Değerli okurlar, sıkça duyduğumuz yeniden değerleme (YD) oranı, ekim ayında (ekim ayı dahil) bir önceki yılın aynı dönemine göre Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi'nde meydana gelen ortalama fiyat artış oranını ifade ediyor. Bu oran Maliye Bakanlığı’nca ilan ediliyor.

2021 yılında yüzde 36,20 olan bu oran 2022 yılı için yüzde 122,93 olarak kesinleşti ve Maliye Bakanlığı'nca 24 Kasım 2022 tarihinde ilan edildi.

YD oranı, YD işleminde uygulanmasının yanında (hatta daha çok) başta vergi ile ilgili olmak üzere birçok tutar veya haddin otomatik olarak değişmesinde ölçü olarak kullanılması nedeniyle hayatımızı doğrudan etkiliyor. Ancak otomatik olarak artan bu mali yükümlülüklerin tamamına yakınında Cumhurbaşkanının otomatik artan tutarı azaltma veya artırma yetkisi var.

Kasım ayında oranın yüzde 122,93 olarak ilan edilmesinin ardından Cumhurbaşkanı'nın yetkilerini nasıl kullanacağı yönünde tahminler ve görüşler ortaya atılmaya başlandı.

Önümüzde seçim olduğu ve ekonomik kriz ortamında bulunduğumuz için yetkilerin vatandaşlar lehinde kullanılması bekleniyor.

Ben bu vesileyle bazı konularda kişisel beklentilerimi paylaşmak isterim.

Mali yükümlülükler yüzde 122,93’ten daha düşük bir oranda artırılmalı!

Motorlu taşıtlar vergileri, maktu damga vergileri, işlem bazında damga vergisi üst sınırı, harç tahakkukuna esas tutarlar, İş Kanunu ve Sendikalar Kanununa göre uygulanan idari para cezaları, trafik para cezaları gibi mali yükümlülüklerin YD oranından daha düşük (maksimum yüzde 50 oranında) artırılması isabetli olur. Çünkü içinde bulunduğumuz yüksek enflasyon ve ekonomik kriz ortamında vatandaşlarımızın ve vergi mükelleflerimizin daha yüksek bir artışa tahammülü yok!

Emlak vergileri veya emlak vergisi hesabına esas alınan asgari arsa ve arazi birim değerleri YD oranının yarısı (yüzde 61,47) oranında artıyor. Cumhurbaşkanının, bu artış oranını sıfıra kadar indirmeye veya yeniden değerleme oranına kadar artırmaya yetkisi var. Geniş bir kesimi ilgilendiren bu artış oranının YD oranında artırılması zaten düşünülemez. Sıfıra kadar indirilmesi de beklenemez. Yüzde 50-60 aralığında artırılmasını bekliyorum.

En az YD oranında artırılması veya daha çok artırılması gereken tutarlar

Aşağıda bazılarına yer verdiğim tutarlarda ise artış oranının YD oranı seviyesinde bırakılması veya Cumhurbaşkanınca yetki kullanılarak daha fazla oranda belirlenmesi isabetli olur. Böylece vatandaşlarımız ve vergi mükellefleri biraz nefes alır!

  • İşverenlerce, işyerinde veya müştemilatında yemek verilmeyen durumlarda, hizmet erbabına dışarıda yemek verme hizmeti sağlayan mükelleflere ödenen veya hizmet erbabına nakden ödenen gelir vergisinden müstesna yemek bedeli tutarı,
  • Çalışanların işe gidiş gelişlerine ilişkin yol masraflarını karşılamak üzere kendilerine verilen toplu taşıma kartları, biletleri vb. ödeme araçları için belirlenen günlük istisna tutarı,
  • Gider yazılabilecek aylık binek otomobil kira bedeli,
  • Binek otomobillerinin iktisabında ödenen ÖTV ve KDV toplamının doğrudan gider yazılabilecek kısmı,

Konut olarak kiraya verilen gayrimenkullere ilişkin istisna tutarı,

Gelir vergisi tarifesine ilişkin yetki mükellef lehine kullanılmalı!

Bir kısmına yukarıda yer verdiğim Gelir Vergisi Kanunu’nda yer alan maktu had ve tutarlar da takip eden yılda yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanıyor. Bu şekilde otomatik olarak hesaplanan maktu had ve tutarların yüzde 5'ini aşmayan kesirler dikkate alınmıyor. Cumhurbaşkanı, YD oranı ile artan değerleri yüzde 50'sine kadar artırmaya veya indirmeye yetkili. (Gelir Vergisi Kanunu Md.123)

 Gelir vergisi tarifesinde yer alan gelir dilim tutarları da bu usule göre YD oranında artırılarak belirleniyor.

Eğer Cumhurbaşkanı'nca gelir dilimleri YD oranından daha düşük bir oranda artırılırsa, daha yüksek oranların geçerli olduğu üst gelir dilimlerine daha çabuk geçilecek demektir. Bu durum da daha yüksek vergi ödenmesi veya kesilmesi anlamına geliyor. Bu da enflasyondan etkilenen tüm gelir vergisi mükelleflerini etkiliyor. En çok da ücretlileri etkiliyor. Çünkü daha çabuk üst gelir dilimine girip daha az gelir elde ediyorlar. Mevcut gelir vergisi tarife yapısı zaten ücretliler için önemli bir avantaj sağlamıyor. Bir de gelir dilimleri YD oranından düşük artırılırsa içinde yaşanılmaz bir vergi ortamı ortaya çıkacaktır.

