Konkordato süreci dürüstlük ilkesiyle birleştiğinde hem borçluyu iflastan kurtararak ticari hayatını sürdürmesine olanak tanıyan hem de alacaklıların adil bir şekilde alacaklarına kavuşmasını sağlayan hakkaniyete dayalı bir çözüm sunar. Süreçte iyi niyet ve kötü niyet ayrımı, tekil bir göstergeye indirgenemez ve borçlunun beyanları veya tek bir finansal tabloya dayanılarak yapılamaz.
Konkordato, borçlunun finansal rehabilitasyonunu amaçlayan bir hukuki kurumdur ve temelinde dürüstlük ilkesi yer alır. Ancak bu kurum, iyi niyetli borçluların yanı sıra, yasal süreci suistimal ederek borçlarından kurtulmayı amaçlayan kötü niyetli borçlular tarafından da kullanılabilmektedir.
Amacımız, iyi niyetli (dürüst) ve mali zorluklar nedeniyle başvuranlarla süreci suiistimal etmeye çalışan kötü niyetli borçluları ayıran, mali ve hukuki analiz yöntemlerini ortaya koymak.
Bu kurum, haciz ve iflas gibi daha katı cebri icra yöntemlerine bir alternatif olarak ortaya çıkmış, İflasın ertelenmesi kurumunun kaldırılmasıyla oluşan boşluğu gidermek için 2018 yılında yeniden düzenlenmiştir.
Konkordatonun temel amacı, borçlunun mali durumunu düzelterek iflastan kurtulmasını ve alacaklıların da belirlenen bir vade ve tenzilat ile alacaklarını tahsil etmelerini sağlamaktır. Bu süreç, finansal sıkıntı yaşayan dürüst bir borçluya, alacaklılarıyla uzlaşarak ve mahkeme denetiminde bir ödeme planı oluşturma imkanı tanır.
Esas olan iyi niyet
Konkordato müessesesinin ruhu, borçlunun ve alacaklıların menfaatlerini dengeleyen dürüstlük ve iyi niyet prensibine dayanır. Türk Medeni Kanunu'nun (MK) 2. maddesinde yer alan ve dürüstlük kuralı olarak bilinen bu genel ilke, konkordato gibi hakların kullanılmasında da mutlak bir şekilde uygulanır.
İcra ve İflas Kanunu'nda konkordato mühleti verilmesi ve tasdik kararı için borçlunun dürüst olması açıkça bir şart olarak aranmamış olsa da bu durum dürüstlük ilkesinin göz ardı edileceği anlamına gelmez. Tam aksine, Yargıtay'ın yerleşik içtihatları ve doktrindeki baskın görüşler, iyi niyet ve dürüstlüğün konkordato sürecinin ayrılmaz ve esaslı bir parçası olduğunu vurgulamaktadır.
Örneğin, bir şirketin son bilançosundaki kasa hesabının fiktif bir şekilde şişirilmesi veya tahsil edilemeyecek alacakların bilançoda aktif olarak gösterilmesi, sadece teknik bir hatadan öte, kasıtlı bir aldatma girişimidir. Bu tür bir davranış, borçlunun alacaklılara karşı gerçek mali durumunu gizleme ve süreci suistimal etme niyetini gösterir.
Konkordato komiserinin yapacağı detaylı inceleme, bu tür tutarsızlıkları ortaya çıkarır ve iyiniyet/kötüniyet ayrımında kritik bir dönüm noktası oluşturur. Bu nedenle, mali tabloların sadece varlığı değil, aynı zamanda içeriklerinin güvenilirliği ve sunulan projenin bu gerçek verilere dayanıp dayanmadığı esastır.
Konkordatonun amacından sapma
Yargıtay'ın son dönem kararlarında, konkordatonun bir "finansman türü" veya "ucuz kredi temini" yolu olarak kullanılamayacağına dair açıkça belirtilen görüşler bulunmaktadır. Bu durum, hukuki sürecin sadece borçlunun çıkarlarına hizmet etmediğini, aynı zamanda sistemin bütünlüğünü de koruduğunu gösterir.
