprağa vermemiz gerekiyor…

Hiç kimse kağıttan binaları yapıp binlerce insanımıza mezar olan yapıları yapan üç beş müteahhit ve şantiye şefi mühendis ile kolonları keserek kendine daha fazla yer açmaya çalışan üç beş kendini bilmezi tutuklayarak, sorumluları cezalandırdık diye sıyrılmaya çalışmasın!..

Bu binalar yapılırken asıl görevi yapıların uygunluğunu denetlemekle görevli olanların, bu binalara izin verenlerin, kaybolan yaşamlarda hiç mi kusuru ve sorumluluğu yok.

Önümüzde bir TOKİ gerçeği var. Bölgede olan binlerce TOKİ konutundan hiçbirinde depremde can kaybı olmadıysa, demek ki yeterli tedbir alınıp kontroller yapıldığında böyle bir felaket ile de baş etmek mümkün olabiliyor.

Depremin yaraları elbette sarılacak. Bu felaketin yol açtığı maddi yaraları sarmak kolay. Asıl mesele, ruhumuzda açılan yaraları sarmak…

Tüm milletimize geçmiş olsun.

Sözün Özü;

Ey İnsan! Kadere az bahane bul. Buğday ektin de, arpa mı biçtin? (Fuzuli)

Erol ÇEMBER       
Yeminli Mali Müşavir