Seçim ortamına girdiğimiz bugünlerde ücretliler aleyhine böyle bir yaklaşımın tercih edilmeyeceğini, eğer tercih edilirse de bu tercihin çok yüksek sesle tartışılacağını ve seçim sonuçlarına etki edeceğini düşünüyorum.

Geçmişi hatırlayalım…

2005 yılı sonuna kadar uygulanan sistemde ücret gelirleriyle diğer gelirler için farklı vergi tarifesi söz konusu idi. Ücret gelirleri her dilimde diğer gelirlere göre 5 puan düşük vergilendirilmekteydi. Bu uygulama 2006 yılı başında değiştirildi. İkili tarife esasına son verilerek, tüm gelirler için tek tarife uygulanması esası benimsendi. Ayrıca gelir dilimleri azaltıldı. Yapılan değişiklik ücret dışındaki gelirlerin vergi yükünü önemli ölçüde azaltırken orta ve yüksek ücret geliri elde edenlerin vergi yükünü artırdı.

Ancak bu düzenleme çok uygulanamadı, açılan iptal davasında Anayasa Mahkemesi, tarifede yapılan değişikliğin ücretliler aleyhine sonuç doğurduğu gerekçesiyle yeni tarifede yer alan en üst gelir dilimine ilişkin vergi oranı (o dönemde en yüksek vergi oranı olan) yüzde 35'in uygulanmasını anayasaya aykırı bularak söz konusu oranı ücretliler yönünden iptal etti. İptal kararı 8.7.2010 tarihinde yürürlüğe girdi.

Anayasa Mahkemesi'nin iptal gerekçesi, davaya konu yeni tarifenin (yüzde 35'lik dilime giren) ücretlinin vergi yükünü Anayasamızın 73 üncü maddesinde hüküm bulun "Mali güce göre vergi ödeme" ilkesine aykırı olarak ağırlaştırması olarak ifade edildi.   

Yüksek Mahkeme, iptal kararının gerekçesinde, vergi adaletinin sağlanması için vergilendirmede farklı nitelikteki gelirlerin ayrı vergilendirme yöntem ve oranlarına tabi tutulmasının gereğini; diğer deyişle gelir, servet veya harcamanın vergilendirilmesinde konulara, nitelik veya miktarlara göre ayrı yükümlülükler ve oranlar belirlenebileceğini vurguladı.

 Böylelikle "vergilendirmede ayırma prensibini" net bir şekilde ortaya koyan yüksek mahkeme, ücret gelirlerinin diğer gelir unsurlarına göre salt emeğe dayalı olarak elde edilen gelir niteliğinde olması ve vergi baskısının yüksekliği nedeniyle özellikle bu geliri elde edenlerin ekonomik durumları ile vergi oranları arasında doğrudan bir bağlantının kurulmaması ve ücretlilerden vergi alınırken gelirin niteliği ve mali gücün göz ardı edilmesinin düşünülemeyeceğini ifade etti.

Ayrıca Mahkeme kararında Anayasanın 55 inci maddesindeki "Adaletli bir ücret elde etme" ilkesi gereği devletin "Adaletli bir ücret" için tedbir alma görevini de gündeme getirdi.

Peki, bu mükemmel kararın hakkı yasa koyucu tarafından verildi mi?

Ne yazık ki hayır. Dağ fare doğurdu!

İptal kararı üzerine yapılan yasal düzenleme ile Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararına rağmen yüzde 35'lik oran ücret gelirleri için de korundu. Yani ücret gelirleri için de tarifenin (o dönemdeki) son dilimi için geçerli olan yüzde 35 oranında vergi hesaplanacağı hükme bağlandı. Değiştirilen tek şey yüzde 27'lik orana tabi gelir diliminin ücret gelirleri açısından biraz yükseltilmesi ile sınırlı kaldı.

Ne ilginçtir ki o günden bu yana, benim bildiğim kadarıyla, yeni tarife iptal davasına konu olmadı! Böyle bir girişimin varlığında haberdar olanlar varsa ve açıklarlarsa sevinirim.

Son olarak vergi tarifesine yüzde 40 oranına tabi bir dilim daha eklendi, ancak ücretliler ile ilgili olumlu bir değişiklik yapılmadı. Bu değişiklik yapılırken ücret gelirleri için yüzde 5’lik artırımın bir yıl geç uygulanması ile yetinildi.

Halen belli bir tutarı (2022 yılında 170 bin TL’yi) aşan ücret gelirlerinde belli bir tutarla (2022 yılında 80 bin TL ile) sınırlı olarak 5 puan (2022 yılında maksimum 4 bin TL) düşük gelir vergisi hesaplanıyor.

Bugün, Anayasa Mahkemesinin iptal kararında detaylı bir şekilde açıklanan gerekçelerin tamamına aykırı bir vergi tarife yapısının korunduğunu söyleyebiliriz.

Ücretliler lehine bir şeyler yapmak isteyen iktidarın dikkatine sunarım.

T24 | Erdoğan SAĞLAM