Bu yaklaşım, kötü niyetli borçluların süreci, borçlarını ödemek için değil, yasal takipten kurtulmak ve faizsiz bir dönem kazanmak amacıyla kullanabileceğini düşündürür.
Normalde, bir işletme nakit akışı sorununu cari faiz oranlarıyla banka kredisi çekerek çözmeye çalışır. Ancak bir borçlu kredi çekip birkaç gün sonra konkordato talep ediyorsa, bu eylem, yüksek maliyetli krediden kaçınma ve konkordatonun sunduğu yasal korumadan (faizlerin durması, icra takibinin durması ) faydalanma amacı taşıyabilir. Bu durum, borçlunun borçlarını ödemeye niyetli olmaktan ziyade, yasal sistemi aldatmaya niyetli olduğunun güçlü bir işaretidir ve mahkeme nezdinde iyi niyetin olmadığını ortaya koyar.
Kötü niyetli borçlunun profili ve suistimal taktikleri
Kötü niyet, borçlunun eylemleriyle alacaklılarını kasten zarara uğratma amacı taşıdığı durumlarda ortaya çıkar. Bu eylemler, genellikle konkordato başvurusundan hemen önce veya süreç sırasında gerçekleştirilir ve borçlunun dürüstlüğünden uzaklaştığını gösterir.
● Varlık kaçırma ve hileli işlemler: Kötü niyetli borçluların en sık başvurduğu taktiklerden biri, mal varlıklarını alacaklıların erişimini engelleyecek şekilde gizlemek veya elden çıkarmaktır. Bu kişiler, gayrimenkullerini yakınlarına veya ilişkili şirketlere bedelsiz veya düşük bir bedelle devredebilir ya da üzerlerine gerçek değerlerinin çok üstünde ipotekler tesis edebilirler. Bu işlemler, borçlunun aktif varlıklarını yapay bir şekilde azaltarak, alacaklıların alacaklarına ulaşmasını zorlaştırır.
● Fiktif (gerçek dışı) borçlar yaratmak: Borçlu, ticari defterlerine aslında var olmayan borçları kaydederek pasiflerini şişirir. Bu durum, borçlunun mali durumunun gerçekte olduğundan daha kötü görünmesini sağlayarak, alacaklılara teklif edilecek konkordato oranının düşürülmesine zemin hazırlar.
Sahte makbuzlar vermek veya muvazaalı (danışıklı) sözleşmelerle zarara neden olmak da bu kapsamda değerlendirilir.
Yargıtay'ın yerleşik içtihatları, bu tür kötü niyetli davranışları açıkça tanımlamış ve konkordato sürecini olumsuz etkileyeceğini karara bağlamıştır. Bu kararlara göre:
● Konkordato talebinden kısa süre önce bankadan kredi alması ve ardından başvuruda bulunması.
● Mali tablolar arasında büyük tutarsızlıklar bulunması,
● Konkordato süreci dışında bazı alacaklılarla gizli anlaşmalar yapması,
● Ticari faaliyetine fiilen son verdikten aylar sonra başvuru yapması,
● Şahsi malvarlığını şirket aktifinde göstermemesi gibi davranışlar, kötü niyetli kabul edilmektedir.
Kötü niyetli borçlular için konkordato, borçları yapılandırmak için değil, sadece yasal bir kalkan görevi görerek icra takibini durdurmak ve borçları için zaman kazanmak amacıyla kullanılır.
Amaç, borçlunun mal varlıklarını hileli yollarla kaçırmak veya yasal takipleri semeresiz bırakmaktır. Bu tür bir suistimal, borçlunun konkordatodan önce veya süreç sırasında yaptığı hukuki işlemlerdeki tutarsızlıklarla ortaya çıkar.
Örneğin, borçlunun başvuruya dahil etmediği önemli bir alacaklı ile gizli bir ödeme protokolü yapması, dürüstlük ilkesine aykırıdır. Bu tür eylemler konkordato müessesesinin ruhuna aykırı olup mahkeme tarafından reddedilmesi gereken durumlardır.
