Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, 18 Ağustos toplantısında politika faizini 100 baz puan indirdi ve yüzde 14’ten yüzde 13’e çekti. Orandaki bu değişim önemli mi? Hiç önemli değil. Çünkü enflasyonun çok altındaki negatif politika faiz oranları, para politikası aracı olarak işe yaramıyor.

Piyasanın bu karara reaksiyon vermesi; politika faizinin seviyesinden ziyade, yapılan açıklamaya bağlı niyetin ortaya çıkmış olması ve bizlere yansıyacak olan sonuçlarının giderek hepimizi daha fazla korkutuyor olması ile ilgilidir. Enflasyonun serbest uçuşta bırakılıyor olması bir tercihtir ama sürdürülebilir değildir. Türkiye’nin onda birinden daha az enflasyonu olan ülkeler, enflasyonla öncelikli olarak mücadele ederken iktidar havaya bakıp ıslık çalıyor. Ekonomi çöküyor ve bizler de fakirleşiyoruz, daha ne olsun?

Bu iktidarın yaptıklarını, iktisat teorisi üzerinde konuşmaya çalışmak artık çok zorlaştı. Teori açık olarak enflasyonun faizler genel seviyesini belirlediğini söylüyor. Bunu tersinden okumak, ters yoldan otobana girmek gibi sonuçlar veriyor. Merkez Bankası’nın politika faizini indirmeye başladığı Eylül 2021’den beri; piyasa faizleri düşmedi yükseldi, döviz kurları düşmedi arttı, cari açık azalmadı katlandı, enflasyon düşmedi patladı ve ülke risk primi (CDS) düşmedi daha da yükseldi, bu neyin inadı?

Daha fazla ilerlemeden önce kısa bir teorik açıklama daha yapmak istiyorum. Serbest piyasa ekonomilerinde, ekonomiyi yönetmek iki temel iktisat aracını kullanmakla mümkün olmaktadır. Bunlar: Para politikası ve maliye politikasıdır. Türkiye uzun yıllardır daha çok para politikası araçlarını kullanmaktadır. 

MERKEZ BANKASI GÖREV TANIMININ DIŞINDA

Peki para politikası araçları nelerdir ve uygulamasından kimler sorumludur? 

Para politikası tanım olarak “para arzını kontrol etme” işidir. Uygulamasından sorumlu olan kurum Merkez Bankası’dır. Merkez bankalarına, para arzı üzerinden fiyatlar genel seviyesini kontrol etme ve fiyat istikrarını sağlama görevi verilmiştir. Bizim Merkez Bankamızın da kanun ile tanımlanmış esas görevi, “fiyat istikrarını sağlamak”tır. Bu temel amacı ile çelişmemek koşulu ile “hükümetin iktisadi politikalarına ve büyüme-istihdam amaçlarına destek olur”

Merkez bankaları, para arzını kontrol etmek için değişik araçlar kullanabilmektedirler. Emisyonu dışarıda bırakırsak eğer, bu araçların başında “faiz” gelmektedir. Merkez bankaları faiz üzerinden para talebini özellikle tasarruf ve yatırım ilişkisini etkilemeye çalışırlar.  

Merkez bankaları, “son borç veren merci” olarak belirledikleri bu faiz (politika faizi) ile paranın asgari maliyetine etki ederler. İyi çalışan ekonomilerde, merkez bankalarının belirlediği faiz, piyasada oluşan faizlerin de belirleyicisi olur. Aralarında önemli fark oluşmaz. 

PARA POLİTİKASI ARAÇLARI İŞLEVLERİNİ YİTİRİYOR

Türkiye örneğine döndüğümüzde, teoriye ve rasyonaliteye aykırı uygulamalar; kurumlara olan güven kaybını doğurdu, beklentileri bozdu ve para politikası araçlarını işlevsizleştirdi. Merkez Bankası’nın belirlediği faiz, bankaların kaynak maliyeti üzerinde az-çok etki ederken kredi maliyetlerinin belirlenmesinde pek etkili olmadığı görülüyor. Diğer yandan, enflasyon-faiz ilişkisi bozulduğu için Türk Lirası bazlı tasarrufların artmasına uygun bir ortam kalmamış görünüyor. Üstelik, değersiz TL uygulaması döviz kurlarını da artırıyor ve içeride yeniden enflasyon yükseliyor. Çünkü elinde Türk Lirası olan ister şirketler olsun ister şahıslar olsun ya hemen bunu harcamaya dönüştürüyorlar ya da hemen gayrimenkul vb. varlık alımlarına veya dövize koşuyorlar. Sen de piyasanın tabiatına aykırı polisiye tedbirle bunu önlemeye çalışıyorsun. 

YENİ RİSKLER KAPIDA

Bu faiz indirim kararı kredi faizlerini düşürmeyecek ama yeni riskler doğurabilir. CDS primleri arttı, yeni kur krizi tetiklenebilir ve TL’den kaçış artabilir. 

Çok daha önemlisi ise gelir aktarımı alt sınıflardan üst sınıflara doğru olmaktan çıktı, orta sınıflardan da üst sınıflara doğru devam ediyor. Bu gelişme, fakirliğin yaygınlaşmasına ve kalıcılaşmasına yol açacaktır. Türkiye’nin şansı, çok uzun yıllardır orta sınıfını belli refah seviyesinde tutabilmiş olmasıydı. Oysa, uygulanan bu politikalar gelir dağılımındaki uçurumu artırarak toplumsal barışa da tehlike yaratacak şekilde gelişiyor. Her şey iktidarda kalabilmek için yapılıyor ve gelecek dönemlere daha büyük sorunlar bırakılıyor.

Cumhuriyet | İrfan Hüseyin YILDIZ