Değerli okurlar, uygulamada "teknik iflas" olarak adlandırılan durum sermaye şirketlerinin ortaklarını ve üst düzey yöneticilerini ilgilendiren/düşündüren önemli konuların başında gelir.

Çünkü zarar sebebiyle sermayenin kısmen veya tamamen kaybedilmesinin şirketin iflasına kadar giden çok ağır sonuçları vardır.

Bu konu, son yıllarda ekonomik kriz/kur krizi/pandemi/ekonomik kriz/kur krizi vs. sarmalı derken gündemden düşmüyor.

Önce yasal düzenlemeyi hatırlayalım.

Türk Ticaret Kanunu (TTK) Madde 376’ya göre;

- Son yıllık bilançodan, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılırsa, yönetim kurulu derhâl genel kurulu toplantıya çağırmak ve uygun gördüğü iyileştirici önlemleri sunmak zorundadır. Bu iyileştirici önlemler; sermayenin tamamlanması, sermaye artırımı, bazı üretim birimlerinin veya bölümlerinin kapatılması ya da küçültülmesi, iştiraklerin satışı, pazarlama sisteminin değiştirilmesi vs. olabilir. Genel kurul, sunulan iyileştirici önlemleri aynen kabul edebileceği gibi değiştirerek de kabul edebilir ya da sunulan önlemler dışında başka bir önlemin uygulanmasına karar verebilir.

- Yine son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılırsa, derhâl toplantıya çağrılan genel kurul, kalan sermaye ile yetinmeye, sermayenin tamamlanmasına veya artırılmasına karar verebilir. Kalan sermayeyle yetinmeye karar verdiği takdirde sermaye azaltımı yapılır, bu azaltımla eşzamanlı sermaye artırımı yapılabilir veyahut azaltım yapılmadan da artırıma karar verilebilir. Bu kararları vermediğinde şirket kendiliğinden sona erer, yani iflas süreci başlar.

Şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler varsa, yönetim kurulu, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkarmakla görevlidir. Bu bilançodan hareketle aktiflerin, alacaklıların alacaklarını karşılamaya yetmediğinin anlaşılması hâlinde, yönetim kurulu, bu durumu asliye ticaret mahkemesine bildirmek ve şirketin iflasını istemek zorundadır. Borca batık olma durumu, şirketin aktiflerinin borçlarını karşılayamaması halidir.

Şimdi bu konuda son yıllarda yapılan ve iş dünyasını rahatlatan düzenlemelere geçebiliriz.

Yaşanan kur ve ekonomik kriz ortamına pandemi de eklenince sermaye şirketlerimizin önemli bir kısmı teknik iflas sorunu ile karşı karşıya kaldı.

Ticaret Bakanlığı çıkardığı tebliğler ile şirketleri 2023 yılına kadar rahatlattı.

Önce 2018 yılında, henüz ödenmemiş (kapanmamış) yabancı para cinsinden borç değerlemesinden doğan kur farkı zararlarının, 1 Ocak 2023 tarihine kadar sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin hesaplamalarda dikkate alınmayabileceğine yönelik geçici düzenleme yapıldı.

Sonra 2020 sonunda, 2020 ve 2021 yıllarında tahakkuk eden/edecek amortismanlar ve personel giderlerinin yarısının da sermaye kaybı veya borca batık olma hesaplamalarında dikkate alınmayabileceği öngörüldü.

Şirketlerin durumu geçen zaman içinde düzelmeyince süre uzatımları başladı.

Önce geçici düzenlemede yer alan “1/1/2023” ibaresi “1/1/2024” olarak değiştirilerek, düzenlemenin 1 yıl daha uygulamada kalması sağlandı.

Son olarak, 31 Ekim 2023 tarihinde yayımlanan tebliğ ile  “1/1/2024” ibaresi “1/1/2025” olarak değiştirilerek, düzenlemenin 2024 yılında da uygulanmasına olanak tanındı.

Buna göre, 1 Ocak 2025 tarihine kadar, TTK’nın 376 ncı maddesi kapsamında sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin yapılan hesaplamalarda,

-Henüz ifa edilmemiş (ödenmemiş) yabancı para cinsi yükümlülüklerden (kredi, satıcı borcu vs.) hangi dönemde doğduğuna bakılmaksızın kur farkı zararlarının tamamı ile

-2020 ve 2021 yıllarında tahakkuk eden kira giderleri, amortismanlar ve personel giderlerinin toplamının yarısı dikkate alınmayabilecek.

Son değişiklik bir önceki uzatma gibi sadece uygulama tarihi ile sınırlı olarak yapıldığından, başka bir ifade ile 2022, 2023 ve 2024 yıllarında tahakkuk eden giderlerle ilgili bir düzenleme yapılmadığından, bu yıllarda tahakkuk eden kira giderleri, amortismanlar ve personel giderlerinin tamamı TTK’nın 376 ncı maddesi kapsamında sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin hesaplamalarda dikkate alınacak.

Bu konuda acil düzenleme beklendiğini 12 Nisan 2023 tarihli yazımda gündeme getirmiştim. Geç de olsa süre uzatımının yapılmış olması takdir edilmelidir. Ancak 2022, 2023 ve 2024 yıllarında tahakkuk eden/edecek giderlerle ilgili düzenleme yapılmamış olması önemli bir eksikliktir. Çünkü bu yıllar enflasyonun güçlü bir şekilde hissedildiği yıllardır. Bu yıllarda söz konusu giderler finansal tabloları ciddi ölçüde olumsuz etkilemiştir.

Ayrıca yabancı para cinsinden borçlanmalarda kur farkı zararlarının tamamı TTK 376 değerlendirmelerinde dikkate alınmazken, TL cinsinden borçlanmalarda hesaplanan TL faizlerin tamamının dikkate alınmasının haksız olduğunu da bu vesileyle belirtmek isterim. TL borçlananların ne günahı var?