Deprem bir doğal afet.

Yerel gibi görünür, etkisi geneldir.

Kahraman Maraş (Pazarcık) depremlerinin etkisi,  ulusun geneline  yayılması  bir yana ,  etkinin süresi de uzun olacaktır.  Ülke olarak yaşanan sosyal travma,  yakın bir gelecekte başlayıp nereye kadar gideceği belli olmayan ekonomik travmaya dönüşecektir.

Depremin vurduğu yerlerde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.  Köylerin şehirlere, şehirdekilerin büyük şehirlere kaymaya başladığı bir nüfus hareketi başlayacaktır.

Deprem nedeniyle yerini terk eden bu “ruhu yaralı” insanların büyük kısmı geri dönmeyi unutacaklardır.  Başlayan nüfus hareketi bazı bölgelerin etnik yapısını etkileyecek boyuta bile gelebilir.

Bu bölgeler, sosyal ve ekonomik açıdan  son derece hızlı ve doğru biçimde rehabilite edilmelidir.  Bu durum sadece bir Bakanlığın görevi olarak düşünülmemelidir.  Tüm ülkeyi ilgilendiren bir travma varsa, bunun kaosa dönüşmemesi için Resmi, yarı resmi hatta gayri resmi  tüm idari ve sosyal kuruluşlar “deprem sonrası için planını, hazırlığını şimdiden yapmalıdır.

Deprem için yardım, bugün gerekiyor. Bu bir acil servis gibi değerlendirilmelidir. Yaraların  sarılarak hayatın normal akışına dönüşmesi için, yarının sorunlarını bu günden ortaya döküp çözüm yolları için hazırlık yapmak sadece idari bir çaba değil,  bir ulusal yükümlülüktür.

Öncelikle yıkılan idari binaların, konut inşaatından ayrı olarak ele alınması ve devletin,  bu bölgede,  insanların  acısı dinmeden çalışmaya başlaması şarttır. Bu bir öncelik sorunu değil, koordinasyon şartıdır.  İnsanlara hayatı kolaylaştıracak olan idari mekanizmadır.

Biz bu yazıda, kendi bildiğimiz alanlarda ve 1999 yılı depremlerinde yaşadığımız sorunları hatırlayarak Vergi İdaresinin hazırlıklı olması gereken konuları genel hatlarıyla ortaya koymaya çalışacağız .

