Geçtiğimiz günlerde bankaların kârlarındaki artış oldukça konuşuldu. Sektörün kârındaki bu artışın en büyük nedeni, bankaların faiz gelirlerindeki artış oldu. Burada da oransal olarak en çok artan kalem menkul kıymetlerden alınan faizler ve özellikle bu portföylerde yer alan enflasyona endeksli tahvillerden gelen rakamlar.

Enflasyon oranındaki artışa paralel olarak bankaların elindeki bu tahvillerin değerleri de hızla arttı. Bu hareketin bir de vergi durumuna bakalım?

Bilindiği üzere banka bilançolarında yer alan hazine bonoları ve tahviller, vergi matrahının hesaplanmasında “borsa rayici”[1] esasında değerlemeye tabi tutulur. Buna göre; dönem sonlarında BİST’teki işlem fiyatları esas alınır. Mevzuat 1.1.1998 tarihinden beri böyledir. (Vergi Usul Kanunu, madde:279).

Bankalar muhasebelerinde ise bu menkul kıymetleri “iç verim” esasında değerleyerek buna göre gelir kaydederler.

Bu sebeple TMS ilkelerine göre hesaplanan tutarlar ile vergi mevzuatı hükümlerine göre yapılan hesaplamalar farklılık gösterdiğinden bankanın “ticari karı” ile “kurumlar vergisi matrahı (mali kar)” birbirinden farklılaşır. Dolayısıyla bu menkul kıymetlerin BİST’te oluşan borsa rayicine göre bazen fazla, bazen de daha az kurumlar vergisi ödenir. Böylece banka bilançolarında ertelenmiş vergi alacağı veya borcu oluşur.

Söz konusu menkul kıymetler için vergi matrahın esas olacak değer, diğer bono ve tahvillerde olduğı gibi değerleme günü itibariyle (ilgili vergi dönemlerinin son işlem günü); başka deyişle 31 Mart, 30 Haziran, 30 Eylül ve 31. Aralık tarihlerinde gerçekleştirilen işlemler sonucu oluşan “ağırlıklı ortalama fiyatlar” olacaktır. Bu husus Vergi Usul Kanunu’nun 279'uncu maddesine ilişkin 369 seri nolu genel tebliğde; “borsada son muamele gününde oluşan rayiç esas alınmak suretiyle değerleme yapılacaktır.” denilerek açıkça belirtilmiştir[2]. Dolayısıyla Borsa İstanbul'da, anılan tarihler itibarıyla oluşan ve BİST’in günlük bülteni ile duyurulan ağırlıklı ortalama fiyatların (takas fiyatı) esas alınması gerekmektedir.

31.03.2022 tarihi itibariyle baktığımızda TÜFE’ye endeksli kağıtların borsada işlem görmüş fiyatının oldukça yükselmiş olduğu görülmektedir. Banka muhasebesinde iç verime göre gelir kaydedilen TÜFE’ye endeksli kağıtlarındaki bahse konu değer artışı, I. Kurumlar Geçici Vergi matrahına ekleneceği için vergi ödemelerinin artması beklenmektedir.

Dolayısıyla bankanın Ocak-Mart dönemi bilanço karına dahil olmayan bu değer artışı tutarı üzerinden %23 vergi oranı vergi ödemesi söz konusu olacaktır. Öte yandan izleyen dönemlerde bu menkul kıymetlerin borsada oluşacak fiyatlarında düşme söz konusu olduğununda da bankaların vergi ödemesi azalabilecektir.

Muhasebede uygulanan standartlar ile vergi mevzuatı kurallarının farklı olması sebebiyle şirket bilançolarındaki vergi karşılığı ile vergi dairesine ödenen kurumlar vergisi farklılaşmakta; bir dönem fazla vergi ödenirken, izleyen dönem daha az vergi ödenebilmektedir. Bu şekilde “ödenen kurumlar vergisi/brüt kar” oranının yasal vergi oranından farklı olması ve bu yönüyle şirketlerdeki nakit akışının etkilenmesi hisse senedi yatırımcıları nezdinde de karışıklık yaratmaktadır. Sonuç olarak; VUK ile diğer vergi mevzuatı hükümlerinin TMS standartlarına uyumu doğrultusunda düzenleme yapılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

[1] Vergi mevzuatı hükümlerine göre aktifte kayıtlı bulunan bono ve tahvillerin değerlemesinde İstanbul Borsası (BİST) Tahvil ve Bono Piyasası’nda işlem gören bono ve tahvillerin borsa rayiçleri esas alınır. Söz konusu bono ve tahviller için ilgili dönem sonları itibariyle gerçekleşen işlemler sonucu oluşan “ağırlıklı ortalama fiyatlar” esastır. (VUK madde 279).

[2] 369 Sıra No'lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği, 03/04/2007 tarih ve 26482 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

FinansGündem | Mehmet BİNGÖL