Enflasyon, uzun yıllar sonra yeniden Türkiye ekonomisinin temel problemine dönüştü. Bizim kadar olmasa da dünyada da enflasyon sorunu var ama Türkiye’de ekonomiyi yönetenler, yapısal risklerimizi görmezden gelerek Türk Lirası’nı savunmasız bırakmayı ve enflasyona benzin dökmeyi tercih ettiler.

Enflasyon ve devalüasyon kıskacında, sürekli satın alma gücünü kaybeden geniş halk kesimleri üzerinde, hayat pahalılığının tahrip edici etkisi giderek büyüyor.  

Bugün Türkiye’de her sektörde fiyatlar almış başını gidiyor. Her gün yeni bir zam haberiyle uyanıyoruz. Ekim ayı itibarıyla TÜİK’in verilerine göre Türkiye’de yıllık TÜFE yüzde 19.89, yıllık Yİ-ÜFE ise yüzde 46.31 olarak açıklandı. Oysa sivil enflasyon araştırma grubu ENAG, ekim ayı itibarıyla TÜFE oranını yüzde 49.87 olarak tespit etmişti. 

Öngörülebilir makul bir enflasyon, ekonomiler için sorun sayılmayabilir. Sorun haline gelmesi, fiyat artışlarının yüksek oranlara ulaşması ve tahmin edilebilir olmaktan çıkmasıdır. Bizde de gelişmiş ülkelerden farklı olarak bu yaşanmaktadır. 

İktisat teorisi, enflasyonun iki nedenle ortaya çıktığını söylemekte ve bunları “arz enflasyonu” ve “talep enflasyonu” olarak saymaktadır. “Enflasyon beklentilerinin bozulması” ve “yerel para birimindeki aşırı değer kaybı” da enflasyonu beslemektedir. Bu tespitlerden hareketle, Türkiye’de yaşanmakta olan enflasyonu analiz ettiğimizde ne görüyoruz?
                

MALİYET ENFLASYONU

Dünyada gıda, hammadde, ara mali ve enerji fiyatları artıyor. Tedarik zincirlerinde kopmalar var. Üretimimizde, ithal girdi payına bağlı olarak bu fiyat artışları, kurlardaki artışla birlikte, diğer ülkelerden farklı olarak bize daha yüksek maliyet olarak yansıyor. 

Kuraklık ve iklim krizi, başta tarım ürünleri olmak üzere birçok üründe fiyat artışlarına yol açıyor.

Görece düşük kalan işçi ücretleri enflasyon konusundaki tek destekleyici unsurdur ancak ücretlerin düşük tutulması da gelir dağılımını ciddi biçimde bozmaktadır. 

Kiralar, yurtiçi ve yurtdışı lojistik maliyetlerindeki artışlar ve nihai olarak da vergilerin getirdiği yükler, enflasyonu destekleyen ve maliyet (arz) enflasyonunun kaynakları olarak ortaya çıkan diğer kalemler. 

Şimdi soralım: Bu faktörlerle nasıl mücadele edilecek ve maliyet enflasyonu nasıl kontrol edilecek? 

TALEP ENFLASYONU

Talep tarafına baktığımızda, iktidarın, bütçe açığını büyütecek genişlemeci politikalar izleyeceği görülüyor. Nitekim kamuya çok sayıda personel alınacağından, muhtaç hale getirdiği kitleler için ısınma, su ve elektrik giderlerinin karşılanması için fon ayrılacağından, emeklilikte yaşa takılanların sorunlarının çözüleceğinden, 3600 ek göstergeye bağlı olarak memur maaş ve emekli aylıklarında yapılacak artışlardan, vergisel desteklerden ve benzerlerinden söz ediliyor. 

Ancak bu desteklerin, enflasyonun ve kur artışlarının kontrol edilememesi halinde, kızgın saca atılan su tanecikleri gibi bir süre sonra buharlaşıp gidecekleri unutulmamalıdır. 

Ülkedeki yoksullaşmayla birlikte, yurtiçi talebin enflasyon üzerindeki etkisinin nispeten zayıf olacağını söyleyebiliriz.  

Ancak toplam talep içindeki ihracat (yurtdışı talep), aynı zamanda talep artışı yaratarak enflasyonu da tetikliyor. Türkiye, çok uzun zamandır ihracatın enflasyonist etkisini bu kadar belirgin yaşamamıştı. 

ENFLASYON BEKLENTİLERİNİN BOZULMASI

Önemli bir sorunumuz da Türkiye’de enflasyonist beklentilerin bozulmuş olmasıdır. Artık piyasa aktörleri enflasyonun yükseleceği beklentisi içine girmiştir. Buna göre iş planlaması ve fiyatlama yapıyorlar. Ekonomi yönetimi, beklentileri yönetebilmek için kontrol edebildiği fiyatları baskılamaya çalışıyor. Ancak alınan palyatif tedbirler çare olmamaktadır. 

TÜRK LİRASI’NIN AŞIRI DEĞER KAYBI

Türk Lirası son yedi ay içinde yaklaşık yüzde 40 oranında değer kaybetti. Bu değer kaybının nereye kadar gideceği ve hangi sonuçların doğacağı henüz kestirilemiyor. 

Geçen hafta ABD’den varlık alımlarını azalttığı açıklaması geldi. Bu haber, Türk Lirası’nın değerinde sert düşüşlere neden oldu. Yapılan açıklamalardan anlaşılan, ABD, enflasyonu kontrol etmek için, bütün dünyada olduğu gibi üç beş ay sonra faiz artırımlarına da gidecek. İşte o zaman, kur artışlarına bağlı ciddi maliyet ve fiyat artışları ile karşı karşıya kalacağız demektir. 

Dünyada da Arjantin ve Brezilya hariç diğer ülkelerde yüzde 10’un altında bir enflasyon var. Bu nedenle 40’ın üzerinde ülke faiz artırımına giderek enflasyonu önleme ve paralarının değerini koruma politikası uyguluyor. Hiçbiri bizdeki gibi bir fanteziyle faiz indirmiyor ve paraları değer kaybetmiyor. 

Bütün bunların ötesinde, iç ve dış piyasaların, genel olarak Türkiye’nin yönetimine güvenleri kalmamıştır. Görünen o ki bu yönetim, Türk Lirası’nı korumayı ve enflasyonla mücadeleyi bırakmış, dünyadaki gidişata bakarak fiyat artışlarına mazeret arayışı içine girmiş bulunuyor.

Cumhuriyet | İrfan Hüseyin Yıldız