Kötü niyetli borçlu, bu durumu kendi lehine çevirmek için bilançosunu manipüle edebilir. Borca batıklık bilançosu, varlıkların defter değeri üzerinden değil, muhtemel satış fiyatları üzerinden hazırlanır. Kötü niyetli borçlu, mal varlıklarının gerçek değerini düşük göstererek, borca batıklık durumunu olduğundan daha ciddi göstermeye ve böylece alacaklılara teklif edilecek konkordato oranını düşürmeye çalışabilir.
Davranışsal inceleme
Konkordato komiserinin rolü sadece mali denetimle sınırlı değildir; aynı zamanda borçlunun süreç içindeki davranışlarını da yakından izler.
Bir borçlu, mali tablolarını mükemmel bir şekilde sunsa bile, süreç sırasında komiserin taleplerini geciktiriyorsa veya bazı alacaklılarla konkordato dışında gizli ödemeler yapmaya çalışıyorsa, bu eylemler dürüstlükten uzaklaşma eğilimini gösterir.
Bu tür davranışlar, borçlunun finansal belgelerdeki iyi niyetli görüntüsünün sadece bir kılıf olduğunu ortaya koyar. Dolayısıyla, mahkemenin ve komiserin değerlendirmesi, mali verilerle birlikte borçlunun davranışsal örüntülerini de içermelidir.
Sonuç olarak konkordato sürecinde iyi niyet ve kötü niyet ayrımı, tekil bir göstergeye indirgenemez ve borçlunun beyanları veya tek bir finansal tabloya dayanılarak yapılamaz. Bu ayrımı yapabilmek için hukuki prosedürlerin titizlikle uygulanması, finansal tabloların bir otopsi yapar gibi incelenmesi ve borçlunun süreç içindeki tüm davranışlarının bütünsel olarak değerlendirilmesi gerekir.
Konkordato, dürüstlük ilkesiyle birleştiğinde hem borçluyu iflastan kurtararak ticari hayatını sürdürmesine olanak tanıyan hem de alacaklıların adil bir şekilde alacaklarına kavuşmasını sağlayan hakkaniyete dayalı bir çözüm sunar. Ancak, bu temel prensip göz ardı edildiğinde, süreç ne yazık ki bir suistimal aracı haline gelir.
Kötü niyetli borçlulara karşı hukuki yollar
Tasarrufun İptali Davası (İİK m. 277 vd.):
Alacaklıların, borçlunun kötü niyetle mal kaçırmak amacıyla yaptığı tasarrufları (örneğin, yakınlarına devir, bağış veya düşük bedelle satış) hükümsüz kılmak için başvurabileceği en etkili medeni yollardan biri tasarrufun iptali davasıdır.
Hileli İflas Suçu (İİK m. 311 ve TCK m. 161):
Bu suçun temel şartı, borçlu hakkında kesinleşmiş bir iflas kararı bulunmasıdır. Kötü niyetli borçlunun mal varlıklarını kaçırma, gizleme, sahte bilanço düzenleme, fiktif borç yaratma gibi eylemleri, alacaklıları zarara uğratma kastıyla işlenmesi halinde hileli iflas suçu kapsamında cezalandırılır.
Alacaklıyı Zarara Sokma Kastıyla Mevcudu Azaltma Suçu (İİK m. 331):
Bu suç, iflas kararı olmaksızın, borçlunun bir icra takibi talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde malvarlığını kasıtlı olarak azaltması durumunda oluşur. Bu suç, alacaklının şikâyetine bağlıdır ve failler için hapis cezası öngörür.
Diğer cezai yaptırımlar:
Kötü niyetli borçlular, sahte belge düzenleme veya kullanma fiillerinden dolayı Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenen sahtecilik suçlarından da yargılanabilirler.
UĞUR GÜNDÜZ (Ekonomist – Bankacı)