  1. Özellikle yıkılan binalardaki küçük işyerleri sahiplerinin bölgeden taşınmasını önleyecek mali maddi kolaylıklar ve yardımlar ilgili odalar tarafından planlanmalıdır. Bu bölgede faaliyetini kaldığı yerden sürdürecek küçük iş yerleri (esnaf ve zanaatkar) için can suyu kredisi sağlamak vergi idaresinin işi değildir. Ama bu mükelleflerden birkaç yıl kazanç üzerinden vergi alınmamalıdır. (Bu uygulamanın  en kötü tarafı,  kazanç üzerinden vergi ödemeyecek olanların sahte fatura düzenleme alışkanlığı edinmeleridir. Bu durum daha önce Güneydoğu Anadolu’yu Kalkındırma   tedbirleri kapsamında denendi ve gerekli kontrol mekanizması geç kurulduğu (hatta kurulamadığı ) için bölge dışı mükellefleri, sahte fatura temini için bu bölgedeki iş yerlerine çekti) Ancak, esnaf muafiyeti şartları bu bölgeler için genişletilerek sorunun çözümü sağlanabilir.
  2. Organize sanayi bölgeleri ile diğer alanlarda faaliyette bulunan (fabrika, büyük atölye vs.) iş yerleri için, depremin etkilediği aktif kıymetlerin (bina, yer üstü tertipler, sabit veya oynak teçhizat ile makineler) yenilenmesi /değiştirilmesi gerekiyorsa ya amortisman yoluyla itfa usulünden vaz geçilmeli ya da yüksek oranlı amortisman uygulaması devreye sokulmalıdır.
  3. Bu bölgelerde kurulacak veya yenilenecek ya da genişletilecek yatırımlar için daha farklı bir TEŞVİK yöntemi uygulanmalıdır. Bu teşvik,  yatırım değeri, katkı oranı, yararlanılacak vergisel istisnalar ve uygulama basitliği içeren bir “pozitif ayrımcılık” şeklinde olmalıdır.  Amaç bölgeyi rehabilite etmek, yatırımları korumak, bölgede kalan insanların ekonomik hayatının canlanmasını sağlamaksa, bu bölgede, (hiç değilse belirli bir süre) ortaya çıkabilecek  kötüye kullanma ihtimalini düşünmemeliyiz. 
  4. Bu bölgeye yapılacak yatırım veya genişletmeler  için “bölgeden temin edilen”  aktif kıymetler için  özel teşvik unsurları devreye sokulmalıdır. Zira, bölgede ekonomik hayatın canlanması isteniyorsa, bölge dışındaki üreticilerin mallarını bölge içinde pazarlamak için iş yeri açmaları da teşvik edilmiş olacaktır.
  5. Yatırım ve teşvik konusu Maliye İle diğer bazı bakanlıkları aynı zamanda ilgilendirmektedir. Bu durumda, uzun yazışma ve tartışmalarla vakit geçirmek yerine şimdiden fikirlerin oluşması ve mevzuat taslaklarının hazırlanması şarttır.  
  6. Vergiciliğin,   görevin niteliğinden gelen doğal bir muhafazakarlığı vardır. Bu muhafazakar tutum, teşviki ve destekleri  “vergi harcaması” olarak görmeye yol açar. Bir süre için gözlerimizi kapatmak zorundayız.  Zira  burada zaten bu tür vergi harcamalarına ihtiyacımız bulunmaktadır.
  7. Bu bölgelerde fiilen çalışan kamu görevlisi  insanların bölgede kalabilmesini sağlayacak  tedbirlerin başında güvenli mekanlarda kurulmuş lojmanlara ihtiyaç vardır. Bu konu,  sadece vergi idaresinin sorunu değildir ama vergi idaresi kendi personeli için “kalmayı-gelmeyi teşvik edecek” mekanları öncelikle sağlamak zorundadır.
  8. Vergi ve Askerlik, tarihten beri iki milli görevdir. Her iki unsur da devletin varlığını ve hükümranlığını gösterir. O nedenle bölgedeki vergi idaresinin süratle  travmayı atlatması, gerekiyorsa dışardan dönüşümlü ve süreli personel kaydırmalarının planlaması yapılmalıdır.
  9. Vergi İdaresi sadece vergi tahsilatı peşinde koşan bir kurum değildir.  Bölgede binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Hala çok yüksek sayıda ağır yaralı vardır. Bu vefat olayları, çok değil, bir-iki ay içinde vergi idarelerine yoğun bir  “Veraset İşlemi”  doğuracaktır. Bu olay,  sadece intikal eden mallardan vergi toplama -alma olayı değildir. Mirasçıların, veraset hukuku kapsamındaki işlerinin başlama noktası veraset beyannamesidir ve bu beyannameyi değerlendirecek olan vergi dairesidir. O nedenle,  vergi idaresinin bölgede acilen faaliyetine başlaması bir fantezi değil zorunluluktur.
  10. Yıkılan binalar, telef olan eşyalar-arabalar, sahipsiz kalan iş yerleri nedeniyle Veraset ve İntikal Vergisi uygulamasında bölgedeki mallar açısından istisna tutarlarının yükseltilmesi zorunludur.
  11. Depremden etkilenen yerlerdeki mükelleflerin KDV iadelerinin, hiç değilse birkaç yıl için,  pozitif ayrımcılığa uygun biçimde  süratle halledilmesi ve finansman sorununun çözümüne katkı sağlanmalıdır.
  12. Buna paralel olarak, bölge dışı mükelleflerin KDV iadelerinde sorunlu kılınan “karşıt inceleme” olayının bölgedeki mükellefler açısından basitleştirilmesi de şarttır. Zira, bölge rehabilite edilirken diğer mükelleflerin mağdur edilmesi  doğru bir uygulama değildir. Oralardaki teminat mektubu çözümleri, indirimli oran iadeleri gibi tasdik raporları düzenleyecek YMM’ler büyük zorluklar yaşayacaktır. Bu durum, bir süre sonra, bölge iş yerlerinden alış-verişi de etkileyebilecektir. Bu nedenle, bölge mükellefleri nezdinde karşıt inceleme şartı kaldırılmalıdır. Zaten Gelir İdaresinin çok zengin bir “bilgi deposu” vardır ve bu depo kullanılacaksa şimdi kullanılmalıdır. 
  13. Yıkılan binalar artık arsa vasfına dönmüştür. Üzerine bina yapılıp yapılmayacağı belli değildir. Bu durum tapu harçları ile emlak vergisini etkileyecektir. Özellikle, yıkılan ve arsa haline gelen binaların cins tashihleri için bir harç muafiyeti getirilmelidir.   İrade dışında ortaya çıkan ve re’sen dikkate alınması gereken bir durumun göz ardı edilerek tapu harcı tahsilatına yönelmesi, vergicilik etiğine (vergiyi doğuran olayın gerçekliğinin tespitine) aykırı olacaktır.
  14. Aynı şekilde yıkılan binaların ödenmemiş emlak vergisinin terkini veya ikinci taksitin “ değeri düşük arsa”   vergisi olarak tahsil edilmesi sağlanmalıdır. Bu durum, Emlak Vergisi Kanunu’nun “vergi değerini tadil eden durumlar ” başlıklı maddesinin  yorumu ile sağlanabilecek bir uygulamadır . 
  15. Bölge mükellefleri için ilan  beyan ve bildirim kolaylıkları Vergi Dairelerini rahatlatacaktır. Bu nedenle bölgeye -geçici görevle de olsa-  gönderilecek takviye personelin süreksiz yükümlülükler konusunda yetişkin olmaları daha uygun olacaktır.  

Ertuğrul Tuncer
Yeminli Mali Müşavir
Köker YMM Bağımsız Denetim A.Ş.